28.09.2014 - 02:30 | Son Güncellenme:
Fisun Yalçınkaya / İstanbul
Birbirinden garip yaratıklar, hayvanlar, küçük çocukları gerçekçi heykellere dönüştürdüğü, kimi zaman mitolojiden kimi zaman doğadan esinlenen hikâyeler anlattığı eserleriyle tanınan dünyaca ünlü 1965 doğumlu Avusturyalı çağdaş sanatçı Patricia Piccinini, ArtInternational fuarıyla İstanbul’a konuk oluyor. 2011 yılında Arter’de düzenlenen bir sergiye konuk olan sanatçının buradaki eserleri büyük ilgi görmüştü. Eserler görenlerde dokunma isteği yaratsa da elbette ‘ellenmeleri’ yasaktı. Ancak Arter’deki sergide izleyicilerin dokunmalarına izin verilen küçük bir eser, gezdirilmişti. Yaklaşık 80 bin ziyaretçinin gezdiği sergi bu dönem en çok ilgi gören sergilerden olmuştu. Piccinini, fuardan önce Milliyet’e konuştu.
Yeniden bir sergiyle İstanbul’da olmak size neler ifade ediyor?
İstanbul ve Türkiye sanat dünyasını çok seviyorum. Sanatçıları, küratörleri, akademisyenleri, kurumları ve izleyicileriyle gerçekten sofistike bir sanat ortamı var. Ben de tekrardan bir parçası olabileceğim için mutluyum.
Her şey yavaş yavaş oldu
Sanatla uğraşmaya nasıl başladınız?
Görsel sanatlara olan ilgim lise yıllarından bu yana var. Üniversitede ekonomik tarih okuyup bu alana dair hiçbir ilgim olmadığını keşfettikten sonra Melbourne’da Güzel Sanatlar’a başladım. O dönem çizim ve resme odaklanmıştım. ‘90’ların başındaki ekonomik krizin zirvede olduğu döneminde mezun oldum. Bu kriz sırasında küçülmeye giden galerilere katılmam mümkün değildi. Ben de “Basement Project” adında küçük sanatçı galerilerinden birini açtım ve üç yıl boyunca burayı yönettim. Her şey yavaş yavaş gelişti ve şimdi 20 yıl sonra hala her daim yapmak istediğim sanatla uğraşıyorum.
20 yıldır sanat dünyasındasınız. Başladığınızdan bu yana neler değişti?
Aslında çok az şey değişti. Hala her sabah ilgi çekici bir şeyler üretmeye çalışarak ve sanatımı sürdürmeyi umarak uyanıyorum. Hala yapacağım her işe kesin gözüyle bakmıyorum. Öte taraftan da artık çok daha geniş bir yelpazede çalışma ve bunu tüm dünyaya gösterme imkanı buluyorum. Bu hayal ettiğimden çok daha fazlası.
Eserlerinizde en çok nelerden ilham alıyorsunuz?
Benim çalışmalarım bazı insanlara garip gözükse de aslında çoğu etrafımda gördüğüm şeylerden ilham alınarak yapılmış işler. Ben de günlük medyayı takip ediyor, herkesin okuduğu şeyleri okuyorum.
Bir röportajınızda, “Bir sanat eseri gördüğümde, beni harekete geçiren ya da dünyaya dair düşüncelerimi değiştirecek bir şeyler görmeyi beklerim” diyorsunuz. Biraz açabilir misiniz?
Ben bana duygusal ve entelektüel olarak dokunan, yaşadığım dünyayla ilgili bir şey söyleyen veya daha önce hiç görmediğim bir şeyi gösteren sanatla ilgileniyorum. Sadece sanat dünyasını yansıtan bir sanatla ilgilenmiyorum. Sanatçıların bundan neden etkilendiklerini anlayabiliyorum, ama diğer insanların da bundan etkilemesini beklemek zor. Bence bir sanat eserinde hem aklıma hem kalbime dokunmalı.
Eserlerinizde günümüz dünyasının etkilerini yansıtıyorsunuz. Sizce teknoloji bizi nasıl etkiliyor?
Medikal teknolojinin imkanları ve geleceği üzerine çalışmalar yapmaya 20 yıl önce başladım. Zamanında benim çalışmalarım ‘bilim kurgu’ olarak nitelendiriliyordu. Ama bugün bu ihtimal dışı fikirler çok küçük bir ölçekte de olsa laboratuarlarda gerçekleşebiliyor. Kendi dünyamız ve vücudumuz üzerinde gelecekte çok büyük bir etkimiz olacağını kabul etmek zorundayız.
‘Anne olmak bilinçlendirdi’
Yaratıklarınızla aranız nasıl?
Sempati kuramadığım bir şeyi asla üretmem. Birçok şey içinde biraz da olsa iyiyi barındırıyor. Bunun da ötesinde kendimi onların anneleri gibi görüyorum. Onların yaratıcısıyım ve dolayısıyla onlara karşı bir sorumluluğum var; onlar adına konuşma ve onları koruma sorumluluğu...
Anne olmak eserlerinizi nasıl etkiliyor?
Sanırım işlerimle ilişkime dair söylediğim pek çok şey anne olmamla ilintili, her ne kadar bir çocuğum olmadan önce de aynı şeyleri hissediyor olsam da. Çocuk sahibi olmak kişiyi geleceğe, dünyanın gidişatına dair çok daha bilinçli yapıyor. Çünkü biliyorsunuz ki bu gelecek dünya çocuğunuzun yaşadığı yer olacak.
Son günlerde nelerle uğraşıyorsunuz?
Bu ara çok fazla resim yapıyorum. Resim her zaman pratiğimin çok büyük bir kısmını oluşturmuştur. Çoğu zaman da heykel ya da fotoğraf olarak sonuçlanan yeni fikirler geliştirmek için de bir araç oluyor. Ama son zamanlarda tamamlanmış resimler yapıyorum. Bu işler, daha çok formla ilgili ve benim her zamanki sürrealizme olan ilgimi gösteriyorlar. Farklılık, bedensellik, doğa ile ilgili fikirleri keşfetmeye çalışıyorlar. Biraz içgüdüsel ve enerjik çalışmalar ve onlarla ilgili çok heyecanlıyım.
Fuarda bu konuşmaları kaçırmayın
Bugün fuarın son günü. Bu yüzden eğer yeterince gezdiyseniz SPOT Projects tarafından düzenlenen konuşmalara göz atmanın tam zamanı.
Saat 14.00’te bu yıl 2. İstanbul Tasarım Bienali’nde işlerini göreceğimiz TAK (Tasarım, Araştırma, Katılım), Herkes İçin Mimarlık ve Studio X- İstanbul’un konuşmacı olacağı konuşmada ‘Büyük Engeller ve Küçük Girişimler’ masaya yatırılacak.
Saat 15.30’da ise, Beyrut’ta düzenlediği ‘The Sky Over Beirut’ projesiyle tanınan mimar ve yazar Tony Chakar’ın konuşmacı olarak katılacağı, ‘Yüz Bin Yalnızlık’ başlıklı konuşma gerçekleşecek.
Saat 17.00’de ise, Mondial 2010 projesi üzerine Roy Dib, Fatma Çolakoğlu moderatörlüğünde konuşacak.
Bugün fuar bitse de SPOT’un konuşma dizisi Elhamra Han’da devam ediyor.
12.00’de 1990 ve 2000’lerde Sanat sergisi ve mekan arasındaki ilişkiyi, Ali Akay anlatacak.
Saat 14.00’te Oyunun Kuralı başlığı altında sanatçı Dilek Winchester performans gerçekleştirecek.
Saat 17.00’de ise ‘15 Dakika Geç Kalıyorum’ başlığı altında sanatçı Merve Ünsal, sunum ve performans gerçekleştirecek.