Ayşe Erden (27) Mersin'in Toroslar ilçesine bağlı Kayrakkeşli Köyü'nde yörük bir ailenin ilk çocuğu olarak dünyaya geldi. Ata isimleri koymak adet olduğundan babaannesinin ismini aldı. Mustafa (25), Makbule (23), Elif (10) isminde 3 kardeşi olan Ayşe, yazın yaylaya kışın köye konup göçtüklerinden en yakın arkadaşlarının kardeşleri ve keçileri olduğunu söylüyor.
Yörük kelimesinin anlamının ‘yürüyen, yolda olmak’ demek olduğuna dikkat çeken Ayşe Erden, “Bizim şu an yaptığımız gibi atalarımız da hayatlarını konar göçer şeklinde devam ettirmişler. Babamın ataları Karamanoğulları yörük boyuna mensuptur. Aslımız da Karaman üzerinden yola çıkıp Mersin’e yerleşmiştir. Bir kısmı uzun mesafeli konar göçerlikten kısa mesafe konar göçerliğe geçiş yapmış, bir kısmı da tamamen yerleşik hayata geçerek tarımla uğraşıp şehre taşınmış” bilgisini paylaştı.
Babasının akrabalarından yörük kültüründe yaşayan tek aile kendilerinin kaldığını söyleyen Ayşe, "Babamdan sonra da bayrağı ben devralacağım. Bu genelde hep erkek evlattan beklenir ama erkek kardeşim köy hayatını sevmediği için şehre taşındı. Artık bayrak bende. Bu bayrağı en iyi şekilde taşıyıp herkese kültürümü anlatmak istiyorum" dedi.
ÜNİVERSİTEYE KEÇİ ÇOBANLIĞI YAPARKEN HAZIRLANDI
Köyde yaşamın hem çok zor hem de oldukça meşakkatli olduğuna değinen Ayşe Erden, “Öyle belgeselde ya da televizyonda izleyip de öğrenilecek veya hissedilecek bir durum değil. Yeri gelir yağmur altında çobanlık yapmak zorunda kalırsınız, eliniz ayağınız buz keser, yeri gelir sıcağın altında sebze-meyve toplayıp kan ter içinde kalırsınız. Ancak tüm bu zorluklara rağmen bana göre köyde yaşamak hayatın içinde olmaktır” deyip ekledi:
"Zaten kış geçip bahar geldiğinde, koyun kuzunu yanına alıp çayırlarda koşmaya başlayınca yaşadığın onca zorluk hiç aklına gelmiyor. Dalından meyveyi, tarladan domatesi yıkamadan yediğinde, kuşlar yavrusunu uçurmaya başlayıp sincaplar birbirini kovalayınca kısaca gözünle gördüğünü kalbinle hissettiğin zaman ağacı da kuşu da anlamaya başlıyorsun ve tüm zorluklar sırtlanmaya değer oluyor."
İlkokul ve ortaokulu taşımalı eğitimle köy okulunda okuyan Ayşe, kuzenleri ve kardeşleri dışında ilk arkadaşlık ilişkilerinin de okula başlayınca olduğunu dile getirdi. "Arkadaş edinme konusunda pek başarılı birisi değilim" diyen yörük kızı, lisede yatılı bir Anadolu lisesini kazandı ancak o okulda sadece 2 sene okuyabildi. Annesinin zorlu bir doğumla en küçük kardeşini dünyaya getirmesiyle köye dönüp, açık liseden devam ederek mezun oldu. Üniversite sınavına köyde keçi çobanlığı yaparken hazırlandığını söyleyen Ayşe Erden, “Gündüzleri çobanlık yaparken kitap okuyor, akşamları sınava hazırlanıyordum. En büyük hayalim veteriner olmaktı ama sayısal ders bilgim az olduğu için üniversite sınavına eşit ağırlıktan hazırlandım ve 2015 yılında Osmaniye Korkut Ata Üniversitesi yönetim bilişim sistemleri bölümünü kazandım. Bilgisayarım yanımda olduktan sonra mesleğimi nerede olsa yaparım hayaliyle okumaya karar verdim ve 2020 yılında mezun oldum” diye konuştu.
'KÜLTÜRÜMÜZÜ MERAK EDENLER MİSAFİRİMİZ OLUYOR'
Sosyal medyaya arkadaşlarının ısrarıyla adım atan yörük kızı Ayşe, üniversite yıllarında köye geldiğinde yaptığı paylaşımlar arkadaşları tarafından çok beğenilince, sosyal medyada daha aktif olmaya karar verdi. Bu tarz paylaşımların arkadaşlarının çok hoşuna gittiğini söyleyen Ayşe Erden, “Çünkü çoğu şehirde büyümüş veya yazları birkaç haftalığına köye tatile gitmiş kişilerdi. Pandeminin hayatımıza girmesiyle sosyal medyada hesaplarımı açtım. Kültürüme ait yemekleri, köyde geçirdiğim bir günü, yörüklerin kullandığı ilaçları, bitkileri, ürettiğimiz süt ürünlerini, bunları nasıl sakladığımızı anlatan videolar, yazılar paylaşarak kendime dijital bir albüm oluşturmuş oldum” açıklamasında bulundu.
Takipçilerinden genel olarak hep olumlu tepkiler aldığını söyleyen Ayşe Erden, “Zaten çoğu ya köyden şehre göç etmek zorunda kalmış ya okumuş, köyüne dönmeye cesaret edemeyenler ya da köy hayatını merak edenlerden oluşuyor. Genç bir kadın olarak yaşıtlarımın aksine köyde yaşamayı tercih etmiş olmam onlara ilginç gelse de mesaj kutum ‘Seninle gurur duyuyoruz’ mesajlarıyla dolu. Beni ve ailemi merak eden, yörük kültürünü görmek isteyen takipçilerim ve arkadaşlarım gelip misafirimiz oluyorlar. Onlarla keçi sağıyoruz, çobanlık yapıyoruz, hamur yoğurup ekmek yapıyoruz. Ben ne yapıyorsam onlar da benle birlikte hiç gocunmadan öğrenerek ve zevkle yapıyorlar. Bu da beni aşırı mutlu ediyor" ifadelerini kullandı.
'ŞEHİRDEKİ GRİ BETONLARI YEŞİLE ÇEVİREMEDİM'
Ayşe, şehir hayatında en zorlayan şeyin gri betonlara alışmaya çalışmak olduğunu vurguladı. Şehir hayatına alışamamasının sebebini de şu sözlerle açıkladı:
“Ben doğdum, gözüm yeşili gördü; yürüdüm, yeşile bastım; elimi uzatıp yeşile dokundum. Gri betonları yeşile çeviremedim ve bu 5 yıllık üniversite hayatımda fırsat buldukça köyüme kaçtım. Üniversite arkadaşlarımla iletişimim de biraz zorluydu. Onlar şehirde büyümüştü ve konuştukları konular benim ilgi alanımdan çok farklıydı. Ben sadece onları dinliyordum. Bir gün bana 'Sen de anlat' dediler, ben de başladım anlatmaya. Köyde elime sopayı alıp nasıl çobanlık yaptığımı, dağlarda gezdiğimi, keçilerimi koyunlarımı.... Bu onların çok dikkatini çekti. Her köy dönüşünde 'Bu hafta ne yaptın, anlat' demeye başladılar. Onların ilgisini çektiğime mutluydum. Ancak yine de şehirdeki insan ilişkileri beni çok tatmin etmedi. Çıkar ilişkileri ve olduğun gibi kabul edilmemek gibi konular beni çok rahatsız ettiğinden insanlardan uzaklaştım. Zaten insan ilişkilerinde kendimi çok başarılı bulmuyorum. Hayvanlarla ve doğayla çok daha iyi anlaşıyorum. Çünkü onlara sevgi verdiğinizde nefret görmüyorsunuz."
Köye geri dönmek hep aklının bir köşesinde olan Ayşe Erden, üniversitedeki üçüncü senesinde babasına okulu bırakıp çiftlik kurmak istediğini söylese de babası bu isteğine karşı gelerek, "Kızım okumuş ile okumamış bir olmaz. Hele okulunu bitir, kurarız" cevabını verdi. Ayşe de şehirde birkaç sene çalışıp mesleğini ilerletip köye dönmeye karar vererek okuluna devam etti ancak 2020 yılında pandemi hayatımıza girince Ayşe de kendisine şu soruyu sordu: "10 yıl sonra yaşayacağının garantisi var mı?" Bu sorunun cevabı karşısında kararını veren yörük kızı, mutlu olduğu yerde yani köyde kalmaya karar verdi.
'KADIN BAŞINA KÖYDE NASIL ÇİFTÇİLİK YAPACAK?'
İlk yıllarda artık şehre dönmeyeceğini ailesine söylemeyen Ayşe Erden, “Çünkü ailem mesleğimi yapmamı istiyordu, köyde kalmamı istemiyordu. Kar kış demeden çalışmış, beni okutmuşlardı. Emeklerinin karşılıklarını görmek istiyorlardı. Ancak ben de mutlu olduğum yerde yaşamak istiyordum. Daha sonra kesin kararımı verdiğimde konuyu aileme anlattım. Hiç hoş karşılanmadı. Sonuçta 5 sene okumuş, üstüne bir yılda formasyon eğitimi almıştım. Kadın başıma nasıl köyde çiftlik yapacak, kendi düzenimi kuracaktım? Ailemle mücadele veriyorum, hâlâ kazanmış değilim” diye konuştu.
Sadece ailesinden değil, çevresinden de çok fazla sosyal baskı gördüğüne dikkat çeken Ayşe Erden, “Herkes iş bulmamı beklerken ben köyde kalmayı tercih etmiş, ailemin emeklerini boşa çıkarmıştım. Köydeki gençler hep asgari ücretle işe girmeye çalışırken, benim hayvancılığı tercih etmiş olmama bir türlü anlam veremiyorlar. Hep şunu soruyorlar: 'Madem köyde kalacaktın neden okudun?' Ben de şöyle cevap veriyorum: 'Bilinçli bir birey olmak, kendimi ifade edebilmek için okudum.' Vazgeçirmek için çok uğraştılar, hatta bir dönem babaannem bana küstü. Ancak ben bu yola geri dönmek içim çıkmadım. Mutlu olduğum yerde, mutlu olduğum işi yapacağım. Şu an kendime ait biraz hayvanımla beraber ailemle çalışıyorum” bilgisini paylaştı.
'HER ÇOCUK BİR HAYVANIN DOĞUMUNA ŞAHİT OLSUN İSTERİM'
Köyde herkesin kendine göre işleri olduğunu söyleyen yörük kızı, “Annem ev işleri, babam ile ben keçi çobanlığı, kız kardeşim de atanana kadar (kendisi hemşire) koyunlarla ilgileniyor. Arada iş bölümleri değişse de genel olarak böyle” deyip köydeki bir gününü anlattı. Köyde günün sabah 07.30 da çobanlıkla başladığını dile getiren Ayşe Erden, “Ortalama 3 saat güdüyoruz. Daha sonra genel işler varsa (ağıl süpürme, tarla kazma, ahır onarma) onları yapıyoruz. Öğle yemeği ve dinlenme sonrası saat 14.00 gibi hayvanları güdüme götürüyoruz ve akşam ezanında mesaim bitmiş oluyor. Ekstra her hafta pazar günü sosyal medya üzerinde satış yaptığım adaklık hayvanların kesimlerini yapıp ihtiyaç sahiplerine dağıtımını yapıyorum. Bu benim için çok önemli bir konu çünkü geleneksel bir ailede böyle işler yapmak oldukça zor” dedi.
Ayşe'nin en büyük isteği gelecekte kendi markasını kurmak. Böylelikle en doğal ürünleri insanlara gönül rahatlığıyla ulaştırmayı, kendi ürettiği bir şeyi yerken aldığı lezzeti herkese aldırmayı hedefliyor. Ekolojik bir çiftlik hayali olan Ayşe Erden, gönül rahatlığıyla gelip konaklanabilecek, hayvanlarla vakit geçirilebilecek, en doğal sebze ve meyvenin dalından yenilebileceği bir ortam kurmayı planlıyor. Sebebini de, “Ben isterim ki her çocuk bir hayvanın doğumuna şahit olsun, toprağa dokunsun, yağmuru hissetsin” sözleriyle açıkladı.