01.10.2017 - 02:30 | Son Güncellenme:
Fisun Yalçınkaya
Aylardır nereye gitsek şarkıları dillerde, konserlerinin kalabalıklığı ve hayran kitlesinin çeşitliliği akıl almaz boyutta, Spotify’da aylık dinleyicisi 146 binin üzerinde. Ankara’lı rapçi Ezhel’den bahsediyoruz. Rap dilindeki erkek egemenliği de kırmayı denediğini söyleyen, Türkiye’yi şehir şehir gezmiş 27 yaşında bir müzisyen. ‘Onlardan müziği algılamayı öğrendim’ dediği Afra Tafra grubuyla yıllar önce çalmaya başlayan, Türkiye Freestyle King unvanına sahip, Gençlerbirliği Spor Kulübü’nün resmi şarkılarına da imza atmış bir isim. Şarkı sözlerinde hak, adalet arayışıyla birlikte insan doğasıyla derdini hatta gezegeni yok eden çevresel felaketlere öfkesini, kenar mahalleleri ve aşklarını duyabilirsiniz. Bir de elbette Ankara’yı. Ankara’ya has kelimeleri İstanbul’da ilk kez rap dinleyenlerin diline pelesenk etti. Rap’e gerçek ve yenilikçi bir dil oyunu katmayı başardı. Tüm bunlarla birlikte, iyiyi, güzeli arayan Doğu Felsefelerine Budizm’e ilgi duyan pırıl pırıl bir genç. Asıl adı Ömer Sercan İpekçioğlu, ilk sahne adı Ais Ezhel İngilizce ice yani buz ve Osmanlıca’da aklı havada anlamına gelen Ezhel’in birleşimi. Şimdi ise sadece Ezhel. Bu yetenek dolu müzisyenle solo albümü ‘Müpthezel’i, öte yandan devam eden grubu Kökler Filizleniyor’u, Ankara’daki rap ortamını konuştuk.
‘Annem ritm öğretti’
Dünya ve Anadolu halk dansları sanatçısı bir annenin oğlusunuz. Ailenizde müzisyenler var. Büyürken müziğinizi nasıl bir ortam şekillendirdi?
İlk hatırladığım annemin bana ritm tutturduğu. 3- 4 yaşlarımdayken masaya vururdu, Sercan bunu yap derdi ben de yapardım. Çaktırmadan bana ritm öğretirdi. Sonra dayım da müzisyendi, sesçi ve ışıkçıydı. Yaşım 5-6’yken mikserlerin ışıkların başındaydım. Çok çok küçük yaştan sevmiştim sahneyi.
TED’de burslu okumuşsunuz sonra okulu bırakmışsınız. Nasıl geçti bu süreç, lise yıllarında neler dinlediniz?
Çocukken çok parlaktı başarım ama büyüdükçe inanılmaz düştü çıktım okuldan. Burs bitti, devlet okuluna geçtim, lise bire geçince artık okumak istemediğime karar verdim. O sırada müzik dinlemeye başladım. Yavaş yavaş türleri keşfettikçe hepsinin derinine dalmaya, tarzları öğrenmeye çalıştım. Ama rap benim hep ilk aşkımdı.
Ankara’da rap ortamı nasıldı, nerelerde buluşuluyordu, break dance ve graffitiyle iç içe miydi?
Ankara’da rap ortamı çok güzeldi. Kızılay Karanfil Sokak’ta toplanırdık. Freestyle yapardık, break dance hareketleri öğrenmeye çalışırdık, sprey alıp duvarlara yazılar yazardık ama benim için rap hep aşktı. Diğerleri içinde bulunduğum kültürün parçaları olarak yaptığım şeylerdi. Ankara’daki güzel ortam 2010’larda artık bitmişti. Daha çok sokaklardan stüdyolara döndük, üretim yapmak istiyorduk.
İsimlerine gelelim. Ais Ezhel daha ergen genç ismim diyorsunuz ve Ezhel’e dönüyorsunuz. Bu kendine dışardan bakma meselesi bana çok ilginç geldi.
Çocuksun gençsin, tavsiye veren de yok, kendin deneme yanılma süreci geçirdiğin için hep kendime ne yapıyorum diye bakmaya çalıştım.
‘Sokakta neysem oyum’
Şu inanılmaz hızlı yükselen ününüzden bahsedelim. Rap dinlemeyen kitleye de ulaştınız. Siz nasıl görüyorsunuz bu durumu?
Türkçe rap kapalı bir cemaat gibi... Keşke diyorduk hep dinlense, güzel akşam konserleri verebilsek. Gündüz vakti düğün salonlarında, rap partilerinde, sıramızı bekleyerek çalıyorduk güzel günlerdi ama şimdi de iyi oldu. O kadar hızlı oldu ki konserlere daha hazırlanamadık adamakıllı. Umarım sürdürebilirim. Hâlâ sokakta neysem o olmam lazım onu kaybetmeyi göze alamam.
Peki, sizin uğraştığınız meseleler nedir müziğinizde?
Dünyanın adil bir yer olmadığını biliyorum. Ama hak yiye yiye insan eliyle yapılan adaletsizlikler diyebilirim. Dünyayı, evimizi kirletmek... İnsanın insana köle insanın insana efendi olması diyebilirim. Çünkü kafamda iktidarı hiç oturtamadım.
Albüm nasıl bir süreçte ortaya çıktı nasıl kaydettiniz?
Bugy’le (prodüktör) kayıt süreçlerimiz yaklaşık bir sene sürdü. Sonrasındaki süreç de zorladı bizi. Çünkü kayıtları evde yapmıştık. Mesela aylar sonra koltuğun yerini değiştirdik, ses başka türlü gelmeye başladı meğerse ki koltuk tüm sesleri emiyormuş. Sandalye çekince ses bütün eve yayılmaya başladı o noktada şikâyet geldi. Biz de mahallemizde bir depoda bir stüdyo kurmaya karar verdik. Gene şikâyet geldi (Gülüyor). Neyse orada da miks aşamasına geçtik. Ama o süreç o kadar uzun sürdü ki aylarca albüm durdu. İstediğimiz sound’u verecek insan da yoktu. Biz de elimizden geleni yapalım dedik.
n Sözleri nasıl yazıyorsunuz?
Sözler anında geliyor. Genelde nakarat beat’i ilk duyduğum anda geliyor. İlham gibi… Önce melodisi geliyor, mırıldanmaya başlıyorum sonra o altyapının yarattığı hissiyat ve melodiyi düşünerek buraya en iyi ne söz yazabilrim, buraya gelecek en iyi kafiye öbeği nedir, diye düşünerek ilerliyorum. Biraz tekniğim böyle.
‘Nefret’ şarkısında nefretin kaynağına dönüp bakarsan onu yok edebilirsin, diyorsunuz. Bu Doğu felsefesi biraz, benzer okumalardan besleniyor musunuz?
Evet Doğu Felsefesi, özellikle de Budizm’den çok etkileniyorum. Budizm, Zen, Taoyla ilgiliyim. Maneviyatı kendimde bulabileceğim bir pencere açmış oldu benim için. Sıkıntıya düştüğümde bunları aklıma getirmeye çalışıyorum.
‘Bir kuşağın sesi’
Bir yandan raggae grubunuz Kökler Filizleniyor’la işler nasıl gidiyor?
Aralıkta turnemiz var. ‘Müpthezel’ albümünün turnesi bitince de onlarla gezeceğiz. Kökler Filizleniyor beraber müzik yapmayı çok seven dört arkadaşın yaptığı bir iş aslında. Bizim için Pink Floyd da, Raggae de, Neşet Ertaş da bizim için birer kök. Kökler Filizleniyor olarak bunları buluşturabilmek amaç. Rock’n Roll da çalan deyiş de söyleyebilen bir raggae grubuyuz, bir kuşağın sesi olmak isteriz. Yükselmesi gereken bir ses varsa orada olmak için bir çabamız var.
Konserler devam ediyor
Bugün Baba Geyik Muhabbeti, Muğla'da
Yarın Tudors Arena, Antalya’da 2 Ekim’de
3 Ekim’de SPR Pub, Eskişehir’de
4 Ekim’de Hayal Kahvesi, Bursa’da
5 Ekim’de Little Up Performance Hall, Isparta’da n21 Ekim’de gündüz Lifepark’ta, akşamsa Salon İKSV, İstanbul’da dinlenebilir.