08.08.2020 - 11:15 | Son Güncellenme:
İHA
Konuyla ilgili açıklamalarda bulunan Karadeniz Teknik Üniversitesi (KTÜ) Fen Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümü Öğretim üyesi Prof. Dr. Turan Özdemir, bu siyah görüntünün bir sonraki aşamasının kötü koku olacağını belirterek “Bunun için bir an önce önlem alınması gerekiyor. Bakterilerin üremesi ile önce ortalığı kötü bir koku alacak ve bu göl bataklığa dönüşmeye başlayacak.
İşte o zaman yetkililer istese de bu duruma çözüm bulamayacak. Burada ya gölü boşaltacaklar ya da çevresinde yaşayanların buradan gitmesi gerekecek” dedi.
SERA GÖLÜ CAN ÇEKİŞİYOR
21 Şubat 1950 tarihinde Derecik Vadisi yamaçlarından kopan büyük kayaçların vadi tabanını tıkaması sonucu oluşan Sera Gölü, son yıllarda çamurlu ve kötü görüntüsü ile dikkat çekiyor. DSİ 22. Bölge Müdürlüğü tarafından turizm potansiyelinin arttırılması ve suyun temiz kalması için son yıllarda yapılan milyonluk yatırımlara ve çalışmalara rağmen göl kötü bir görüntü çizmeye devam ediyor.
Sera Gölü’nde son olarak geçtiğimiz yıl 37 bin 500 metrekarelik alanda çalışma yapılırken, yoğun yağış ve taşkınlar sonrası çok büyük rüsubatın biriktiği Sera Gölü, DSİ’nin özel iş makinalarıyla temizlenmişti. 17 iş makinesi ile başlanılan temizlik çalışmalarında 180 bin metreküp malzeme çıkarılmış, 4,5 ay süren çalışmalarının ardından göl eski görünümüne kavuşmuştu.
Yaklaşık 25 mahallenin kanalizasyonun aktığı derenin beslediği göl aradan geçen 10 ayın ardından tekrar kirliliğe büründü. Siyah tabakanın kapladığı göl yüzeyi gelen yerli ve yabancı turistlere kötü görüntü sunarken, Karadeniz Teknik Üniversitesi (KTÜ) Fen Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümü Öğretim üyesi Prof. Dr. Turan Özdemir, önlem alınmazsa Sera Gölü’nde kirlilik nedeniyle çoğalan su yosunlarının ilerideki aşamasında bakterilerin üreyeceğini ve kötü kokulu bir bataklık haline geleceğini söyledi.
Su yosunlarının atıklarla birleşmesi ve su sıcaklığının artmasıyla aniden çoğalmaya başladığını dile getiren Özdemir, “Bu gördüğümüz siyah görüntü Sera Gölü’ndeki atık kirliliği. Yani göle giren atık maddelerin fazlalığı. Atık maddelerin en önemlisi insanlarda vücudunda kalsiyumdan sonra en fazla bulunan fosfor gibi elementlerin göle akıyor olması. Fosfor bunun yanında azot ki hayvansal atıklardan en fazla ayrıca tarımsal faaliyetlerden oluşan atıkların göle girmesi. Kanalizasyonların akması. Bunların hepsi göle akınca gölde doğal olarak yaşayan su yosunlarının arayıpta bulamadığı ortam oluyor. Onlar besin almış oluyor. Güneşte suyu ısıtınca aniden çoğalmaya başlıyorlar” şeklinde konuştu.
"MOLOZUN BOŞALTILMASIYLA BU İŞ OLACAK BİR İŞ DEĞİL"
Sera Gölü’ndeki sorunun derelerin ıslah edilmesiyle kanalizasyon sisteminin aktif hale getirilmesiyle çözüleceğini vurgulayan Özdemir, “Aslında bu her yıl yaşanan bir olay. Çözüm ile ilgili yapılacak çok kapsamlı şeyler yok. Bu göle yaklaşık 25 tane mahallenin atığı akıyor. O kanalizasyon işlemlerinin toplanarak ana bir kanalizasyondan devre dışı bırakılması gerekiyor. Böyle bir çalışmayı devletimiz yapmış ancak bağlantısı yapılmamış. Bütün evlerin kanalizasyonları göle akıyor. Göle giren küçük derelerin ıslah edilmesi gerekiyor. O derelere akan evsel atıkların tarım atıklarının kontrol altına alınması gerekiyor. Bu işlem yapıldıktan sonra göle giren suyun arıtılması gerekiyor. Bunun bir örneği Uzungöl’de var. Sera Gölü’nde de yapılabilir. Sera gölünün suyunu her yıl boşaltmakla, biriken molozun boşaltılmasıyla bu iş olacak bir iş değil. Önemli olan o molozun oraya gelmemesidir. Bunun için gerekli tedbirler rahatlıkla alınabilir. Derelerin ıslah edilmesiyle kanalizasyon sisteminin aktif hale getirilmesiyle çözülecek bir işlemdir” ifadelerini kullandı.
"GÖRÜNEN SİYAH TABAKA YOSUNLARDAN KAYNAKLI"
Sera Gölü’ne çözüm bulunamaması halinde ileriki aşamada kötü kokuların başlayacağını söyleyen Özdemir, “Görünen bu siyah tabaka yosunlardan kaynaklı. Yosunlar güneşi ve besini bulduğu zaman fotosentez yapıyor, sayısını çoğaltıyor. Gölün yüzeyinde bir tabaka halinde oluşuyor. Normalde bunlar gölün dibindedir. Ama su ısınınca yukarıya çıkıyor. Gölümüzün ilginç olan bir özelliği var. Aslında zamanında yapılmış ama çok ters olan bir durum. 1990 yılında burada bir sel olmuştu. Selde gölün seviyesi azalmıştı. Su azalınca aşağıya giden bir sulama kanalı vardı. Gölün seviyesi düştüğü için kanal yukarıda kalmıştı. Bu sefer o boru uzatılarak gölün başından su alınmaya başlandı. Yani şuanda göle giren su azalmış oldu. Azalan su gölün seviyesini azaltıyor. Bu kirlilik aslında akarsuda olmaz. Ama göle giren su seviyesinin düşmesi nedeniyle artık durgun bir göl haline geldi. Bu durgun gölde de yosunların çoğalmasıyla oksijeni tüketerek diğer canlıların yaşamasını engel oluyor. En azından suyun alt kısımlarına geçmesine mani oluyor. En önemli problem aslında bu. Bunun bir sonraki aşamasında ise kokuşma başlar. İşte o zaman asıl felaket olur. Bunun için önlemin alınması gerekiyor. Bakteriler üreyecek. Kötü kokulu bir göl ve bataklık haline dönüşmeye başlayacak. O zaman yetkililer istese de çözüm bulamayacak. Burada ya gölü boşaltacaklar ya da çevresinde yaşayanların buradan gitmesi gerekecek” diye konuştu.