Tam 18 yılını Nil Vadisi'nde geçiren tanınmış bir Mısır bilimcisiydi. Antik Mısır'a dair ortaya çıkmamış, keşfedilmemiş her şey onun en büyük tutkusuydu. 1822'de ABD'nin Connecticut eyaletinde doğan Edwin Smith, 19'uncu yüzyılın ikinci yarısını Mısır'da geçirdi. Yıllarını Antik Mısır'ın gizemini aydınlatmaya adayan Smith, takvimler 1862 yılını gösterdiğinde kariyerinde önemli bir dönüm noktası yaşadı. Yolu Mustafa Ağa adlı bir kişiyle kesişen Smith, bu adamdan Thebe kalıntılarından kaldığı düşünülen bir papirüs satın aldı. Smith'in satın aldığı bu papirüsün önemli bir farkı vardı. Bu papirüs dünyanın en eski cerrahi dökumanıydı ve bazı bölümleri eksikti. MÖ 16'ncı yüzyıla ait olduğu düşünülen bu papirüs, hiyeroglif sistemiyle yazılmıştı. Daha sonra kendi adıyla anılacak olan bu papirüsü incelemeye koyulan Smith, keşfettiği bilgilerle modern tıbbın gizemini ortaya çıkaracaktı.
'RASYONEL VE GÖZLEME DAYALI TEDAVİNİN İLK ÖRNEĞİ'
Edwin Smith'in yaptığı incelemelerde papirüste bal ve küflü ekmeğin enfeksiyonlarda, çiğ etin ise kanamaları durdurmak için kullanılmakta olduğu yazıyordu. Üstelik önemli bilgiler sadece bunlarla sınırlı değildi. Mısırlı bilim insanı, elindeki papirüste ayrıca beynin üst kaplaması olan meninks, omurilik ve omurilik sıvısının tartışıldığını fark etti. Fakat Smith, elindeki papirüsün gizemini çözmek için uzun bir mesai harcasa da ömrü daha fazla sırrı ortaya çıkartmaya yetmedi. Papirüste yazılanları A'dan Z'ye tam olarak çözemeden 1906 yılında 84 yaşında hayata veda etti.
Babasının ölümünden sonra Leonora Smith, papirüsü New York Tarih Derneği'ne verdi. Papirüsün çevrilmesi için Chicago Üniversitesi'ne bağlı Oriental Enstitüsü'nün kurucusu James Henry Breasted'e gidildi ve Breasted'in çevirisi 1930 yılında yayımlandı. Papirüste, Hipokrat'tan önce modern tıbbın kurucusu olarak kabul gören Sakkara Piramidi'nin mimarı ve saray nazırı olan İmhotep'in vaka incelemeleri yer alıyordu. İlk kez beyin omurilik sıvısından bahsedilen bu papirüste yazılanlar bilim insanlarına göre rasyonel ve gözleme dayalı tedavinin ilk örnekleriydi.
Mısırlıların mumyalama işlemini yaparken burundan bir çengel takarak beyni dışarıya çıkarmaları, onların beyin/burun bağlantı yolunu bildiklerini ortaya koyuyordu. Beyin mumyalanacak cesetten çıkarıldıktan sonra kalp bir kavanozun içinde mezarda saklanıyordu. İmhotep, papirüsteki son iki satırda ifade ettiği ve günümüz tıbbının anladığı şekilde beyin zarının yırtılmasıyla burundan akabilecek omurilik sıvısı yolu üzerinden bir çengel ile girerek damağı kaldırıp beyni dışarı alıyor ve firavunların mumyalanmasını bu şekilde gerçekleştiriyordu.
HER YARALANMAYA DAİR BİLGİ VE TEDAVİ VARDI
Günümüzde 'beyin omurilik sıvısı' olarak adlandırılan bu sıvıdan bahsedilmesiyle birlikte Smith'in bulduğu papirüste beyin ve sinir bilim ifadelerinin ilk örnekleri de vardı. Nasıl meydana geldiği incelenen bir kafa travmasında beyin zarı, beyin omurilik sıvısı ve beyin kıvrımları detaylıca anlatılıyor, duruma bağlı olarak hastanın burnunun kanayabileceği ya da hastada ense sertliği oluşabileceğine yer veriliyordu. Papirüste her yaralanma için detaylıca bilgilendirme yapılıyor, ardından muayenenin yapılacağı şekil ve tedavi yer alıyordu.
Papirüste bir vaka şöyle anlatılmıştı: "Kafatasında ezilme olan bir adamı elinizle muayene ettiğiniz zaman eritilmiş bakır gibi buruşukluklar görülüyor, elinize bebek başı gibi yumuşaklıklar geliyor ve parmaklarınız altında kımıldama ve zonklama duyulmuyorsa bu vakanın tedavisinin mümkün olmadığı düşünülmeli."
OMURİLİK SIVISI İLE BAĞIŞIKLIK ARASINDAKİ İLİŞKİ ÇÖZÜLMÜŞTÜ
İmhotep'in yazdığı papirüs beyin omurilik sıvısı hakkındaki tanımlamaya ilaveten 48 vakadan oluşmaktaydı. 27 adet kafa travması, 6 boğaz ve boyun yaralanması, köprücük kemiğinde 2 yaralanma, göğüs kemiği ve kaburgalarda 8 yaralanma, omuzda ve omurgada yaralanma gibi vakalara yer verilmişti. Uzmanlara göre bu durum modern tıbbın Mısır'da ne kadar ileride olduğunun adeta bir habercisiydi. Ayrıca papirüslerde Mısırlıların göz hareketleri, vücudun sağ ve sol tarafındaki uzuvlar ile beyin arasındaki çapraz kontrol mekanizmasını bildikleri de anlaşılıyordu. Üstelik Mısırlılar beyin omurilik sıvısının bağışıklık ile olan ilişkisini de ilk kez ortaya koymuşlardı.
Peki Mısırlılar günümüze kadar ulaşan bu tıbbi gerçekleri o dönemin şartlarıyla nasıl keşfetmişlerdi ve Mısırlıların papirüslerinde daha neler saklıydı?
Fırat Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıp Tarihi ve Etik Anabilim Dalı Başkanı Dr. Öğr. Üyesi Mustafa Hayırlıdağ, Mısır tıbbının gelişmesinde özellikle papirüs kayıtları ve mumyalama tekniği ile korunmuş kadavralar üzerinde yapılan çalışmaların etkinlik kazandırdığını belirterek tıbbi papirüslerin her birinin farklı konuya değindiğine dikkat çekti. "Sihir-büyü etkisinde olan papirüsler olduğu gibi daha bilimsel olanlar da mevcuttu. En bilimsel olan papirüs Edwin Smith Papirüsü olarak görülüyor" ifadelerini kullanan Dr. Öğr. Üyesi Hayırlıdağ, Mısır tıbbının gelişiminde gözlem yeteneklerinin yanında kendi dönemlerinin sosyolojik yapısı, anlayışı, tıp sanatına olan ilgisi gibi pek çok başlığı sayılabileceğini de sözlerine ekledi.
'BEYNİN MERKEZİ KALP VE RUH OLARAK KABUL EDİLMİŞ'
Her medeniyetin bilime ilgisinin ve yaklaşımının farklılıklarına değinen Dr. Öğr. Üyesi Hayırlıdağ, "Örneğin Mezopotamya tıbbında karaciğer önemliyken, Mısır tıbbında beynin merkezi kalp ve ruh olarak kabul edilmiş. Bu sebeple mumyalama işlemlerinde kalp yerinde bırakılıyor. Diğer medeniyetlerle etkileşimi ve ülkelerin konumu bu noktada yaşamı ve tıp alanındaki gelişmeleri de etkiliyor" dedi.
Besin öğelerinin ve bitkilerin bu noktada katkı sağladığına inanıldığına dikkat çeken Dr. Öğr. Üyesi Hayırlıdağ, "Mısır medeniyetinde de bunu görebiliyoruz. Her ne kadar tıp anlayışlarının içerisinde sihir ve büyü olsa da Mısırlılar sihir ile büyüden sıyrılarak daha bilimsel diyebileceğimiz yaklaşımlar da sergilediler. Bunun temelinde çok uzun yıllara dayanan kendi medeniyet birikimlerinin olduğunu söylememek haksızlık olur. Çok uzun yıllar aynı coğrafyada yaşamış ve kendi içlerinde tıbba bir felsefe kattılar" diye konuştu.
'KADAVRA İNCELEYEBİLDİKLERİ İÇİN GELİŞTİLER'
Bazı medeniyetlerde kadavra incelenmesine izin verilmediğini ancak Antik Mısır'da ise kadavraların incelendiğini ve bu durumun onları geliştirdiğini söyleyen Dr. Öğr. Üyesi Hayırlıdağ, şunları söyledi:
"Cerrahi yaralanmalara karşı teknikler geliştirmişlerdi. Edwin Smith'in satın aldığı papirüs de bu yaralanmaların belirtildiği literatür bilgilerini kapsar. Bazı medeniyetlerde kadavra incelenmesine, diseksiyona (herhangi bir organizmanın iç yapısını incelemek üzere dışını yarıp parçalara ayrılması) izin verilmedi. Bu yüzden bilim uzun süre gelişemedi. Orta Çağ Avrupa tıbbında özellikle bunu görebilmekteyiz. Antik Mısır'da ise hem mumyalama teknikleri hem de papirüslerde geçen şekliyle insan bedeniyle ilgili bilgilerden bir kadavra incelemesinin yapılmış olduğu, diseksiyon sonucu vücudun, iç organların, kalbin ve omuriliklerle birlikte kafatasının incelenmiş olduğu fikrine varabiliriz. Genel itibarıyla Mısır bu dinamikler üzerinde gelişimini seyrettirdi."
'YUNAN TIBBI ANTİK MISIR MEDENİYETİNDEN ETKİLENDİ'
Antik Mısır'daki tıbbi gelişmelerin diğer medeniyetlerden etkilendiğini ve diğer medeniyetleri de etkilediğini ekleyen Dr. Öğr. Üyesi Hayırlıdağ, son olarak şunları da söyledi: "Hipokrat'ın da içinde bulunduğu bilimsel olarak da kabul edilen Yunan Tıbbı, Antik Mısır medeniyetinden etkilenmiştir. Vücuttaki sıvı dengeleriyle ilgili olan Antik Mısır Medeniyeti'nin Vehedu Kuramı, (hastalıkların aşırı beslenme, bayat yiyecekler, aşırı içki gibi nedenlerden olduğu düşünüldüğü kuram) Antik Yunan Medeniyeti'nin Humoral Patoloji Teorisi'ni (hastalıkların nedenlerini insan bedenindeki açık renkli safra, koyu renkli safra, kan ve mukusun bileşimindeki uyumsuzlukla açıklamaya çalıştığı teori) doğurduğunu söyleyebiliriz."