12.03.2018 - 01:30 | Son Güncellenme:
Gökçer Tahincioğlu-Ankara
Salih Yıldız, Türkiye ile atletizm arasındaki mesafenin bir maraton kadar uzak olduğu 1981’de koşmaya başladı. Garip bakışlar arasında, atletini, şortunu giyip sokakta koşmaya başladığında bu maceranın nereye evrileceğini bilemiyordu.
İstediği gibi gitmedi, hayatını atletizmden kazanan bir sporcu olamadı.
Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni kazanması, çok genç yaşta evlenip baba olması, çok sevdiği atletizmle arasına mesafe koydu. Ancak sevda bu, yüzünü başka yöne çevirsen de kalbin orada atar. Salih Yıldız, bir süre sonra yüzünü de kalbiyle aynı yöne çevirmek zorunda kaldı. Fakülte bitti, staj tamamlandı, avukat oldu, Şanlıurfa’ya yeniden taşındı. Durmaksızın kendisine göz kırpan koşu ayakkabılarını aldı, atletini ve şortunu giydi, bu kez sokaklarda koşan bir insana hiç alışık olmayan Şanlıurfa sokaklarında koşmaya başladı. Yıldız’ı avukat olarak tanıyanlar, şort ve atletiyle sokakta koşan maratoncuyu görünce gülümsüyor, tanımayanlar laf atıyordu. Ancak bu kez vazgeçmedi. Bu kez vazgeçmek yerine, yaşamı atletizme uydurmaya karar verdi:
‘Kız çocukları koşuyor’
Şanlıurfa’da, Yıldız’ın evindeyiz. Misafiri olmamızdan dolayı, sabah stadyuma, koşuya gidemeyen Salih Yıldız ve eşi Mine Yıldız’ın duydukları eksiklik dışarıdan da hissediyor. Kazandıkları kupaları, madalyaları yanyana koyup, arkasına oturarak anlatıyorlar maceralarını. Salih Yıldız, başlıyor söze: “Bıraktığım atletizme avukat olunca yeniden başladım. Sokakta koşuyordum. Şortla koşmak ayıp sayılıyordu. Koştuğumda laf atıyorlardı bana. Ama koşmaktan vazgeçmedim. Lisans aldım. O tarihte, yani 90’ların sonu, 2000’lerin başında Şanlıurfa’daki tek faal atlettim. 2003’te stadyumu ışıklandırıp açtıklarında rahatladım. Artık stadyumda koşuyordum. Sonra benimle koşmaya başlayanlar oldu. Kulüp kurmaya karar verdim. Benimle birlikte koşanlar, bir de arkadaşları bir araya getirdim. Peki sporcuyu nereden bulacağız? Kız çocuklarına bakmaya başladık. İl temsilcisi unvanını da aldım federasyondan. İyice bu işe kafa yormaya başladım. Okul yarışları yapılıyordu. İlçelerden de okullar gelmeye başladı. Yetenekli gördüğümüz kız çocuklarını seçmeye başladık. Kulüpteki 10-12 kişiden kişi başı 120 lira toplamaya başladım. Hesapta biriken paraları da seçtiğimiz, ailelerinden güç bela izin aldığımız kızlar için açtığımız hesaba yatırdık. Kişi başı 100’er lira. O para, ihtiyaçlarını karşılıyordu. Küçücük çocuklar. O yüzden zaten çok yoksul olan aileler de onay verdi. Birkaç sporcuyla, bu dayanışma modeliyle yola çıktık.”
Eşiyle başladı, madalyaya koştu
Avukat Salih Yıldız, hayalini gerçekleştirirken, atletizm sevgisini ailesine de aşıladı. Özellikle de eşi Mine Yıldız’a. Başlangıçta, antremanları izlemeye giden Mine Yıldız, eşinin teşvikiyle önce stadyumda yürümeye, sonra koşmaya başladı. Zamanla, sporcu kimliği kazandı ve lisans alarak yarışlara katıldı. Şöyle anlatıyor: “Cesaret verdi, teşvik etti beni. Urfa sokaklarında, buradaki yarışta ben de koştum. Burası için büyük mesele. En az 10 yarışa katıldım. Avrasya Maratonu’nda da koştum masterlarda. En uzun 21 km. koştum. Kupalarım, madalyalarım var. Salih’in gittiği yer yarışa gitmeye çalışıyorum. Antremanlarla hazırlanıyorum. Artık gün kaçırdığımda kendimi kötü hissediyorum. Yaşamımın bir parçası oldu.”
Yaşamları değiştirdi
Yıldız’ın atletizm sevdası, 50’li yaşlarının başlarında, hâlâ 20’li yaşlarındaki heyecanıyla devam ediyor. Artık kendisiyle birlikte bu sevdaya gönül veren, el veren çok kişi var Şanlıurfa’da. Birçok kız çocuğunun yaşamı atletizm sayesinde değişti. Birçok çocuk, okuma sevdasını, atletizm sayesinde kabuğunu yırtarak gerçek kıldı. Yıldız, eşi, arkadaşları ve çocuklarla birlikte hâlâ koşuyor. Son olarak Antalya’daki Runatolia’da 50-54 yaş grubu birincisi oldu. Birincilik de mühim değil. Koşarak ve koşturarak, kimseler duymadan, hikayesini anlatmaya bile gerek görmeden, yaşamını ve yaşamları değiştirdi. O hayatlara sahip olanların kalbinde, uzun maratonun her zaman birincisi.
‘13-14 yaşında geri alıyorlardı’
Salih Yıldız’ın, kulüp kurduktan sonra ilk sporcularından olan, sonrasında okuyup spor öğretmeni unvanı kazanan Cuma Canbek ve Narin Canbek’in de Şanlıurfa’ya tayin olmasıyla, kulüp güç kazandı. Birkaç çocukla çıkılan yolda artık 35-40 çocuğa ulaşıldı. Yıldız, sporcuların sayısının nasıl arttığını ise şöyle anlatıyor:
“9-10 yaşındaki kız çocuklarına destek olmamız, onların koşması aileleri rahatsız etmiyordu. Bizzat gidip görüşerek ikna ediyorduk. Ancak bu çocuklar tam bir yere gelecekken, 13-14 yaşlarına ulaştıklarında bazı aileler rahatsız olmaya başlıyordu. Göndermiyorlardı çocukları. Çok yetenekli çocukları kaybettik bu şekilde. Bir türlü ikna edemedik. Ya evlendirildiler çocuk yaşta, ya eve kapatıldılar. Ama bazı ailelerin inadını kırdık ve o çocukların yaşamı değişti. İçlerinden sporcu çıkanlar da oldu, atletizmin açtığı yol sayesinde okul okuyup meslek sahibi olan da. Atletizm umut oldu kız çocukları için. Kurduğumuz ilk ekipten 3 kızımızın başarıları da aileleri heyecanlandırdı. Medine Ökte, milli sporcu oldu. Dünya Şampiyonası’nda koştu. Hayrünisa Canbek, Fenerbahçe’ye transfer oldu. 3 bin metre koşuyor. Zehra Akdağ, hâlâ kulübün sporcusu, profesyonel atlet. İlk dönemden bir de erkek sporcumuz başarılı oldu. Mehmet İnanç, Türkiye şampiyonu oldu. Çok üzüldüklerim de var. Urfa Birecik’ten bir kızımız vardı. Çok yetenekliydi. Duydum ki evlendirilmiş, 3-4 çocuğu olmuş. İkna edemedik ailesini. Ama artık çok yol aldık. Artık kız, erkek geliyorlar, birlikte antreman da yapılabiliyor. Stadyuma aileler de geliyor. Sistem hala aynı. Bayramda yardım kartları veriyoruz, hesaplarına destek olsun diye para yatıyor. Önceden, bazen eşofman, bazen ayakkabı alırdım. Ayakkabı alınabildiği için ikna olan aileler vardı.
Mutluluğa koşan kızlar
Uzun yıllar antrenör, malzemeci, kulüp başkanı olarak çalıştım tek başıma. Yarışlara gidiyorduk. Arabama doldurup götürüyordum çocukları. Bazen minibüs tutuyordum. Bir kentten, bir kente. Urfa’da yarış organize ediyordum. İlk defa yarışçı gördü Urfa uzun yıllar sonra. Hayalimi gerçekleştirdim. İlk yıllar katıldığımız yarışlarda başarılı olamıyorduk. Çocuklar başarılı oldukça ben de şampiyon gibi hissettim. Adana’da hiç unutmam, Kros Ligi elemesi vardı. Çıkışta bir sporcumun ayağına bastılar. Yere düştü. 14 takım kalacaktı lige, biz 15. olduk. Çocuklar hüngür hüngür ağladılar. Sonraki sene 8. olduk. Lige kaldık. Türkiye, beşincisi oldu bir sporcu. Sonrası da geldi zaten. Cuma ve Narin hocalar sahiplendi işi. Düz memur değillerdi, benim gibi içlerinde hissederek yaptılar. Şanlıurfa Atletizm Kulübü, ilk kulübümüzdü. Şimdi Göbeklitepe Atletizm Kulübü var, Cuma ve Narin Canbek’in emekleriyle ciddi potansiyele ulaştı. Ağırlıklı onlar sürdürüyor. Ben de Masterlar Atletizm Kulübü’nü kurdum. Yarışlara gidiyoruz bizler de hala. 2011’de il temsilciliğini bıraktım. Maraton yapıldı o zaman ilk kez Urfa’da. Hala her yıl yapılıyor. Listedeki yarışlardan. Yabancı atletler katılıyor. 2001’de tek faal atlettim, şimdi sadece masterlarda 100’e yakın atlet var. Bana rakip oldu hepsi. 100-150 faal çocuk var. Başlangıçta, koşu güzergâhlarında köpek kovalıyordu bizi. Uzun şort giyiyordum, esnaf, ‘utanmıyor musun’ diye laf atıyordu. O noktadan, profesyonel kadın sporcuların koştuğu noktaya geldik Urfa sokaklarında. Uyuşturucu kullanan koca koca insanlar, masterlarda, jilet gibi sporcu oldu. Masterlar Kulübü Başkanıyım şimdi. Maratonlara katılıyorum hâlâ.”