04.08.2008 - 23:52 | Son Güncellenme:
BETÜL YÜZÜNCÜYIL TAVLI
Hani, hep çok çalışkan olan öğrenciler vardır; en ön sırada otururken sınıfın parlak çocuğu olacakları ilk günden anlaşılıverir. Sonra da hep öyle devam ederler. “Yine bir tane bile zayıf yok mu canım!”: Zaten başarıları herkes tarafından önceden tahmin edilir olmuştur.
Karşımda duran bu genç ve güzel kadını dinlerken, bildiğimiz sarışın imajından ne kadar da uzakta durduğunu düşünüp onu karatahta önünde sözlüye çıkmış bir lise öğrencisi gibi hayal ediyorum: Dersine öyle güzel hazırlanmış ki, öğretmenden daha çok şey bildiğini sanmak şaşırtıcı olmasa gerek; hiç durmadan konuşuyor. Sonra zaten kendi de söylüyor: “Girdiğim tüm alanlarda, her zaman birinciliği hedefleyen bir yapım var.”
Boğaziçi Üniversitesi’nde işletme okumuşsunuz, o dönem hedefiniz neydi?
Ben çocukluğumda işkadını olarak kariyer yapmayı hedeflemiştim. İlkokuldan beri ajanda tutarım mesela; günlük programımı, planımı çıkarırım. O yıllarda aslında işletme okuyup iş hayatına yönelmek ve yönetici olmak kafamda oluşmuştu.
Ailenizin etkisiyle mi acaba?
Aileden çok sanırım o yönü kendimde kuvvetli gördüm ve iş hayatını tercih ettim.
Tuttuğunu koparan bir tarzınız mı var?
Hırslı bir yapım var. Öğrenim hayatımda da hep okul birincisi olarak mezun oldum. Girdiğim tüm alanlarda, her zaman birinciliği hedefleyen bir yapım var. Bu nedenle iş hayatındaki hedeflerimi seçerken de hep belirli bir yükselme trendini yakalamaya çalıştım.
İngilizce bilirken Almanca, ardından Fransızca öğrenmek de bu trendin adımlarıydı herhalde...
Evet, günümüzün rekabetçi ortamında kişinin sürekli kendini geliştirmesi gerekiyor. Şu anda da mesela İspanyolca öğreniyorum. Çünkü öğrenmenin sonu yok.
Sarışın, mavi gözlü, güzel bir kadınsınız. Okulda ve iş hayatında, bu bildiğimiz sarışın imajı çıktı mı karşınıza hiç?
Aslında hiç karşılaşmadım. İş hayatında profesyonel bir ortamdaysanız kişiler sizi görünüşünüzle değil, yaptığınız işlerle değerlendiriyor. Ben de bu sene iş hayatında 20. yılımı dolduruyorum ve bu zamana kadar da hep yaptığım işlerle, ortaya çıkardığım sonuçlarla değerlendirildim.
İlaç sektöründe çalışmaya nasıl karar vermiştiniz?
Okurken hem pazarlama hem finans alanında çalışabileceğim bir yöne doğru ilerlemeyi hedeflemiştim. Bu şekilde ilaç sektörüne girdim ve Almanya’da o zaman adı Sandoz olan Novartis’te çalışmaya başladım; öncelikle pazarlama departmanında staj yaptım, işin hem pazarlama hem de satış yönünü öğrenebileceğim bir takım projeler üzerinde çalıştım. Sonra Türkiye’ye gelerek aynı firmada, değişik pozisyonlarda devam ettim. Sonra Merck’ten gelen teklifi değerlendirdim.
Türkiye’de Merck’i siz kurdunuz değil mi? Bu süreç sizi hiç ürkütmedi mi?
Her şeye sıfırdan başlayıp büyütmek bana enteresan gelmişti. Bunu bir şans olarak gördüm, kendime de güveniyordum. Kendine güven, bir şeyi yapabilmenin en az yüzde 50’si zaten. Tabii Türkiye’de bir şeye sıfırdan başlamak kolay değil, ama sistematik yaklaşmak, müşteri odaklı olmak, rekabetin önünden gitmek, iyi bir takım kurmak gibi faktörlerle üstesinden gelinebiliyor.
2001’de başarılı, en genç 35 yöneticiden biri, 2002’de ilaç ve kimya sektöründe yılın en başarılı işkadını seçilmişsiniz. Bu ödüller de kariyerinizi, sizi etkilemiştir mutlaka...
Bugün 10 ülkenin yer aldığı Güneydoğu Avrupa Bölgesi’nin başındasınız. Farklı kültürler, iş yoğunluğu sizi zorluyor mu?
Çok seyahat etmek gerekiyor, yorucu ama çok da zevk alıyorum; çünkü farklı kültürleri, insanları tanımayı seviyorum. Bu pozisyonu severek yürütüyorum.
Çok seyahat ediyorum, dediniz. Bu sizin özel hayatınıza nasıl yansıyor?
Ayda 15-20 gün seyahat ettiğim oluyor. Aileme de mümkün olabildiğince iyi vakit ayırmaya çalışıyorum. Ama bence ailenize ayırdığınız zamanın uzunluğu değil, kalitesi önemli; ben de kaliteli vakit geçiriyorum. İş-özel yaşam dengesini iyi kurduğumu düşünüyorum. Eşim ve oğlum bana çok destek veriyor gerçekten; hep yanımdalar ve bu nedenle ben de kendimi rahat hissediyorum. Oğlum alıştı zaten, o doğduğundan beri ben çok yoğun bir tempoda çalışıyorum. Hatta bir anımızı anlatayım size: Okulda çocuklara annelerinin, babalarının ne iş yaptığını sormuşlar. Oğlum da “Annem işe uçakla gidiyor” demiş.
Yöneticiliğinize doğru açılırsak, “Lider olarak esnek ancak kararlı bir tarzım var” demişsiniz. Nasıl bir yöneticisiniz?
Kendimi ‘durumsal yönetici’ olarak kabul ediyorum: İçinde bulunduğum ortama göre yönetim stilimi ayarlıyorum; çünkü yönetim tarzınız içinde bulunduğunuz duruma, sorumlu olduğunuz ekibin yapısına çok bağlı. Örneğin; tecrübeli, görevlerine hakim, konu üzerinde tek başına yol alabilecek bir ekiple çalışan liderin görevi onlara sorumluluk verip koordinasyonu sağlamak, takıldıkları yerde desteklemektir.
Kendinizi eleştirdiğiniz noktalar var mı?
Sabırsız bir insan olduğumu söyleyebilirim. İnsanın sabır çizgisi yaşla birlikte çok gelişiyor; iş hayatına başladığım yıllarda daha sabırsızdım ama bazı konularda sabırlı olmayı öğreniyorsunuz.
Biraz önce “Hırslı bir yapım var” dediniz. “Hırslı olmak, hep bir adım öne geçmek için kendini zorlamak çok önemli” dediğinizi de okumuştum. Hırs kelimesini kullanmayı çok sevmiyoruz...
Hırsın yapıcı olması çok önemli ve hırs derken ben de kişinin kendi kendisiyle yarışmasına işaret ediyorum. Hırs, başkalarının alanına girip onları negatif etkilemeye başladığında, ekip çalışmasını bozucu nitelikte öne çıktığında kötü tabii...
Çalışmak mutlaka etkili olmuş ama “Size başarıyı esas olarak ne getirdi?” diye sorsam...
Yaptığım işi çok seviyorum, bir daha dünyaya gelsem yine aynı işi seçerdim: Bunu diyebilmek çok önemli. İşe hep pozitif gidiyorum ve bu nedenle zorluklar bana engel olarak görünmüyor. Hayatımızın büyük bir bölümü işte geçiyor; iş ortamının pozitif olması insanın genel mutluluğu anlamında çok önemli.
Peki şans?
Şans önemli bir faktör ama ben insanların şanslarını çoğunlukla kendilerinin yarattığına inanıyorum. Doğru zamanda, doğru yerde olmak da çok önemli. Ancak gençlere tavsiyem ‘bu şans işi deyip’ peşini bırakmasınlar hiçbir şeyin; şansı kendileri yaratsınlar.
Çabuk sinirlenir misiniz? En çok ne sinirlendirir sizi?
Burcum Boğa, genel olarak sakin bir yapım var. Soğukkanlıyımdır, kolay kolay paniklemem, çabuk karar veririm. Açık olmamak beni rahatsız ediyor. Her türlü problemin açık açık konuşulmasından yanayım.
Hata yapıldığında ilk yaklaşımınız nasıl olur?
Hata yapıldığında sonucun kişiye bir öğreti olarak dönüp dönemeyeceğine, hatanın tekrar edip etmeyeceğine bakarım. Hata insana mahsus ama hatalardan ders çıkarmak çok önemli.
Kariyeriniz nasıl ilerleyecek?
Hedefim uluslararası kariyerde daha üst basamaklara çıkmak. İlaç sektörünü seviyorum ama tabii insan her zaman fırsatlara açıktır.
Emekliliğe ilişkin bir plan var mı aklınızda?
Çalışabildiğim kadar çalışmak istiyorum ama emekli olursam da hobilerimden bir tanesini iş olarak yapmak isterim.
Moda mı? Zira ilginiz var.
Çocukluğumdan beri modaya ilgi duyuyorum; bebeklerimin elbiselerinden tutun da üniversiteye başlayana kadar kıyafetlerimi kendim çizerdim. Arkadaşlarım bir davete gideceği vakit gelip bana çizim yaptırıyor. Bu ay da Londra’ya gidiyorum; dünyaca ünlü modacıların mezun olduğu Saint Martins’te moda ve dizayn konusunda bir kursa katılacağım. Aslında bu beni çok heyecanlandırıyor, çünkü kabul edilmek bile çok zor. Yanı sıra fotoğraf çekiyorum; bir fotoğraf kitabım da yayımlandı.
Çok seyahat ediyorsunuz, ‘gidip mutlaka görün’ diyebileceğiniz ülke hangisi?
100’den fazla ülke gezdim. Küba’dan çok etkilendim ve bir de Fas çok etkileyici bir ülke.
Meksika yemekleri yapmayı seviyorsunuz değil mi?
Çok fazla vaktim olmuyor ama yemek yapmayı seviyorum. Gittiğim ülkelerin yemeklerini inceleyip döndüğümde yapmaya çalışıyorum. Eşim ve oğlum Meksika yemeklerini seviyor, ben de zaman buldukça yapıyorum.
‘İşimiz erkeklere göre daha zor’
Yönetici koltuğunda oturan kadınların sayısında gerçekten bir artış var. Bu da kadınların iş hayatında kendilerini daha iyi ifade edebildiklerini, haklarına sahip çıkabildiklerini gösteriyor.
Kadın, erkek değil de iyi, kötü yönetici var. Yöneticinin iyi, kötü; başarılı, başarısız olmasında cinsiyet çok rol oynamıyor. Benim sorumlu olduğum ülkelere bakarsanız çalıştığım ekipte yöneticilerin yüzde 90’ı kadın. Bu kadınların da erkekler kadar yönelicilikte başarılı olduğunu gösteriyor.
Türkiye’de kadın yöneticilerin karşılaştıkları zorluklar neler?
Eşit şans verilme eğrisine bakarsanız artış var ama bazı sektörlerde erkek egemenliğini görmek mümkün. Yanı sıra kadınlar aile-iş hayatını dengelerken erkeklere göre daha çok zorlanıyor. İşimiz erkeklere göre daha zor bence.
Avrupa’da görev alan yöneticilerden birisiniz. Türk yöneticilerin bu coğrafyada şansları nedir sizce?
Türkiye’de kuvvetli, uluslararası alanda çok iyi yerlere gelebilecek yöneticiler var. Sadece daha çok tanınmaları gerekiyor.
Türkiye öyle bir ülke ki, burada kazandığınız yetenekler uluslararası platformda işinize yarayabiliyor. Çünkü Türkiye hem ekonomik hem sosyopolitik açıdan zor bir ülke. Burada kazandığınız tecrübe, Avrupa ülkelerinde belirli çalışmalar yaparken yararlı oluyor.