15.05.2018 - 01:30 | Son Güncellenme:
Kamil Yaşaroğlu
Rabbimiz ramazan vesilesiyle her yıl bizlere bir arınma fırsatı sunuyor. Ramazan ve orucun bize sağladığı en büyük fırsatlardan biri, kusurlarımızın farkına vararak Allah’a yönelmek, geçmişteki ihmallerimizi telafi etmek; gönül dünyamızı, ahlakımızı ve vicdanımızı ilahi güzelliklerle zenginleştirmektir.
Birçok insanın bazı kötülüklerinden tövbe edip güzel alışkanlıklar geliştirmek için ramazanı bir vesile olarak değerlendirdiğini ve daha sonraki hayatını yeni bir düzene soktuğunu görmekteyiz. Pek çok müslüman içki, kumar, sigara vb. kötü alışkanlıklarından ramazanda vazgeçmekte, bazı dinî görevlerini yapmaya ramazanda başlamakta, kısacası bu ayı kendisi için yeni bir başlangıç, temiz bir sayfa olarak değerlendirmektedir.
Ahlaki bir perhiz
İslam’da oruç sadece yemekten, içmekten uzak durma şeklinde bedensel bir perhiz değil, aynı zamanda kötü söz ve davranışlara karşı ahlâki bir perhizdir; kötülüklere bulaşmama yahut bunlardan arınma hususunda bir irade eğitimidir. Bunu ifade eden bir hadislerinde Peygamber Efendimiz şöyle buyurmuşlardır: “Oruç (kötülüklere karşı) bir kalkandır. Biriniz oruç tuttuğu zaman kötü söz söylemesin, kavga etmesin. Şayet biri kendisine sataşır, kötü söz söylerse, ‘Ben oruçluyum’ demekle yetinsin.”
Bir ayet “Ramazan ayı, insanlar için hidayet rehberi olan, doğru yolun, hak ve batılı, helal ve haramı birbirinden ayırmanın açık delillerini içinde barındıran Kuran’ın indirildiği aydır. Öyleyse sizden Ramazan ayını idrak edenler bu ayın orucunu tutsunlar…” (el-Bakara 2/ 185) |
Peygamber Efendimizin gerek tavsiyelerinden gerekse uygulamalarından ramazan ayını bir infak ve ihsan ayı olarak gördüğü, öyle gösterdiği ve öyle yaşadığı anlaşılmaktadır. Sahâbîlerden Abdullah b. Abbas’ın bildirdiğine göre Resûlullah (a.s) insanların en cömerdi idi; bilhassa ramazan ayında cömertliği zirveye ulaşır, gürül gürül esen rüzgâr gibi coşardı.Günün belli bir bölümünde midesini aç ve susuz bırakan insan, Allah’ın nimetlerinin ne kadar değerli olduğunu, onlara sahip olmadığı ya da onları hoyratça kullandığı takdirde bunun kendisi için ne kadar kötü olacağını, sonuçta o nimetleri veren Allah’a ne kadar çok şükretmek gerektiğini anlar.
Ramazan özel bir ay
Ramazan ayı oruç, teravih gibi ibadetlerle olduğu kadar zekât ve fıtır sadakasıyla,iftar sofrasıyla, gönüllü yapılan hayırlarla, infak ve ihsanlarla da özel bir ay olarak hissedilmekte ve yaşanmaktadır. Bizim geleneğimizde ramazan, insani ve ahlaki özelliklerimizin en güzel bir üslupla dışa yansıdığı, kelimenin tam anlamıyla bir rahmet ve şefkat ayı olarak anlaşılmış ve yaşanmıştır.
Hz. Peygamber buyuruyor ki: “Kim inanarak ve sevabını umarak Ramazan orucunu tutarsa Allah o kimsenin geçmiş günahlarını bağışlar” (Müslim, “Salâtü’l-müsafirîn”, 175). Bu sözü şöyle anlayabiliriz: “Öyle oruçlar tutun, Ramazan’ı öyle yaşayın, Allah’a öyle teslim olun ki, kirlerinizden arının, cennete lâyık insanlar haline gelin.” |
Süleymaniye Camii
Süleymaniye Camii, İstanbul’un Süleymaniye semtinde I. Süleyman (Kanuni) adına 1551-1557 yılları arasında İstanbul’da Mimar Sinan tarafından inşa edildi. Mimar Sinan’ın ‘kalfalık devri eseri’ olarak nitelendirilen cami, medreseler, kütüphane, hastane, sıbyan mektebi, hamam, imaret, hazire ve dükkânlardan oluşan Süleymaniye Külliyesi’nin bir parçası olarak inşa edilmiştir.
Süleymaniye Camii klasik Osmanlı mimarisinin en önemli örneklerinden biridir. Yapımından günümüze dek İstanbul’da yüzü aşkın deprem gerçekleşmesine karşın, caminin duvarlarında en ufak bir çatlak oluşmamıştır.
76 metrelik minare
Dört fil ayağı üzerine oturan caminin kubbesi 53 metre yüksekliğinde ve 27.5 metre çapındadır. Bu ana kubbe, Ayasofya’da da görüldüğü gibi, iki yarım kubbe ile desteklenmektedir. Kubbe kasnağında 32 pencere bulunmaktadır. Cami avlusunun dört köşesinde birer minare bulunmaktadır. Bu minarelerin camiye bitişik iki tanesi üçer şerefeli ve 76 metre yüksekliğinde, cami avlusunun kuzey köşesinde soncemaat yeri giriş cephesi duvarının köşesinde bulunan diğer iki minare ise ikişer şerefeli ve 56 metre yüksekliğindedir. Cami, içindeki kandil islerini temizleyecek hava akımına uygun inşa edilmiştir.
Muhyiddin-i Arabi’den
“Oruçlu iken günah işlemekten sakın. Çünkü o günah, orucun sevabını boşa çıkarır. Oruç senin için değil Allah için tutulur. Öyleyse Allah Teala kendisine ait olan bir işte seni hoşnut olmayacağı durumlarda görmesin. Şu halde oruç tutarken en güzel hallerde ol ve en güzel işleri yap.”
Kimler oruç tutmayabilir?
Yolcu olanlar için, orucun terk edilmesine izin verilmiştir. Bununla birlikte yolcu sayılan kimsenin, eğer gerçekten bir sıkıntı yoksa ve zarar da görmeyecekse oruç tutması daha faziletli görülmüştür. Dinî anlamda yolcu, en az 90 km. mesafedeki bir yere gitmek üzere bulunduğu şehirden ayrılan ve gideceği yerde 15 günden az bir süre kalacak olan kimsedir.
Oruç tuttuğu takdirde hastalığının artmasından veya uzamasından endişe eden, yahut böyle olmamakla birlikte oruç tutmakta zorlanacak olan kimseler oruç tutmayabilir veya başlamış bulundukları orucu bozabilirler. Daha sonra oruçlarını kaza ederler.
Gebe veya emzikli olan kadınlar, kendilerine yahut çocuklarına bir zarar gelmesinden korkmaları halinde oruç tutmayabilirler.
Dinimiz oruç tutmaktan aciz olan yaşlı kimselerin oruç tutmasını istememiş, bunun yerine, tutamadıkları her gün için bir yoksulu doyuracak kadar fidye vermelerini öngörmüştür. İyileşme ümidi bulunmayan hastalar da bu hükümdedir. Ancak ramazanda oruç tutma gücüne sahip olmayıp da, daha sonra kazâ edebilecek durumda olanlar fidye vermeyip tutamadıkları oruçları kaza ederler.
Ağır bir işte çalışmak durumunda kalan kimse bu durumda oruç tuttuğu takdirde sağlığına bir zarar erişeceğinden endişe ediyorsa oruç tutmayabilir. Bunlar imkan bulurlarsa kaza ederler, değilse oruç yerine fidye verirler.
Hazreti Peygamber’den bir dua “Allah’ım! Hatalarımı, bilerek, cahillikle ve dalgınlıkla yaptığım kusurlarımı bağışla. Bunların hepsi bende mevcuttur. Allah’ım! Yaparak ve geciktirerek işlediğim, açıktan ve gizli olarak işlediğim kusurlarımı bağışla. Sen, öne alan ve önce olansın. Sen, geriye bırakan ve sonsuz olansın. Senin her şeye gücün yeter.” (Müslim, “Dua”, 70). |
İlk teravih namazını bu akşam kılacağız
Bu akşam ramazanın ilk teravih namazı kılınacak. Hz. Peygamberimiz kendisi teravih namaz kılmış ve müminlerin de teravih namazı kılmalarını teşvik etmiştir. “Kim inanarak ve sevabını Allah’tan umarak teravih namazını kılarsa, geçmiş günahları bağışlanır” (Buhârî, “Salâtü’t-Teravih”, 1) buyurmuştur.
Bu gece ilk sahura da kalkacağız. Sahur orucun sünnetlerindendir. “Sahura kalkın, zira sahurda bereket vardır” gibi sözleriyle sahur yemeğini teşvik eden Hz. Peygamber (Buhârî, “avm”, 20 ) uygulamalarıyla da sahura önem vermiştir. Bazı hadislerde sahurun tamamen terkedilmeyip bir yudum su ile bile olsa yerine getirilmesi tavsiye edilmiş, sahura kalkanların Allah’ın rahmetine ve meleklerin duasına mazhar olacağı belirtilmiş, sahur yemeği “mübarek gıda” olarak nitelenmiştir (Ebû Dâvûd, “avm”, 17 ). Sahurun oruca güç yetirebilmek için vücuda besin sağlama amacı taşıdığı açıktır.
Bununla birlikte sahura kalkan müminin asıl hedefi Hz. Peygamber’in sünnetini yerine getirerek bu vaktin feyiz ve bereketinden yararlanmaya ve neticede Allah’ın hoşnutluğunu kazanmaya çalışmak olmalıdır.
Oruca nasıl niyet edilir?
Niyet bütün ibadetlerde temel şarttır. Niyet edilmeden yapılan hiçbir ibadet geçerli değildir. Orucu perhizden ayıran şey niyettir. Niyetin dil ile ifade edilmesi zorunlu değildir. Fakat dil ile niyet etmek tercih edilmiştir. Ramazan orucu tutacak olan bir kimse, “Allah için oruç tutmaya niyet ettim” demekle veya içinden geçirmekle niyet etmiş olur.