30.08.2022 - 07:00 | Son Güncellenme:
AYDIN HASAN - Türkiye’de istihbaratın yakın tarihine bakıldığında akla gelen ilk yapı, Teşkilat-ı Mahsusa oluyor. Teşkilat-ı Mahsusa, Osmanlı’nın son döneminde Birinci Dünya Savaşı’na neden olacak dünyadaki büyük paylaşım kavgası sürecinde, dönemin Harbiye Nazı Enver Paşa tarafından 1913 yılında kuruldu. Kısa süre içinde Avrupa içlerinden Kafkasya’ya ve Arap diyarlarına kadar uzanan geniş bir coğrafyada faaliyette bulundu. Askeri bir yapı içinde oluşturulan teşkilat, 1918 yılında Mondros Mütarekesi’nin imzalanmasının ardından lağvedildi.
‘Mustafa Kemal’i öldürecektim!’
Ancak bu teşkilatın içinden çıkan gruplar, 19 Mayıs 1919’da başlatılan milli mücadelede rol oynayacaktı. Teşkilatın içindeki vatansever kadrolar, Anadolu’nun safında yer almışlardı. Bunun yanı sıra Osmanlı ordusu ile polisi içinde yetişmiş çok sayıda kişi de, milli mücadelenin istihbaratçı kadrolarını oluşturacaktı. Zeki ve vatansever Türk istihbaratçısı, dönemin bir numarası olan İngiliz istihbaratının entrikalarına karşı bugün bile az bilinen bir destan yazacaktı. 1920’den itibaren kara bulut gibi İzmir ve Bursa çizgisi üzerinden Anadolu’ya yürüyen Yunan kuvvetlerine karşı verilen milli mücadele, hem siyasi hem askeri olarak Ankara’dan yönetiliyordu. Mustafa Kemal dişli çıkmıştı ve emperyalist güçlerin Sevr planları riske girmişti. 1920 yılının Aralık ayında Hint Hilafet Cemiyeti üyesi kisvesi altında Hint kökenli bir İngiliz casusu İnebolu - Kastamonu hattı üzerinden Ankara’ya geldi. Bu kişi İngiliz casusu Mustafa Sagir’di. Milli mücadelenin en sıkıntılı günlerinde Türk istihbaratçıların çalışmaları sonucunda yakalanacak ve Ankara polisi tarafından alınan ifadesinde, özetle şunları diyecekti:
“Albay Lawrens, Osmanlı İmparatorluğu’nu altınlarla yıkmıştı. İngilizler, beni de silahla milli hükümeti ortadan kaldırmakla görevlendirdiler. Amacım Mustafa Kemal’i vurmaktı. Bununla Türklerin kurtuluş savaşı duracak ve milli hükümet yıkılacaktı. Fakat başaramadık, suç kimsenin değildir benimdir. Arkadaşlarım her şeyden haberi olmayan iyi niyetli saf insanlardır. Mustafa Kemal Paşa’yı da Afgan Kralı’nı vurduğum gibi öldürecektim.”
Karaoğlan Çarşısı’nda asıldı
Sagir tutuklandı. 23 Mayıs 1921’de idama mahkum edildi. 24 Mayıs’ta Ankara Karaoğlan Çarşısı’nda büyük bir kalabalık önünde mahkeme kararı okunduktan sonra asılarak idam edildi.
Milli mücadele döneminde öne çıkan istihbarat grupları, Karakol Cemiyeti, Zabitan Grubu ve Hamza Grubu gibi yapılardı. Ancak bunların Ankara Hükümeti’ne kurumsal bir bağlılığı yoktu. Bu gruplar, İstanbul’dan Ankara’ya gizli silah ve cephane sevkiyatında önemli rol üslendi. Milli mücadele sürerken, istihbarat yapılanmasında önemli adımlardan biri 1921’in zor dönemi içinde atıldı. Milli mücadelenin en önemli gizli örgütlerinden Müsellah Müdafaa-i Milliye (MM veya MİM) Grubu, 1921 yılının başlarında Genelkurmay Başkanı Fevzi Çakmak Paşa’nın direktifiyle Teşkilatı Mahsusa’nın son Başkanı Süleyman Ertürk tarafından İstanbul’da kuruldu. Samih Nafiz Tansu’nun “Teşkilatı Mahsusa - İki Devrin Perde Arkası” adlı kitabında, teşkilatı kurmak için gizli yollarla İstanbul’dan Ankara’ya gelen Ertürk’ün bir anısı şöyle aktarılır:
Karargahın berberi casus çıktı
“Fevzi Paşa’nın emir subayıyla sohbet ederek durumu anladıktan sonra biraz bekledik. Genelkurmay Başkanı içeride tıraş oluyordu. Biraz sonra çıkan berberi derhal tanımıştım. Bu, İstanbullu bir Rum’du ve gizli işlerde İngilizler emrinde çalışmıştı. Resmi, bizim dosyalarda bulunuyordu. Huzura kabul edilip de Fevzi Paşa Hazretlerinin iltifatına saygıyla teşekkür ettikten sonra ‘Paşam, sizi tıraş eden berberi tanıyor musunuz?’ dedim. Merhum Fevzi Paşa Hazretleri gayet temiz ve açık bir kalple, ‘Yoo Nereden tanıyacağım, burada emir subayım Ali Bey, inşaattaki erler içinden seçmiş. Allah için adamın eli pek hafif, mükemmel tıraş ediyor’ dedi. ‘Af buyurun paşa hazretleri ama bu Rum berber, bizim gizli örgütümüzün dosyalarında bulunan bir adamdır. Buraya, huzurunuza kadar girebilmesi şaşılacak bir şey. Allah korusun adamlar, suikast dahi yapabilir’ deyince Fevzi Paşa hiç unutmam yerinden kalkarak, ‘Ne diyorsun Hüsamettin Bey’ diye hayretini belirtmiş ve derhal huzuruna ikinci başkan Salih Bey’i çağırtmıştı. ‘Salih Bey, siz Genelkurmay İkinci Başkanısınız. Aylardan beri bir Rum berber, elini kolunu sallayarak odamıza giriyor, saçımızı, sakalımızı kesiyor. Farkında bile değilsiniz. Emekliye ayrılmış dediğiniz ve kurmay olmayan Hüsamettin Bey, daha ayağını atar atmaz bu adamın kim olduğunu bulup çıkardı.’ Salih bey fena halde şaşırmıştı. Utandı.”
İşkenceci Bennet’i vurdular
MM Grubu, sadece örtülü operasyonları önlemekle kalmayacaktı. İstanbul’dan kaçırılan cephanelerle cepheye önemli destek sağlanacaktı. Sadrazam makamından, işgal güçleri karargahlarından en gizli bilgiler günü gününe Gebze’deki gizli telgraf hattından Ankara’ya aktarılacaktı. Bu istihbaratçılar ve yiğit gençler sayesinde, işgal günlerinde bile İstanbul sokakları hiç bir zaman tamamen teslim alınamayacaktı. İstanbul’un korkusuz ve yiğit gençleri, Kroket Oteli’ni karargah tutan İngiliz İstihbarat Yüzbaşı Bennet’e vatanseverlere yaptığı işkencenin cezasını, bir ayağını sakat bırakarak ödetecekti.
Namı diğer İngiliz Kemal
İngiliz Kemal, Kurtuluş Savaşı’nın yanı sıra belki de dünya istihbarat tarihinin en renkli simalarından biridir. Asıl adı Ahmet Esat Tomruk idi. Babasını çocuk yaşta kaybetmişti. Dayısı tarafından Galatasaray Lisesi’ne o zamanki adıyla Mektebi Sultani’ye kaydettirilmişti. Çocuk yaşta kaçak bindiği bir İngiliz gemisinin kaptanı tarafından evlatlık edinildi. İngiltere’de Navy College’den mezun oldu. Aynı zamanda boksördü. İstanbul dönüşünde kendini işgalin içinde bulunca vatansever cephede yerini aldı. Çok iyi İngilizce biliyordu. İngiliz Kemal, çok iyi İngilizcenin yanı sıra Fransızca, İtalyanca ve Rumca da biliyordu. Kurtuluş Savaşı’nda bizzat Atatürk tarafından Genelkurmay’ın istihbarat şubesine bağlı olarak görevlendirildi.
Tabanca, bayrak ve Kur’an üzerine sadakat yemini ederek görevine başladı. Amerikalı gazeteci Harry Willy, Trablusgarp göçmeni İtalyan vatandaşı Mehmet Sait ve Bolşevik Lui gibi kimliklere bürünerek görev yaptı. Yunan ordusunun içine sızarak çok önemli bilgileri Ankara’ya iletti. Kut-ül Amare’nin komutanı olan General Townshend ile aynı zindana bir planın parçası gereği atıldı. Burada general ile zindan arkadaşı olarak, çok önemli bilgileri elde etti.
Çamlıca’nın üç gülü
O dönemdeki istihbaratçılar içinde ismi öne çıkanlar içinde, Bulgar Sadık adı ile ünlenen Stoyan da vardı. Anadolu safında yer tuman bir başka isim Osmanlı Bankası’nda yönetici ve Hilal-i Ahmer Cemiyeti’nin de ikinci başkan olan Ermeni kökenli Berç Keresteciyan idi. Gazeteci ve Yazar Hıfzı Topuz’un Çamlıca’nın Üç Gülü adlı tarihi romanında üç kızın adı geçer. Neriman ve Perihan Amerikan Koleji’nde, Ümran ise Dame De Sion’da okudu. Babaları, Hariciye Nazırlığı yapmış Hulusi Bey idi. Bu üz kız da, Türk istihbaratı için çalışmıştı.