23.04.2021 - 07:00 | Son Güncellenme:
MERT İNAN İstanbul
MERT İNAN İstanbul - Atatürk’ün, Türk çocuk-larıyla birlikte tüm dünya çocuklarına armağan ettiği 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı, koronavirüs pandemisinin neden olduğu olumsuz şartlar nedeniyle bu yıl da buruk kutlanıyor. Çocuklar, kendilerine armağan edilen en anlamlı bayramın coşkusunu sokaklarda, parklarda, meydanlarda değil; virüs tehdidi yüzünden evlerinde yaşamak zorunda kalırken, bir yandan da endişeli günler geçiriyorlar. Kovid-19 hastalığına karşı bir yıldır kısıtlı zamanlarda dışarı çıkmalarına izin verilen çocuklarda stres ve duygusal zorlanmalar gün geçtikçe artarken, günlük rutini bozulan çocukların birçoğu ise yaşadığı sıkıntıyı hafifletmek için ‘ekrana’ yöneliyorlar.
Maskeli insan figürü
Artık okul öncesi ve ilköğretim çağındakilerin resim defterlerinde kırlar, bahçeler yerine, maskeli insan figürlerinin yer alması durumu açıkça özetlemeye yetiyor. Pandeminin çocukları tıpkı eski günlerdeki gibi okula gidecekleri, arkadaşlarıyla koşup, eğlenecekleri maske ve mesafesiz günlerin hasretini çekerken, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Burak Doğangün Kovid-19 döneminde çocuklarda ciddi bir kaygı birikimi yaşandığına dikkat çekiyor.
Dikenli bir yaratık
23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nı virüs tehlikesine kaşı evde geçirmek zorunda kalan çocuklar, ebeveynleri tarafından sürekli ‘dokunma, uzak dur’ diye uyarılırken, bu durum çocukların kaygı seviyelerine de yansıyor. Bir yıllık süreçte her çocuğun kaygı ve iyilik hali ailelerinin tepkilerine göre farklılık gösteriyor. Ebeveynleri vasıtasıyla konuştuğumuz çocuklar, koronavirüsün kendi dünyalarına yansımasını anlattı.
7 yaşındaki Gülce Bahtiyar’a Kovid-19 yeşil ve dikenli bir yaratığı çağrıştırıyormuş. “Koronavirüsün bana bulaşmasından korkuyorum. Gözle görülmeyen yaratık büyüyene kadar benden uzak dursun” diyen Gülce, bu süreçte okulu, arkadaşlarını, ailesiyle dışarıda yemek yemeyi ve denize gitmeyi çok özlediğini söylüyor. Evde kalmak ve dışarıya çıkamamak artık çok sıkıcı olmuş ona göre.
Hastane, ambulans, aşı
9 yaşındaki Leyla Midilli de koronavirüs denildiğinde, aklına hemen hastane, ilaç, aşı ve ambulansların geldiğini söylüyor; “Arkadaşlarımla oynamayı, okula gitmeyi özledim. Uzaktan derslerde sistemden atılıyoruz. Şiirlerimiz şarkılarımız bölünüyor. Koronanın olmadığı bir dünya istiyorum.”
Henüz 6 yaşındaki Kayla Akgüneş de, Kovid-19’un kendisine sağlığı çağrıştırdığını belirterek, “Çok fazla sürdü artık bitsin istiyorum. Maske kulağımı kaşındırıp, yüzümü acıtıyor. Bir yere dokunduğumda virüs bulaşır diye korkuyorum. Şu anlamda koronavirüs iyi, sevdiklerimizin değerini anladık. 23 Nisan’ı da sevdiklerimle, arkadaşlarımla birlikte kutlamak isterdim” diyor.
‘Yarasa suyu içmişler’
Mert ve Melis Önay (7) kardeşler de koronavirüs nedeniyle okula uzaktan devam eden çocuklar arasında. Mert maske taktığı için parkta babasını dahi tanıyamadığından şikayet ederken, insanların hasta olup ateşlerinin çıkmasından dolayı endişu duyduğunu anlatıyor. İkisi de bir an önce hastalığın sona erip evden dışarıya çıkabilmeyi istiyorlarmış.
Ankara’da yaşayan 7 yaşındaki Efe Yurdagelen ise koronavirüs yarasayla bağdaştırmış; “Çin’de yarasa suyu içenler koronavirüse yakalanmış. O kişi diğer insanlara bulaştırmış sonra da bütün ülkeye yayılmış. Koronavirüs olmasıydı arkadaşlarımla dışarıda oynayabilecek, okuluma gidebilecek, 23 Nisan’ı arkadaşlarıma sarılarak kutlayabilecektim.”
5 yaşındaki Kumsal Midilli de, parklarda bile virüsten endişe ettiklerini belirterek, “Okla, oyun parkına gitmeyi özledim. 23 Nisan’da kuzenlerim ve arkadaşlarımla dans etmek isterdim” diyor.
‘Çocuklar kaygı tsunamisi yaşıyor’
Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Burak Doğangün, Kovid-19 sürecinde çocuklarda ciddi bir kaygı birikimi olduğunu ve bu durumun adeta bir tsunamiye dönüştüğünü belirterek şunları söyledi:
“Atatürk’ün tüm dünya çocuklarına hediye ettiği 23 Nisan kutlu olsun. Bayramı, ne yazık ki, salgın nedeniyle buruk kutluyoruz. Hepimiz kaygılıyız. Kaygı, görünmeyen, tıpkı fondaki müzik gibi arka planda varolan endişedir.
Korku ise daha somut, sabit nesnesi olan ve elle tuttuğumuzda farkedeceğimiz bir duygu durumudur. Anne ve babalar pandemi döneminde hissetikleri kaygıyı tıpkı kablosuz ağ bağlantısı gibi çocuklarına iletiyorlar. Ebeveynler, bunu çok farketmiyor olabilir ancak çocuklar her şeyi kaydediyor. Pandemi döneminde hem çocuk, hem ergenlerde artan kaygının oluştuğunu görüyoruz. Anne ve babaların tepki ve korkularını izleyen çocuklar, olup biteni kendi kısıtlı hayat tecrübeleriyle yorumlamaya çalışırken kaygı yükleniyorlar. Anne ve babaların yaşanan sürece karşı reaksiyonları ayna işlevi görüyor. Çocuklarda şuan ciddi bir kaygı birikimi var ve bu durum tsunamiye dönüşmüş durumda.”
Anlamsız hırçınlıklar
Uzaktan eğitim alan çocuklar dersler bittikten sonra dijital oyunlara yöneldiğini sözlerine ekleyen Prof. Dr. Doğangün, uyarılarını şöyle sıralıyor: “Bir süre sonra bu durum kısır döngü haline geliyor. Belirli bir sürenin üzerinde ekran maruziyeti ve elektronik oyun, hayali oyuna denk gelmediğinden, besleyici olamıyor. Sonrasında, çocuklar yaşadıkları veya hissettikleri olumsuz duyguları zaman zaman söze dökerken, zaman zaman da anlamsız hırçınlıklar, uykusuzluk gibi tepkilerle yansıtıyorlar. Ebeveynler süreci yeteri kadar iyi toparlıyorsa, kaygı ve tepki hali de azalıyor. Ebeveynlerin korku ve umutsuzluğa kapıldığı noktada çocuklarda kaygıya eşlik eden üzüntü, mutsuzluk depresyon gibi sorunlar ortaya çıkıyor. Çocuk bu sarmalın içine girdiğinde onu mutlu ve teskin edecek yere, en temel sıkıntı olan ekrana yaslanıyor.”
‘Kötümser olmayın’
“Ebeveynlerin çok karamsar, kötümser olmamaları gerekiyor. Virüsün neden olacağı fiziksel hastalık kadar, tsunumai etkisiyle gelen ruhsal sağlık sorunları da öne çıkmış durumda. İçinden geçtiğimiz dönemin belli bir süre sonra sönümleneceğini çocuklarımıza anlatmamız gerekir. İnsanın şartlara muazzam adapte olma becerisi vardır. Bu dönemde sabit kalabilmek, çocuklara onlarla çatışmadan, anlayışla yaklaşarak sınır çizmek çok önemli. Ailelerin sakinlik halini koruyarak manzaraya geriden bakmaları çok önemli. Şartlar ne olursa olsun umutlu olmamız ve umudumuzu çocuklarımıza yansıtmamız gerekiyor. Her olumsuz durum gelecekte ruhsal soruna yol açacak değildir. Kuşaklar her dönem değişir ve her kuşağın endişesi de farklılık gösterir. Çocuklar bir süre yabancı insanları kirli veya tehditkar algılayabilir. Bir dönem sonra bu süreci atlatacaklar. Çocuğa mikrobu canavarmış gibi aktarırsanız kaygıları büyür. Çocuklarınızla samimi konuşmak, pandeminin bir süre sonra geçeceğini anlatmanız gerek.”
YARIN: Prof. Dr. Üstün Dökmen: ‘Çocukların merak duygularını yok ettik’