19.12.2021 - 07:00 | Son Güncellenme:
Seyhan Akıncı - Lev Tolstoy'un "Anna Karenina"sı onun satırlarından hayata karıştığı günden beri beyaz perdeden tiyatroya, televizyondan başka öykülere daima bir yerlerde karşımıza çıkıyor. Kimini Anna'nın cesareti büyülüyor kimini aşk için ölüme gidişi ürpertiyor. Anna Karenina'nın hikâyesini hareket tiyatrosuna çok yaklaşılan bir anlatımla dört yıldır sahneye taşıyan Ankara Devlet Tiyatrosu sanatçıları şimdi kendi Anna'larına vedaya hazırlanıyor. Biz de geride kalan haftayı AKM'de "Anna Karenina" temsilleriyle İstanbul'da geçiren ekibin Anna’sı Aslı Artuk ile bir araya geldik ve Anna olmayı konuştuk.
Yenilenen yüzüyle ilk kez AKM'de olmak nasıl bir duygu?
Yaklaşık 20 senedir profesyonel olarak oyunculuk yapıyorum ama AKM'de oynamak nasip olmamıştı benim kuşağıma. Ustalarımızdan dinlediğimiz hikâyeler vardı; burada eskiden çıkan yangın, demir kapıların kapanmaması gibi... Çok büyük bir gurur tabii yeniden açıldığında ustalarımızdan dinlediğimiz sahnede var olabilmek. Çok keyifli bir sahne olmuş.
Bazı karakterler vardır ve onu çok özümseriz. Anna Karenina bu karakterlerden birisi. Siz de dört yıldır Anna Karenina'yı giydiniz, arkadaşınız oldu, bazen çok yakın hissettiniz. Anna olmak, o sularda dolanmak nasıldı?
Anna'nın suları dediniz çok dikkatimi çekti çünkü ben de bazen öyle tanımlıyorum. Anna'nın karanlık sularında yüzmek çok güzel. Anna çelişkilerle dolu bir karakter bu yüzden bir oyuncu olarak onu canlandırmak büyük bir meydan okumaydı. Kendimle de yarıştığım bir süreç oldu. Anna Karenina dönemine göre çok cesur bir karakter. Belki ben Aslı olarak onun gibi cesur olamazdım. Ya da onun gibi ölümü seçmezdim. Aslında benzemeyen iki kadınız. Ama bedenimde onu ağırlamak hem büyük keyif hem de gururdu. Anna Karenina oyunculuk hayatımda beni en zorlayan ama en çok keyif veren tepe noktam şimdilik. Ekibimiz de işini aşkla yapıyoruz. Biraz da kadın ekibiyiz diyebilirim. Koreografımız kadın, yönetmenimiz kadın ve bir kadın hikâyesi anlatıyoruz. Bu yüzden tatlı feminist bakış açımız var.
Bir noktada duygusal bir veda da yaşanıyor. Yaklaşık dört yıldır kapalı gişe oynuyorsunuz. Hem bu uzun soluklu başarının sırrını hem de son temsiller gerçekleşiyor Anna Karenina ile vedalaşmak nasıl hissettiriyor?
Çok duygusal bir bağ kurdum Anna ile. Ekip olarak hepimiz kurduk. Herkes işini çok severek yapıyor çünkü biz de hayalimizdeki tiyatroyu her zaman yapamıyoruz. Her oyunda bu kadar zevk alamıyoruz. Burada hem eser çok kuvvetli hem reji çok kuvvetli olunca ki çok yenilikçi bir yönetmenimiz var klasik bir şekilde sahnelemek istemedik oyunu. Yüzlerce sayfalık bir romanı bir buçuk saatte anlatıyoruz. Bu yüzden metinden uzaklaşıp daha çok hareket tiyatrosuna yaklaştık. Az replik çok harekete dayalı bir yöntem geliştirdik. Çok genç ve cesur bir ekibiz ve bence bu yüzden başarılıyız ve hâlâ kapalı gişe oynuyoruz. Çünkü bir fark yarattık. Anna Karenina'yı anlatmak istedik ama bunu farklı bir yolla yaptık. Biz sahnede ne kadar keyif alıyorsak seyirci de o kadar keyif alıyor.
Anna Karenina yüzlerce sayfalık romandan sahneye fırlamış bir karakter. Böylesine detaylı anlatılmış ve çok bilinen bir karakteri oynamanın artıları eksileri neler?
Artılarından başlayayım zira eksileri biraz daha çok. Yazılmış en büyük aşk hikâyesinin kahramanı Anna Karenina'yı duymayan yoktur. Bu bir yerde dezavantaja dönüşebiliyor çünkü herkesin aklında bir Anna var. Romanı okuyanlar için özellikle. Mesela kitabını okuduğumuz bir şeyin sinema filminden çok keyif almayız çünkü hayalimizde bir şey oluşturmuşuzdur. Oyuna da her seyirci kafasında bir Anna ile geliyor. Bu yüzden karakteri çalışırken hakkında çok fazla bilgi olduğu için elim kolum da bağlandı. Kirpiğinin yoğunluğuna kadar anlatmış Tolstoy. Bunu sahnede bir dakikaya sığdırmak, seyirciye geçirebilmek çok zor. Ben istedim ki hem bana ait bir Anna olsun, benim bedenimden ve duygularımdan çıkmış hem seyircinin okuduğu Anna'dan da çok uzaklaşmayayım. Bu dengeyi tutturmak için çok çabaladım.
Hem Anna ile vedalaşıyor olmak hem de bir sonraki adım ürkütüyor mu?
Bunun bitiyor olması gerçekten çok üzüyor, sadece beni değil tüm ekibi... Burnumun ucu sızlıyor bahsederken ama bir yandan da şuna inanıyorum; bir şeyin vadesi vardır ulaşacağı kişilere ulaştıysa artık vazgeçebilmeyi de bilmeliyiz. Bunu 10 sene daha oynayacağız diye tutturmamızın bir anlamı yok çünkü yeni şeyler üretmeliyiz. Yeniden bir provaya girmeyi çok özledim. Bütün enerjimi bir işe yoğunlaştırmayı çok özledim. Dört senedir yeni bir karakter çalışmıyorum. İştahla bekliyorum yeni bir şey olsun. Ne olsun derseniz ben yine klasik isterim. Shakespeare oynamayı isterim mesela... Komedi oynamayı da çok isterim.
“Bedenimin farkındalığını yaşamaya başladım”
Hareket tiyatrosu bir oyuncu olarak size neler kattı?
Daha önceki oyunlarımın hiçbirinde bu kadar harekete dayalı çalışmamıştım. Bu da oyunculuğumun geliştirmediğim bir tarafıydı. Koreografımız sadece bize koreografi hazırlamadı aynı zamanda eğitti bizi. İki buçuk ay boyunca her sabah bir buçuk saat power yoga yaparak, güçlenerek çıktı. Bu süreçte öğrendiklerim yarın hareket tiyatrosu olmayan bir oyunda da işime yarayacak. Çünkü bedenimin farkındalığını yaşamaya başladım. Hiç sözsüz sadece bedenimle bazı şeyleri anlatabileceğimi keşfettim.