10.10.2021 - 09:06 | Son Güncellenme:
MERT İNAN İstanbul - Kuraklığın pençesindeki Türkiye’de kuruyan göllerden sonra İstanbul’un su ihtiyacının temin edildiği Istrancalarda da su kaynakları tükenmiş durumda. Istranca’nın dereleri ile Kazandere ve Pabuçdere Barajları’ndan yansıyan görüntüler durumun vahametini ortaya koyuyor. Tamamen kuruyan her 2 barajın yanı sıra Istrancalardaki irili ufaklı dereler de kuraklığın pençesinde can çekişiyor.
Bölgedeki son durumu Milliyet’e değerlendiren Trakya Platformu Kırklareli Dönem Sözcüsü Göksal Çidem, tükenen su kaynaklarının yanı sıra ekolojik tahribata bağlı temiz hava dengesini bozulacağı uyarısında bulundu.
‘SUYUN BİTTİĞİ YER’
Bölgedeki durumu Milliyet için görüntüleyen Çidem, “Istrancalar için sözün bittiği yer değil, suyun bittiği yerdeyiz. Istrancalarda su olmazsa ülke nüfusunun neredeyse beşte birinin yaşadığı İstanbul yaşanmaz olacak. Çünkü İstanbul’un havası ve suyu buradan gidiyor” dedi.
Istrancalarda yaşanan kuraklığın yanı sıra doğa katliamlarının da İstanbul’daki hava kalitesinin olumsuz etkileyeceğini dile getiren Çidem, “Eğer bölgede Rüzgâr Enerji Santrali için on binlerce ağaç kesilip RES dikiliyorsa, iletim hatları için metrelerce genişlikte, kilometrelerce uzunlukta orman katlediliyorsa, patlatmalı madencilik faaliyetleri yapılıyorsa suları kuruyan Istrancaların havası da bozulacak, bu durum en çok da İstanbul’u olumsuz etkileyecek. İstanbul yakın zaman sonra kışları alışık olduğu “Balkanlardan gelen soğuk ve yağışlı hava”ya yani temiz havaya hasret kalacak. Unutulmasın ki Istrancalar aynı zamanda İstanbul’un nefes borusudur” diye konuştu.
Istrancaların Bulgaristan’a uzanan kısmının 26 yıldır biyosfer alanı olarak korunduğunu da sözlerine ekleyen Çidem şu uyarıları sıraladı: “Aynı ormanın Türkiye tarafı için 2008-2010 yıllarında 130 bin hektar alanda Biyosfer Rezerv alan projesi çalışması tamamlandı. 12 yıldır onaylanmadı. Yıldız Dağları’nın Biyosfer Alan olarak deklere edilmesine yönelik bir adaylık başvuru dosyasının UNESCO MAB Komisyonu tarafından istenen formatta ve içerikte hazırlansa da UNESCO’ya sunulmuyor. Istrancalar acilen biyosfer rezerv alanı ilan edilmeli, yeraltı ve yerüstü su besleme alanları üzerinde her türlü madencilik faaliyeti durdurulmalıdır.”
BAFA'NIN KİRLİLİĞİ BALIĞA DA BULAŞTI
Su kaynaklarındaki kirliliğin balıkların kas dokularına kadar işlediği ortaya çıktı. Bafa Gölü’ndeki kefal balıklarının yüzde 16’sında kadmiyum, yüzde 68’inde kurşun tespit edilirken, ölçülen ağır metal yoğunluğunun tüketilebilirlik sınırının üzerinde olduğu uyarısı yapıldı. Son yıllarda çevre kirliliği kıskacındaki Bafa Gölü’nde avlanan topan kefal türünde ağır metal birikimi olduğu tespit edildi. Bafa’nın özellikle Büyük Menderes Nehri’nden gelen kirleticiler ile ağır metal kirliliğine maruz kaldığı belirtilen araştırmada, bu durumun özellikle su debisinin azaldığı yaz aylarında daha da arttığı vurgulandı.
‘SAĞLIK RİSKİ VAR’
Araştırma kapsamında 2015 Ekim ile Mart 2016 arasında toplanan 25 kefal numunesi, haftada bir steril şartlarda alınıp soğuk zincir içerisinde Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Araştırma Laboratuvarları Merkezine getirildi. Analiz öncesinde balıkların fileto (kas), gonat (üreme organı), karaciğer ve solungaçları parçalara ayrılırken, haftalar boyunca ayrı ayrı incelemeler yapıldı. Araştırmada, ölçülen ağır metal kalıntılarının; “İnsan sağlığı açısından oldukça riskli” olduğu şu şekilde vurgulandı: “Bafa Gölü’nde yaptığımız bu çalışmada kurşun ve kadmiyumun balığın yenilebilir kısımlarında, mevzuatta belirtilen tüketilebilir limitlerin üstünde olduğu görülmektedir. Bu sonuç insan sağlığı açısından oldukça riskli bir durumdur.”
ARITILMADAN KARIŞIYOR
Bafa Gölü ve Büyük Menderes Nehri’nin bağlantısının iki kanal vasıtası ile sürdürüldüğüne dikkat çekilen araştırmada, şu uyarılar sıralandı: “Tarımsal sulama faaliyeti için Büyük Menderes Nehri’nin suyuna ihtiyaç duyulduğu sezonlarda (yılda yaklaşık 5-6 ay) bu bağlantı kesilmekte ve Bafa Gölü’nün su sirkülasyonu engellenmektedir. Ayrıca Büyük Menderes Nehri’nin beslendiği Afyon, Uşak, Aydın ve Denizli havzalarından kaynaklanan evsel, endüstriyel ve tarımsal faaliyet atıkları nehir vasıtasıyla Bafa Gölü’ne taşınmaktadır. Göle ulaşan atıklar kanal tabanına göre daha derin olan Bafa Gölü’nde birikmekte. Gölün yakın havzasında yapılan tarımsal faaliyetler, zeytinyağı üretim tesisleri, turistik tesis kaynaklı atıklar ile evsel atıklar da gölün kirliliğini arttıran unsurlardır. Çevre kirliliği doğrudan temas halindeki canlıları etkilediği gibi beslenme zinciri vasıtasıyla kirlilik odağından uzak yaşayan insanları da olumsuz etkileyebilmektedir.
Bafa Gölü’nde çevre kirliliğinin ve bunun insanlara ve diğer canlılara olan zararlı etkilerinin önüne geçebilmek için, gölün Büyük Menderes Nehri ile olan bağlantısı kesilmemeli, Büyük Menderes Nehri’ne yapılacak endüstriyel deşarjlar, arıtım sonrası yapılmalı, göl çevresindeki imar çalışmalarında havza yönetimi hep ön planda olmalıdır.”