24.04.2020 - 07:00 | Son Güncellenme:
GÖRKEM EVCİ
Türkiye’de bazı önemli siyasi olaylar, “sayılarla” ifade edilir. Örneğin 27 Mayıs 1960 darbesini gerçekleştiren Millî Birlik Komitesi’nden daha sonra tasfiye edilen subayları tanımlayan “14’ler”, 27 Mayıs sonrası sürgün edilen “55’ler”, Kızıldere’de öldürülen “10’lar”, Adalet Partisi’nden istifa ederek CHP Genel Başkanı Bülent Ecevit’in hükümet kurmasını sağlayan “11’ler”, 12 Eylül’den sonra ihraç edilen “1402’likler”... Bu sayılardan biri de yine 27 Mayıs’la ilgili olan “147’ler”dir.
Fikir ayrılıkları
27 Mayıs’ın ardından üniversite ve ordu arasındaki ilişkiler oldukça iyiydi. Darbeyi gerçekleştiren Milli Birlik Komitesi (MBK), hem hareketin meşrulaştırılması hem de yeni anayasanın hazırlanması konusunda akademiden faydalanmak istiyordu. Demokrat Parti lideri Adnan Menderes’in üniversite ve akademisyenlere yönelik baskıcı tavrı da bu yakınlaşmada rol oynamıştı. Ancak MBK ideolojik olarak tek parçalı bir yapı değildi. MBK içindeki çelişkiler, grup içinde daha sonra gerçekleştirilecek tasfiyelerle günyüzüne çıkacaktı. Bazı MBK üyeleri ile akademisyenler arasında hem Anayasa hem de demokrasiye dönüşle ilgili fikir ayrılıkları vardı.
‘Böyle olmamalıydı’
Aslında üniversitelerde bir tasfiye hareketi beklenmekteydi. Bu konuda üniversite içinden de bazı talepler vardı. Ancak bu tasfiyenin mahiyeti, MBK’nın gerçekleştireceği biçimde tahayyül edilmiyordu. Tasfiyelerin gerçekleşmesinden sonra, 29 Ekim 1960’ta Milliyet’in “Durum” köşesinde yer alan yazıda da buna dikkat çekiliyor, başlıkta “Bu, böyle olmamalıydı” deniliyordu. Yazıya göre beklenen tasfiye “bazı öğretim üyelerinin mesleki yetersizlikleri”, “bazı öğretim üyelerinin kazanç amaçlı faaliyetleri birinci plana alıp ilmi çalışmaları ihmal etmeleri”, “eski profesörlerin gençlerin önüne set çekmeleri” gibi sebeplere dayanmalıydı.
‘MBK fırsat bildi’
Prof. Dr. Mehmet Ö. Alkan da Toplumsal Tarih’in 286. sayısında yer alan makalesinde MBK’nın radikal kanadının, bu yazıda da yer alan beklentileri kullandığını anlatıyor: “MBK’nın radikal kanadı, hem rejim hem anayasa hem de toplumsal faaliyet konusunda ortaya çıkan ve demokrasiye dönüş konusunda ağırlığı olup çoğu kürsü başkanı konumundaki öğretim üyelerini emekli ederek, boşalan yerlere aşağıdan gelen kadroları ve elbette kendilerine şükran duyacak gençleri atamak için bunu fırsat bildi.”
Önemli isimler
Cumhuriyet bayramının arifesinde, 28 Ekim 1960’ta “Üniversiteler öğretim üyelerinden bazılarının vazifelerinden affına ve bazılarının diğer fakülte ve yüksek okullara nakline dair kanun” Resmi Gazete’de yayımlandı. İhraç edilen 147 akademisyen arasında Ord. Prof. Ali Fuat Başgil, Ord. Prof. Mazhar Şevket İpşiroğlu, Prof. Ziya Öktem, Prof. Halet Çambel, Prof. Tarık Zafer Tunaya, Prof. Mina Urgan, Prof. Fuat Sezgin, Prof. Sabahattin Eyüpoğlu ve Doç. Haldun Taner gibi isimler vardı.
Tasfiye hem üniversite hocalarından hem de öğrencilerden büyük tepki gördü. İstanbul Üniversitesi Rektörü Sıddık Sami Onar, İstanbul Teknik Üniversitesi Rektörü Fikret Narter gibi isimler de istifa etti.
Gerekçe yok
İhraçlar için somut gerekçeler açıklanmıyor, “çeşitli kıstasların” olduğu, “herkes için ayrı sebebin bulunduğu” belirtiliyordu. Alkan’ın belirttiği gibi “Atılanların ‘hain’, ‘devlet düşmanı’, ‘zararlı ideolojilerin esiri’, ‘komünist’ olduğu gibi ithamlarda bulunuyorlar, bu konuda dosya veya delil istendiğinde de yine hiçbir belge sunamıyorlardı.”
Hayır oyu verdiler
147’lerin dönüşü için yapılan çalışmalar, MBK siyaset sahnesinden çekilene kadar sonuç vermedi. 1961 seçimlerinin ardından konu yeniden gündeme geldi. 12 Nisan 1962’de CHP’nin hazırladığı kanunla 147’lere dönüş yolu açıldı. Ancak tasarı senatoda oylanırken, tabii senatör olan eski MBK üyeleri, ısrarlarını sürdürmüşler ve “hayır” oyu vermişlerdi.
Oylamanın yapıldığı sırada 147’lerden Bülent Nuri Esen, Kazım İsmail Gürkan, Ekrem Şerif Egeli ve Müfide Küley dinleyici locasında görüşmeleri takip ediyordu. Senato Başkanı Suat Hayri Ürgüplü, oylamanın ardından locaya giderek bu isimleri tebrik etti.
Öktem kararı göremedi
Tasarı kanunlaşmıştı ama dönüş kararları üniversite senatolarına bırakılmıştı. 24 Nisan’da senatolar toplandı. İstanbul Üniversitesi’nden ihraç edilen 85 öğretim üyesinden üçü oy çokluğu, diğerleri oy birliği ile görevlerine geri döndü. İhraç edilenlerden Ziya Öktem hayatını kaybetmişti. Öktem için de oylama yapılıp dönüşü kabul edildi. Oylama öncesinde üniversiteye hizmetleri anlatılarak anılan Öktem’in mezarının ziyaret edilmesi de kararlaştırıldı. Aynı şekilde Ankara Üniversitesi’nden ihraç edilenler için de dönüş kararı verildi. İstanbul Teknik Üniversitesi ise daha önce, 19 Nisan’da 147’lerin dönüşünü kabul etmişti.
Belçika’da 14 Türk yanarak can verdi
Belçika’nın başkenti Brüksel’de Schaerbeek semti, bugün de hâlâ Müslüman göçmenlerin çoğunlukta olduğu bir yerleşim yeri. Belçika’ya göç eden Türkler de yoğun olarak bu bölgede oturuyordu. 24 Nisan 1982’de bu bölgede 27 Türk’ün oturduğu dört katlı eski bir apartmanda yangın çıktı. Yangının etkisiyle bina çöktü. Binada yaşayan Türklerden 14’ü hayatını kaybetti. Bina çöktüğü için ilk gün ölü sayısı haberlere 16 olarak yansımıştı. Enkazın kaldırılmasının ardından ölü sayısının 14 olduğu anlaşıldı.
25 Nisan 1982 tarihli Milliyet, yangında hayatını kaybeden ailelerin hikâyelerine de yer vermişti. Bu ailelerden biri Yıldırım Ailesi’ydi. Yıldırım Ailesi, apartmanın dördüncü katında oturuyordu. Alevler daireyi sarınca Dane Yıldırım ve kızı Ayla Yıldırım, kurtulma ümidi ile son çare olarak camdan atladı. Ancak ikisi de hayatını kaybetti.
İple kurtuldular
İkinci katta oturan 8 kişilik Kökten Ailesi ise şanslıydı. Yangının çıktığı ilk anlarda sesleri duyan birinin ip atmasıyla kurtulmuşlardı. İsmail Kökten, önce çocuklarını, sonra eşini aşağıya indirmeyi başarmış, son olarak da kendisi kurtulmuştu. Kökten ailesinden Halis Kökten, daha sonra Belçika’da siyasete atılacak Sosyalist Parti’den Schaerbeek Belediye Meclis üyesi olarak görev yapacaktı. Kökten, 2014 yılında facia ile ilgili olarak şöyle diyor: “1982 yılında çıkan yangın sonucu 14 kişinin can vermesi, Türklerin Avrupa’ya yaptığı göç tarihinde ilk defa bu kadar insanın can verdiği bir hadise olarak tarihe geçti. Gerçekten büyük bir trajediydi. Toplum olarak bunu hatırlamamız ve yeni nesillere öğretmemiz gerekiyor. Çünkü sonuçta ölen insanlar da aynı bizim şimdiki insanlarımızın pozisyonunda bulunan insanlardı. Bunlar da göç ile buraya gelen insanlardı.”
Kral ve Kraliçe geldi
Belçika Kralı Baudouin ve Kraliçe Fabiola da olay yerine gelerek geçmiş olsun dileklerini iletti. İçişleri Bakanı ve Belediye Başkanı da ziyaretçiler arasındaydı. Faciadan kurtulanlar için özel bir bina hazırlandı ama habere göre Türk komşular “Biz kendi vatandaşlarımızı daha iyi koruruz” diyerek kurtulanları yanlarına aldı.
Ev sahibinin ihmali
Yangına gaz kaçağının neden olduğu düşünülüyordu. Belediye, daha önce gaz kaçağı konusunda uyarıda bulunmuş ve evde oturulmasının tehlikeli olduğunu bildirmişti. Kiracılar da ev sahibine durumu aktarmışlar ancak bir yanıt alamamışlardı. Bu nedenle Milliyet’in manşeti “Faciaya ev sahibinin ihmali neden oldu” şeklindeydi. Takip eden günlerde de ev sahibine soruşturma açıldığı duyuruldu. Ancak bu soruşturmadan bir sonuç alınamadı. Göçmenlere kiralanan evlerin durumu ve denetimler konusu da bu yangınla kamuyounun gündemi geldi.
Binada oturan Türkler, Afyonkarahisar’ın Emirdağ ilçesine bağlı İkizce köyündendi. Cenazeler, 28 Nisan’da Türkiye’ye getirildi. 29 Nisan’da Afyon’un Emirdağ ilçesine bağlı İkizce köyünde toprağa verildi.