21.12.2017 - 01:30 | Son Güncellenme:
ELİF ERAL
Dünyanın en zor şeylerinden biridir bir çocuğun sevgisini kazanmak... Sevginin en temiz en yalın halidir onlarınkisi. Ve gerçektir. Kaç çocuk, kaç nesil, kim bilir onu sevmiş; fıkralarına gülmüş, bilmeceleriyle düşünmüş, hikâyeleriyle büyümüştür. Üstatları Ülkü Tamer ve Tarık Dursun K.’dan devraldığı ‘Milliyet Çocuk’ bayrağını uzun yıllar taşıyan, ardından Miço’yla bu başarısını sürdüren, Yaşar Kemal’in “Çocuk edebiyatı adına bugüne kadar yapılanlar korkunç. Yeni bir kıpırdanış var, onun da başını çeken Yalvaç” sözleriyle övdüğü, Aziz Nesin’in tabiriyle ‘Büyümeyen çocukluğumuzun şairi’, hepimizin Yalvaç Abi’sidir o.
Miniklerin elçisi
Beşiktaş Belediyesi’nin düzenlediği Faruk Şüyün’un hazırladığı ‘Ustalara Saygı’ gecesinin 160’ıncı konuğu Yalvaç Ural’ı 72 yıllık yaşamında çocukluktan, kapı komşuluğuna, askerlikten yazın dünyasına kadar tanıyan dostlarından dinledik önceki gece. Gülten Dayıoğlu’ndan Sedat Sever’e, Müjdat Gezen’den Tuncay Özkan’a, Betül Arım’dan Nedim Saban’a, Turhan Günay’dan Yekta Kopan’a kadar birçok ünlü isim anılarını paylaştı. Hepsi türlü yanlarıyla, renkli yönleriyle anlattı Yalvaç Abi’yi... Ancak bir noktada kesişiyordu yolları; bitmeyen enerjisi, gülümseyen yüzü, umutlu duruşu her daim sabitti. “Güzel ve iyi olan hiçbir şey onun gözünden kaçmaz” dedi Mine Kırıkkanat, Salih Kalyon “Hiç büyümeyen bir çocuğa” benzetti onu, “Adının anlamına yakışırcasına çocuklarla yetişkinler arasındaki elçi” olarak tarif etti Ataol Behramoğlu...
Milliyet’te çalıştığı dönemde yakından tanıma şansını bulan bizler de en çok ‘elçiliği’ yakıştırdık ona. Cebi hikâye doludur
Edebiyata adanmış bir yaşam
Peki büyümeyen bu çocuk nasıl Yalvaç Abi olmuştur? Bunun kısa öyküsü de siyah beyaz fotoğraflar, kendisi ve dostlarının anlatımıyla müzik eşliğinde sunuldu gecede.
Öğretmen bir anne ile Toprak Mahsülleri Ofisi’nde müdür bir babanın ilk çocuğu olarak 1945’te Konya’da doğar Yalvaç Ural. İlk öğretimini yedi ayrı okulda tamamlar, sürekli yeni yerler görerek, yeni arkadaşlar edinip kaybederek özlemle sevgiyi birlikte büyütür çocukluğunda. Anadolu’nun en ücra kasabalarında geçen yılların ardından İstanbul dönemi başlar; Kabataş Erkek Lisesi’nde haylaz ve muzip bir öğrencidir artık. Öyle ki mezuniyetine üç ay kala bu okuldan atılacak, Atatürk Lisesi’nden diplomasını alacaktır. Sanata, edebiyata çocukluğundan itibaren yakın duruşu lise sonrası sokak müzisyenliğine kadar götürür onu, Fikret Kızılok ve Cahit Berkay’la yakın arkadaş olmuş, gitar çalmayı öğrenmiştir çünkü. Bütün üyeleri ya bütünlemeye kalmış ya da okulla yollarını ayırmış gençlerden oluşan ‘Tembel Tenekeler Orkestrası’nı kurar. Müzik grubu zamanla adını duyurur, Beyoğlu’ndaki gece kulüpleri yavaş yavaş kapılarını aralar onlara. Ancak geçinmek için müzik yetmez, bir taraftan da işçilik yapar. Hayatının 8 yılı gündüzleri fabrikada, geceleri sahnede, arada dergilere şiir, öykü yazarak, gitar dersleri vererek geçer. Müziğe tutkun olsa da edebiyat hep daha ağır basar.
Ülkü Tamer’in davetiyle 1977’de bir çırak olarak girdiği Milliyet’in kapısından çocukların dünyasına adım atar; çocuk edebiyatına adanmış bir yaşam böyle başlar. 21 dile çevrilmiş yüzün üzerinde kitap, 50’den fazla dergi, sayısız oyun ve şarkılarıyla milyonlarca çocuğun yüreğinde yer eder. İşte o ilk adımdan bugüne kadar hâlâ aynı yolda yürüyor Yalvaç Abi hiç durmadan. Miniklerin ve gençlerin dünyasında kocaman ve silinmez izler bırakarak...
Gecenin en çok güldüren esprisi Aziz Nesin’den
Gecede müzisyen dostlarıyla sahne alan Yalvaç Abi, gitar ve klarnetteki ustalığını da sergiledi. Albert ve Tracy, Banu Kanıbelli, Deniz Özerman, Leon Baruh, Mehmet Cem Mizanoğlu ve Tayfun Türkalp şarkı ve enstrümanlarıyla geceye renk kattı. Yalvaç Abi’nin Filiz Ural’ı dansa daveti ve ardından çiftin sergilediği müthiş performans gecenin renkli anlarından biriydi. Konukları en çok güldüren anı ise dün 102. yaş günü olan büyük usta Aziz Nesin’in esprisiydi. 12 Eylül sonrasında Yalvaç Ural’a, Polonya’da öldürülen çocuklar anısına sunulan ‘Polonya Gülümseme Nişanı ve Şövalye Unvanı’ verilir. Ural bu ödülü Türkiye’den alan ilk ve tek isimdir. Haber basına yansıyınca önce dönemin Başbakanı Özal ardından Cumhurbaşkanı Kenan Evren Ankara’ya çağırarak kutlar, birer hediye sunar. Bunu duyan Aziz Nesin, Demirtaş Ceyhun aracılığıyla Yalvaç Ural’a bir not iletir: “Ben anlamadım bu nasıl iş arkadaş. Koministler ödül verdi faşistler tebrik ediyor.”