07.04.2019 - 08:15 | Son Güncellenme:
GÜLDEN ÖKTEM / İstanbul
Bundan tam 9 yıl önce Jean Christophe Grangé ile İstanbul’da röportaj için bir araya gelmiştik. Bunu anlatıyorum çünkü, bu röportajı henüz Milliyet’in Kültür Sanat Servisi’nde stajyerken yapmıştık. Ayrıca gazetede birinci sayfadan anons edilen ilk röportajımdı. Yine Doğan Kitap 2010’da yeni çıkan “Ölü Ruhlar Ormanı”nın tanıtımı için Grangé’yi Türkiye’ye davet etmiş ve bir grup basını listesine almıştı. Ben röportajcıların en deneyimsizi olduğum için en sona bırakılmıştım. Erkenden röportaj için Four Seasons Hotel’e gitmiş, sonda olmanın avantajını kullanarak kim, hangi soruları soruyor diye kulak kesilmiştim. Sıra bana gelince, otelin çıkış kapısında fotoğraf çektirdik ve basın yetkilileri röportajı araçta yapmamız gerektiğini, Grangé’nin söyleşi için Beyoğlu’ndaki Fransız Kültür’e geçmesi gerektiğini söylemişti. Yazarın programı aksamasın diye röportajı araç içinde yolculuk ederken yapmıştık. Beşiktaş’tan Taksim’e yolculuk edip İstanbul’un kaotik güzelliğinden konuşmuştuk. Sonra foto muhabiri arkadaşım Hüseyin Özdemir, Taksim’de kalabalığın ortasında da bir kare daha fotoğrafımızı çekmişti. Aradan yıllar geçti ve bu kez yine Four Seasons Hotel’de Grangé ile röportaj için bir araya geldik. Yazar, yeni romanı “Ölüler Diyarı”nın tanıtımı için bu kez İstanbul’daydı. Geçen hafta salı günü saat 15.00 için röportaj sıramı aldım. Bu kez 9 yıllık bir muhabir olarak oradaydım ve son sırada değildim. Kendisine önceki röportajımızı hatırlattım. Anımsayamadı, “Sevgilim kimdi?” diye sordu. Ben de o zaman Japon sevgilisinden söz ettiğini hatırlattım. “Aaa! Tamam. Şimdi karım ve o da burada” dedi. Hüseyin’in çektiği fotoğrafı gösterdim, “Şimdi daha gençsin” diye espri yaptı. Fotoğraf çekimi için Boğaz’da yürürken, eski bir gazeteci olarak “Ne değişti 9 yılda?” dedi. “Röportaj sırası bu kez sizde mi?” diye sordum. Güldü. “Siz daha iyi biliyorsunuz nelerin değiştiğini” karşılığını verdim...
- Kitabınızda konu edindiğiniz karakterlerin kötülük derecesi git gide artıyor. ‘Ölüler Diyarı’ndaki seri katil de akıllara gelmeyecek kötülükte biri...
Evet sapkın bir karakter... Aslında bu kitabı yazarken sapkınlıkları hiç yadırgamamak gerektiğini öğrendim. Eğer taraflar onaylıyorsa bunun anlaşılabilir bir durum olduğunu gördüm yazdıkça. Kurgularken Fransa’da bile insanların cinsellik mevzu bahis olduğunda köşeye sıkışmış hissettiğini de fark ettim. Hepimizin bildiği bir gerçek var: İnternette en çok arama yapılan içerikler cinsellik üzerine. En çok aranan bir numaralı konu o, tüm dünyada hem de. Kalabalık bir akşam yemeğinde bu konuyu açın mesela, insanlar sanki hayatlarında hiç yapmamış gibi bir tepki verebiliyor. Hep cinsel içerikli konular internette aranıyor ama buradakiler aramıyor, gibi. Fransa’da bile cinsel özgürlüklerin yaşandığı, her şeye izin verildiği dönemlerde dahi cinsellik ya da seks utanç demek.
‘Utanç içimizde’
- Kitapta dedektif Corso, bir striptiz kulüpte işlenen cinayeti araştırırken porno dünyasına dalıyor. Bir söyleşinizde ‘Kitapta pornoya dair okuduğunuz her şey doğru’ diyorsunuz.
Evet, okuduğunuz her şey doğru. Bu konu üzerine yazılmış kitaplardan ve araştırmalardan çok faydalandım. Japon pornosu konusunda bir takım araştırmalar yaptım. Japon toplumu biliyorsunuz çok kapalıdır. Mesela bir reklam filminde bile hiçbir kadın oyuncu sırtını bile çıplak göstermez. Ama buna karşın inanılmaz, akla hayale gelmeyecek bir porno endüstrisi söz konusu. Üretim çok yüksek bu alanda. Seksle bağlantılı yasaklar bence çok ilginç. Tüm bu utançlar toplumsal baskı yüzünden ortaya çıkmış. Japonya’da dini hiçbir baskı yok. Sadece kimsenin sizi görmemesi gerekiyor “ayıp şeyler” yaparken. Panjurları kapattığınız, perdeleri indirdiğiniz anda her şeyi yapabiliyorsunuz. O dört duvar arasında utanç ya da yasak yok. Avrupa’da o utanç duygusu bizim kendi içimizde. O da dini inançlar ve dini baskılar yüzünden. Siz istediğiniz kadar panjurları kapatın, perdeleri çekin, utanç içinizde olduğu sürece hiçbir kaçışınız yok.
- Siz bir Avrupalı olarak, bu sözünü ettiğiniz dini baskıyı hissediyor musunuz?
Ben Katoliğim. İnsanın içine o utanç duygusunu işlemiş. Hıristiyanlığa göre hiçbir cinsel arzunuzun olmaması gerekiyor eğer o utancı yaşamak istemiyorsanız. Günümüzde Avrupa’da bir felaket söz konusu. Biliyorsunuz kilisedeki rahiplerin yaptıklarını. Hepsinin iddiası, hiçbir cinsel arzuları olmadığı yönünde. Ama cinsel arzularını bastırmayı başaramamışlar ve hatta dine sırtlarını dayayıp o ikiyüzlülük içinde daha korkunç şeyler yapmışlar, çocuklar üzerinde arzularını kullanmışlar... Bu Katolik kilisesi için bir felaket...
- Papa ekranlara çıkıp onları lanetliyor bir taraftan da...
Çıkıp televizyonlara, “Şöyle yapmayın, böyle yapmayın, çocukları koruyun” diyor. Kimse ona inanmıyor. Fransa’da saygınlığını kaybetti artık Papa. Arzu, sanki sizi kurtaracak bir kaçış gibi algılanıyor. 70’li yıllarda cinsel özgürlüklerin olduğu dönemlerde gerçekten insanlar özgürlüklerini ilan ettiler ve inanın dünyanın en erotik olmayan şeyleri yaşandı. Çok gerçekti ve doğaldı her şey.
'EN GİZLİ OLAN EN ÇEKİCİ'
- Japonya’ya dönecek olursak...
Onlar, en gizli olanın en çekici olduğunu düşünüyorlar. İşte 70’leri örnek vermemin de nedeni bu aslında. O zaman her şey ortadaydı ve o yüzden dikkat çekici gelmiyordu. Ama Japonların bakışı gibi, gizli saklı olan her şey daha çekici. Sonuç olarak arzuların arkasında yatan şeyler bende merak uyandırıyor. İnsanların cinselliği algılayış biçimlerine
saygı duydum kitabı yazdıkça
ve araştırdıkça.
- Kitap Paris’te geçiyor ama siz bu araştırmaları yapmak için Japonya’ya gittiniz...
Japonya’da striptiz kulüplere de gittim swinger yapan insanlarla da konuştum, pek çok ortama girdim. Oğlum da bir arkadaşıyla birlikte o sırada Japonya’daydı. Onlar kendilerine göre çok özgür, çok rahatlar. Ancak benim bu dünyaya dair yaptığım araştırmaları çok garipsedi, bu sektörde çalışan insanları korkunç bulduğunu filan söyledi. Hayır, tam aksine o sektörde çalışan ve bunları yapan insanların senden benden farkı yok. Senin benim gibi gözleri, kulakları burunları var. Toplumsal normların dışında şeyler yapan insanların farklı algılandığını gördüm oğlum sayesinde. Hayatlarının tamamen normal olduğunu anlatmaya çalıştım oğluma. Onlar beni çok yargıladılar, bir taraftan da dalga geçtiler...
- Eski bir gazetecisiniz. Gazetecilik reflekslerinizle hareket ettiniz mi bu kitap için, yoksa yazar yönünüzle mi ilerlediniz?
İkisi de... Porno filmlerde oynayan oyunculara, bu sahneleri nasıl bu kadar rahat çekebildiklerini sordum. Ve aslında buna bir yanıt alamadım. Cevap veremediler.
#TB nedir?
Açılımı “ThrowBack” olan #TB geçmişten bir güne, eskilere dair fotoğraf yüklemek isteyenlerin sosyal medyada kullandığı bir etiket.