16.07.2013 - 02:30 | Son Güncellenme:
Mehmet Gündem / Gündemdekiler
Haftada bir geldiğim Ankara’ya bu sefer, Yayın Yönetmenimiz Derya Sazak, “Meclis kapanmadan Ankara’ya yolun düşer mi” deyince Milliyet için geldim.
Kızılay’dan geçerken zihnimde dokuz saat süren 28 Şubat toplantısı günü canlandı.
Hava “kurşun gibi” ağırdı. Gerilim, tedirginlik, endişe... Hiçbiri o havayı anlatmaya yetmiyordu. Kızılay’da dolaşırken, bastığım yerden emin değildim. Sanki kaldırımlar ayağımın altından kayacak gibiydi...
Şimdi, ne oldu da bu temmuz sıcağında o şubat soğuğunu hatırladım, ne oldu da 2013’ten 1997’ye gittim... Galiba korkuyu, kaygıyı ve güvensizliği çok çabuk üretiyoruz. Gittiğimiz bütün yerlere de götürüyoruz bu üçlüyü...
İnsan yaşadıklarından tamamen kopamıyor, geçmiş akın akın geliyor aradı bir. Şuur altını uyandıran belki de Gezi olayları ve Mısır’daki darbe oldu.
İnsan bu, bazen yakındakini uzak, uzaktakini yakın görür. Denir ya, en zayıf anın, kendini en güçlü hissettiğin andır.
Aman yanlış anlamayın
Ankara... Sabah gidip akşam döndüğüm Başkent’te yıllar sonra geceledim.
Kolay değil öyle Ankara’nın havasını almak... Alışmak, dilini anlamak ve en önemlisi de anlaşılmak... Bilirim, bu güç dünyasında, iktidar mücadeleleri içinde en kolay şey yanlış anlaşılmaktır.
Çoğunlukla her şeye yakınlık-uzaklık olarak bakılır.
Az zamanda çok şeyler yapmak, çok insanla konuşmak lazımdı. Öyle yaptım, Milliyet bürodan başladım, Meclis’e ve Köşk’e uğradım, sonra bürokrasi ve gazeteci dostlar... Önemli insanlarla önemli sohbetlerim oldu.
Tabii ki çoğu yazılmamak kaydıyla... Yazar, bildiği her şeyi yazmaz, yazdığından fazlasını bilir.
Gündem yoğun ve yorgun
Gelelim Ankara izlenimlerime.
Devletin gündeminde beş konu var: Açılım, Anayasa, Mısır, Gezi, YAŞ...
Açılım politikası sürüyor fakat sürecin fotoğrafı net değil. Bu da tedirginlik oluşturuyor. Dağdan gelen bazı açıklamalar, güvensizliği besliyor. Açılım son iki aydır biraz manşetlerden düşerek sürüyor. Gezi ve Mısır’ın gölgesinde kaldı. Galiba böyle bir normalleşmeye de ihtiyaç vardı.
Başbakan’ın “48 maddede anlaşalım” çıkışı iyi bir adım olsa da sonuç pek yakın gözükmüyor.
Mısır’da hayal kırıklığı
Mısır’daki darbe ise tam bir hayal kırkılığı oluşturmuş iktidarda. Fakat hayal kırıklığı darbeden çok batının tavrından... Seçimle iktidara gelen, demokrasiye doğru adım atan Mısır’a vurulan darbe karşısında demokrasinin beşiği olarak gösterilen batılı ülkelerin ikircikli tavrı tam bir hayal kırıklığı Ankara’da.
Batılı bir diplomat dedi ki; siz Türkler pazarlık yapmasını bilmiyorsunuz. Her şeyi siyah-beyaz olarak görüyorsunuz. Halbuki siyaset gri alanlar inşa etme sanatıdır.
Bunu iktidarın önemli isimlerinden biriyle paylaştığımda, “tipik batı siyaseti” dedi ve ekledi; “söz olarak doğru ama Mısır’da fotoğraf o kadar net ki, gri görmek mümkün değil, demokrasi ve ölüm üzerinden mi pazarlık yapacağız...”
Gezi; ‘Darbe planı’
İktidar çevreleri, Gezi Parkı eylemlerini son tahlilde bir darbe hazırlığı olarak görüyorlar. Çıkışı masum olsa da, etkin güçlerin oyunlarıyla sürecin başka bir yöne evrildiği görüşündeler.
“Gezi masumiyetini kaybetti” diyor ve bunu da sık sık tekrarlıyor; “Sandıktan umudunu kesenler sokaklarda arayış içindeler. AK Parti iktidarı devrilsin de nasıl devrilirse devrilsin...”
Gezi, planlı bir süreç olarak okunuyor.
Gezi ruhu Ankara’da hala dolaşıyor.
Üstüne bir de Mısır’da askeri darbe gelince...
Belki de o yüzden darbelere gerekçe olarak gösterilen 35. maddedeki değişiklikler hızlandı.
Gezi’den sonra AK Parti yönetimi ve teşkilatları sosyal medyayı keşfetmişler. Bu konuda eğitim ve seminerler bile başlamış.
Bir hatırlatma; her şeyi “büyük görmek” bazen gerçeği vermeyebilir. Gerçek çoğu zaman yalındır, basittir.
Sosyal medya zannedildiğinden çok daha fazla önemli bir platform. Sanal alem bazen gerçek alemden daha hızlı toparlanma ve etki yapıyor.
Yeni bir dönem, yeni bir gençlik var. Algısı, alışkanlıkları ve tepkileri çok farklı. İnsanlar bir ağaç ya da bir kedi için de artık toplanabilirler.
Ve iktidarla hesabı olanlar da bu tür ortamları fırsat olarak görebilirler.
Diyalog olmadan hiçbir sorun çözülemiyor.
Önemli olan yönetirken, “anlaşılmayı” beklediğinden biraz daha fazla “anlamaya çalışmak” ve anladığını göstermektir.
Unutmayalım; aslan tökezlediğinde çakallar sevinirmiş...