30.08.2022 - 07:00 | Son Güncellenme:
SAFA TEKELİ/ MİLLİYET
SAFA TEKELİ/ MİLLİYET- “Mevzilerini terk eden Yunanlar, Sincanlı Ovası’na düştü. Afyon’u işgal ettik. Süvari Kolordumuz cephedeki yarma hareketinin muvaffak olduğunu görerek çevirme hareketini genişletti.”
Batı Cephesi Komutanı İsmet İnönü, hatıralarında Büyük Taarruz’a ilişkin yaşananları tüm detaylarıyla anlatıyor. İnönü, taarruzun daha ikinci günü elde edilen başarının yarattığı coşkuyu çok güzel anlatırken, adeta önemli bir ders veriyor: “Başkumandan, Erkânıharbiye Reisi, Cephe Kumandanı, 1. Ordu Kumandanı, bütün kumandanlar Afyon’a girdik. Afyon’da bayram havası var. Herkes sevinçli. Bizim muzaffer kumandanlarımızın hepsi Afyon’a girmiş, toplanmışlar, konuşuyorlar. Bir büyük ziyafet hazırlanmış. Büyük bir salon. Salona girince Ordu kumandanlarıma, Kolordu kumandanlarıma sordum: ‘Dikkatimi çekti, nedir bu hal? Düşmanın bizim burada yemek yememize müsaade buyuracağını size kim söyledi,’ dedim. Dışarıda kıyamet kopuyor. Düşman kıtaatı birbirine karışmış. Nereye çekilecek, ne yapacak belli değil. Müsaade buyurun, her şey olduğu gibi kalsın simdi hepiniz kıtalarınızın başına!”
Komutanların sitemi
İsmet Paşa, hatıralarında sonrasını ise şöyle özetliyor: “Yani ben salonun bir ucundan girdim, onların hepsi bir ucundan çıktılar. Atlarına bindiler ve gittiler. İleride bu kumandan arkadaşlarla görüştüğüm zaman, ‘bir yemek yiyecektik’, derler. Onu da kendilerine yedirmediğim için bana tariz eder, takılırlardı.”
Mükemmel topçu ateşi
İnönü hatıralarında, Büyük Taarruz destanında topçuların başarısına da şu sözlerle değiniyor: «Garp Cephesi Karargahı Akşehir’deydi. Başkumandan, Erkanı Harbiye Reisi ve ben beraberiz. 26 Ağustos taarruz günü olarak kararlaştırılmıştı. Biz taarruz başlamadan bir veya iki gün evvel Akşehir’den kalkmış, cephenin gerisindeki Şuhud kasabasına gelmiştik. Bir gece orada yattık. Ertesi gün erkenden çıktık, Afyon’un karşısında muharebe meydanına geldik. O gece sabaha kadar uyuduk mu, uyumadık mı bilmiyorum. Yalnız çok iyi hatırlıyorum, cephe kumandanı olarak, kıtaların hepsinin yerlerinde hazır bulunup bulunmadığını, sabaha kadar kim bilir kaç defa sordum. Müsterih oldum. O güne kadar, düşmanın bizden ne kadar bilgi aldığını bilmiyoruz ve yarın ortalık açıldığı zaman her şey meydana çıkacak. Tabii, beklenmesi kumandan için çok heyecanlı olan bir gece. Erkenden traş oldum. Şafakla beraber, 26 Ağustos’ta muharebeye başladık. Aynı saatte bütün cephede, Birinci Ordu, İkinci Ordu cephelerinde muharebe oluyor. Muharebe çok mükemmel hazırlanmış bir topçu ateşi ile başladı.”
Kondilis’in itirafı
İnönü, Büyük Taarruz’dan yıllar sonra, Yunan General Kondilis ile yaptığı görüşmeye de değiniyor: “Aradan zaman geçti. Yunanlılarla münasebetimiz düzeldi. Karşılaştıkça muharebe hatıralarını dostça birbirimize naklederdik. Bir gün Ankara’da Yunan Harbiye Nazırı, Yunanistan’ın büyük generallerinden Kondilis, başbakan olarak yemekte bizim evde misafirdi. Konuşuyoruz. General Kondilis, bana, Yunan ordusunun muvaffakiyetsizliğinin sebebini anlattı. Onun kanaatince, Yunan ordusunun muvaffakiyetsizliğinin sebebi, Yunan ordusunun teşkilatı idi. ‘Ne vardı teşkilatında?’ dedim. Anlatmaya başladı: ‘Yunan ordusunun teşkilatı, gayet kuvvetli tümenlere, kolordulara dayanıyordu. Dolgun mevcutlu bu birliklerin hareketi muharebesi hantal, sevk ve idaresi güç oluyordu. Özellikle herhangi bir yanlış hesaba dayanarak, bir tümen yanlış bir hedefe sevk olunursa, hata çok ağır neticeler veriyor ve tamiri mümkün olmuyordu. Bir Yunan Tümeni yanlış bir hedefe sevkedilmiş ve bidayette muharebe için bir defa lüzumlu yerden ayırmak gibi bir hata işlenmişse, bilahare bunun farkına varılsa bile, tamir etmek için çok zamana ihtiyaç oluyor ve ekseriya tamiri mümkün olmuyordu.”
İstiklalimizi korudum
Atatürk’ü en yakından izleyen gazetecilerin başında gelen Ruşen Eşref Ünaydın, “Atatürk’ü Özleyiş” adlı eserinde, Başkomutanlık Meydan Muhaberesi sonrasında savaşın geride nasıl acılar bıraktığını ve Başkomutan Mustafa Kemal Paşa’yı şöyle anlatıyordu: “Onu sen de zaferinin akşamı Kızıltaş Deresi’ni gezerken kendi gözlerinle bir defa daha görmüş oldun... Kalkmaya hazırlanmış kamyonlar, elleri frenlerinin başında duran şoförler, şoförlerin yanı başlarında bembeyaz giyimleri ile oturan hastabakıcı kadınlar. O kamyonların içlerindeki sedyelerine uzanmış yatan yaralılar. Toplarının tekerlekleri ucunda tunçlaşmış kanlarından maskeleri altında uzanmış yatan subaylar. Atlarıyla birlikte meşe ağaçlarına diklemesine yaslanmış duran mızraklı süvariler... Hiç sesleri yoktu Katır cesetlerinin sırtlarında yüklü kalmış bavullar... Hafif hafif tüten seyyar mutfaklar.
Yapraklar, yapraklar ve yapraklar halinde uçuşan mektuplar: Çabuk yazılmış, yarıda bırakılmış, sözleri silinmiş, sözler eklenmiş; acele, keskin sinirli, mavi, kırmızı, lacivert, yeşil, siyah mürekkepli yazılarıyla her bir yana savrulmuş mektuplar… Bunların hepsi, oldukları yerde, donduruldukları biçimde, öyle yaşıyorlarmış gibi kalmışlar! Yalnız hiç, hiç sesleri yoktu. Ah zavallıcıklar! Bir istila nedir? Bir ukubet (çirkinlik) nedir? Bir zafer nedir? Bir mükâfat nedir? İşte, o bir göz alımlık yerde ağaçlıklı dere boyunca yamacın böğrüne böyle yapışmış duruyordu! Bunu, bir akşam önce sen kendin de görünce gönlün kabararak ve gözlerin buğulanarak: ‘Ah zavallıcıklar! Sizlere kim söyledi buralara gelesiniz diye? Kim söyledi Anadolu alınırmış diye? Varın, kanınıza girenlere sorun! Ben yurdumuzu, haysiyetimizi ve istiklalimizi korudum. Vazifemi yaptım’ dememiş miydin? Kendi muzaffer gururunu övmeyip kendi insan ruhunun kemalini böylece belirtmemiş miydin?”
Patrik Meletios’un ihaneti
Büyük Taarruz sırasında içeride Milli Mücadele karşıtı faaliyetler de tüm hızıyla devam ediyordu. Fener Rum Patriği olan Meletios Metaksakis, Yunan Orduları adına faaliyetlere girişmişti. Tarihçi Prof.Dr.Uğur Üçüncü, Meletios’un Yunan işgal güçleri yanında yaptığı faaliyetlerini ise arşiv belgeleri üzeirnden şöyle aktarıyor: «Meletios 1921’de İngiliz kralından Sevr Antlaşmasının değiştirilmesini rica etti. Patrik Meletios, 5 Mart 1921’de Edremit halkının Yunanistan idaresini istediğine dair Londra’ya telgraf gönderirken, Büyük Taarruz öncesinde İstanbul Rumlarını Yunan Ordusuna katılmaya davet etti. Polis Müdürlüğü, Meletios’un bu faaliyetlerini Dâhiliye ve Harbiye Nezaretine bildiren belgeler arşivlerimizde mevcut. Patrik Meletios, dünya kamuoyunda, Türk Yunan Savaşını Müslümanlarla Hristiyanların savaşı gibi göstermeye çalıştı.”
Meletios’un, İstanbul’daki Rumca yayın yapan gazetelerin müdürlerini 10 Ağustos 1922 sabahı makamına çağırdığını arşivlerden ortaya koyan Prof.Dr.Üçüncü, şu saptamalarda bulunuyor: “Gazetecilerden Yunan işgaline destek isterken, beraberlik içinde olmalarını, zamanın ruhuna aykırı davranmamalarını meseleyi particilik uğruna yıpratmamalarını isteyerek, eleştiri hakkını yabancı basına bırakmalarını tavsiye etti. Meletios, İstanbul’daki Yunan subay ve askerlerin mali durumlarının düzeltilmesi adına yardım çabalarında bulundu. Patriğin bu faaliyetleri Anadolu Rumlarını ve Ortodoks Türkleri rahatsız edince, Papa Eftim (Pavlos Karahisarithis) liderliğindeki Türk Ortodoksları, tepki olarak 1 Nisan’da Kayseri’de bağımsızlıklarını ilan ettiler.”