GündemKabrine 105 yerden toprak getirildi

Kabrine 105 yerden toprak getirildi

10.11.2022 - 07:00 | Son Güncellenme:

Atatürk, bundan 84 yıl önce bugün Dolmabahçe Sarayı’nda yaşama gözlerini yumdu. Atatürk’ün vefatının ardından Etnoğrafya’daki geçici kabrine konulan Atatürk’ün naaşı, 10 Kasım 1953 tarihinde düzenlenen devlet töreni ile ebedi istirahgahı olan Anıtkabir’deki mezar odasına defnedildi.

Kabrine 105 yerden toprak getirildi

MERT İNAN İstanbul - Bu defin işlemi sırasında tüm şehirler ile Atatürk’ün doğduğu evin bahçesi, Kore’deki Türk şehitliği, Suriye’deki Süleyman Şah Türbesi ve Kıbrıs olmak üzere 105 yerden getirilen vatan toprağı Ata’nın mezarına konuldu.

Haberin Devamı

Kabristana konulmak üzere ayrıca; Çanakkale, İnönü, Sakarya, Dumlupınar Zafer Meydanı, Hava Kuvvetleri ile çeşitli şehitliklerden getirilen ve Etnoğrafya Müzesi’nde muhafaza edilen vatan topraklarının tamamı, 3 Kasım 1953 günü Anıtkabir Kontrol Şefliği’ne teslim edildi.

İzmir’den gönderilen vatan toprağını, dönemin İzmir Belediye Başkanı Rauf Onursal Zübeyde Hanım’ın mezarından bizzat elleriyle alırken, Yugoslavya Kralı Majeste Aleksandr’ın gönderdiği Yugoslavya toprağı ise vatan toprağı olmadığı için Anıtkabir’e konulmadı. Bunların dışında Yunus Emre’nin mezarından alınan toprak ile Atatürk Orman Çiftliği’ne Ata’nın kendi elleriyle diktiği bir ağacın dibinden alınan toprak da Anıtkabir’e teslim edildi.

Haberin Devamı

O dönem Siyasal Bilgiler Derneği’ne üye üniversiteliler ise kanlarıyla yoğurdukları toprağı Anıtkabir’e getirdi. ABD’den ise Anıtkabir Barış Parkı’na 200 adet hediye mavi çam gönderildi.

‘Heybetinden hiçbir şey yitirmemiş’

Atatürk, İnönü ve Bayar’ın Cumhurbaşkanlığı’nda Çankaya’da görev yapan bürokrat Haldun Derin, “Çankaya Özel Kalemini Anımsarken 1933-1951” başlıklı hatıratında 10 Kasım günü Dolmabahçe’de yaşananları şöyle kaleme alıyor: “10 Kasım sabahı, Saray koridorlarında bir koşuşma oldu. Salih Bozok kendini vurdu sesleri işitildi... Yatak odasına girdik. O üstün baş, rahat döşeğinde, heybetinden hiçbir şey yitirmemiş... Yalnız, altın saçları arasında beyaz teller göze batıyor; vücut ise biraz ufalmış... Kalem odamıza koşar gibi döndük. Kimse konuşmadı. Birden hüngür hüngür ağlamaya başladık...”