Kültür SanatBir tetikçinin zihninde

Bir tetikçinin zihninde

19.11.2023 - 07:00 | Son Güncellenme:

David Fincher, merakla beklediğimiz 20 yıllık rüya projesi “The Killer”da kendisiyle özdeşleşmiş temalara geri dönüyor 

Bir tetikçinin zihninde

Müjde Işıl - Prömiyerini bu sene 80. Venedik Film Festivali’nde yapan “The Killer”, beğenilse de öyle büyük bir coşku yaratmamıştı. Ama filmin David Fincher için ayrı bir önemi vardı. Çünkü onun 20 senelik rüya projesiydi. Yani çekebilseydi “Dövüş Kulübü” ya da “Panik Odası”ndan önce bu filmi izlemiş olabilirdik. Alexis ‘Matz’ Nolent’in yazdığı ve Luc Jacamon’un çizdiği Fransız grafik roman serisinden uyarlanan film karşımıza David Fincher’ın o çok sevdiğimiz seri katil temasını çıkarıyor. Zaten filmin senaristi de muhteşem “Se7en”ın kalemi Andrew Kevin Walker.  

Haberin Devamı

“The Killer” sürekli sahte isimler kullanan bir tetikçinin son işinde çuvallamasıyla başlıyor. Altı bölümden oluşan filmin ilk bölümünde tetikçinin iç sesini dinliyoruz. İşinin püf noktalarını anlatırken profesyonel bir soğuk katil olmanın ona ne kadar özgüven verdiğini, kibirli yaptığını da hissettiriyor Fincher. Belli ki Jean-Pierre Melville klasiği “Le Samourai” gibi kendi kişisel tetikçi filmini çekmek istemiş. Ancak yıllar önce zaten “Se7en” ve “Zodiac” gibi zamanının ilerisinde filmler çektiği için “The Killer” hayli eski yüzlü bir yapıma dönüşüyor bugün. Zira son yıllarda yeniden alevlenen aksiyon sineması ve intikam yemini etmiş profesyonel suçluların dünyası, türü başka bir seviyeye çıkardı ki bu da üç saati aşkın sürekli dövüş seyrettiğimiz bir deneyime dönüştü. Fincher, tetikçinin aklından geçenleri, iç sesini bizimle paylaşarak bu hız çağına meydan okuyor ama ortada “Le Samourai”daki gibi özgünlüğü ya da özelliği olan bir kahramanı yok. Dolayısıyla kötülüğün çekiciliği ya da adaletin yerini bulup bulmama ihtimali seyirciye bir ivme kazandırmıyor.  

Haberin Devamı

Filmin stilize evreni çok estetik ki Fincher en büyük farkı burada yaratıyor. Şehirlerin ve kapalı mekânların alanlarını o kadar iyi kullanıyor ki tetikçinin kendisinden ziyade o mekânların hikâyesine ortak olmak istiyoruz.  

Tetikçiyi canlandıran Michael Fassbender, tam da Fincher’ın istediği o kibirli, mesafeli dünyanın başkahramanına başarıyla hayat veriyor. Ta ki Tilda Swinton sahneye çıkıp da rol arkadaşından tüm filmi alana dek. David Fincher’ın tetikçiye dert edindirdiği “Azınlıkta mısın, çoğunlukta mı?” sorusunun cevabı ise filmden sonra da kafa kurcalamaya devam ediyor. Ne de olsa kibir, şeytanın en sevdiği günah hâlâ.