08.06.2016 - 02:30 | Son Güncellenme:
Hazırlayan: Yrd. Doç. Dr. Kâmil Yaşaroğlu-Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi
Kuran-ı Kerîm’in 83. suresi olan Mücâdile Suresi’nin ilk ayetleri, hakkını aramak için Peygamberimizle tartışmaya giren bir kadından (Havle binti Salebe) bahsetmektedir. Medine döneminde inen bu surenin ilk bölümünde anlatılan olay İslam öncesinde kadını mağdur eden bir boşama türü olan zıharla ilgilidir. zıhar, bir erkeğin kesin olarak ayrılmak istediği eşine “Sen bana annemin sırtı gibisin” diyerek kendisine haram kılması anlamına geliyor.
Hicretin 5. yılının başlarında Medineli sahabi Evs b. Sâmit ömrünün büyük bir kısmını birlikte geçirdiği hayat arkadaşı Havle binti Salebe’ye zıhar yapar. Ancak daha sonra pişman olur ve eşine dönmek ister. Cahiliye devrindeki bu boşama şeklinin İslâm’da da geçerli olabileceği ihtimalini dikkate alan Havle binti Salebe eşine “Sen çok büyük bir laf ettin. Git Resulullah’a danış” diye itiraz eder. Evs, konuyu Resulullâh’a sormaktan çekinir. Bunun üzerine Havle durumunu anlatmak için Peygamberimizin yanına gider. Çaresiz bir halde Resulullâh’a şöyle dert yanar:
‘Kocam zıhar yaptı’
- Yâ Resulallâh! Gençtim, güzeldim. Eşim için her türlü fedakarlığı yaptım. Ona çocuklar doğurdum. Zaman geçti yaşım ilerledi. Eşim bana zıhar yaptı.”
Efendimiz:
“- Bu konuda herhangi bir hüküm gelmedi, sen ona haram olmuşsun” deyince Havle:
“- Ama ağzından boşama sözü çıkmadı” der. Efendimiz:
“ - Bu konuda farklı bir hüküm gelmedi, haram olmuşsun” diyerek önceki cevabını tekrar eder.
Havle ısrar eder:
“- Yalvarırım Yâ Resulallah! Bu ayrılık bana çok ağır gelecek. Küçük çocuklarım var. Babalarına bırakırsam perişan olurlar, ben alsam aç kalırlar. Bir çıkış yolu yok mu?”
Allah Rasulü sessiz kalır. Bunun üzerine Havle ellerini ve yaşlı gözlerini göğe doğru kaldırır ve:
- “Yâ Rabbî! Çok yalnız ve çaresizim. Halimi yalnızca sana arz ediyorum. Bana bir kurtuluş yolu lutfeyle” diye yalvarır. Bir süre sonra Efendimiz’in yüzünde vahiy belirtileri görülmeye başlanır. Allah Resûlü gözlerini yumar.
‘Allah sesini duydu’
Havle: “Allah’ım hayırlı olanı lutfeyle. Zira ben, Peygamberinden ancak hayır istedim.” diye yalvarışına devam eder. Ve çok geçmeden Yüce Rabbimiz, “Halimi sana arzediyorum” diyen bu mağdur hanımın yalvarışına cevap vererek şu ayetleri gönderir: “Allah, kocası hakkında seninle tartışan ve Allah’a şikayette bulunan kadının sözlerini işitmiştir. Allah sizin karşılıklı konuşmanızı mutlaka işitir. Şüphesiz Allah her şeyi işiten, her şeyi görendir” (el-Mücâdile 58/1). Peygamberimiz: “Müjdeler olsun ey Havle! Allah senin sesini duydu” buyurduktan sonra yukarıdaki ayeti okur. Sıkıntılı, üzüntülü hava dağılır.
Kalplerdeki hüzün, sevince dönüşür. Surenin daha sonraki ayetlerinde zıhar yapan bir erkeğin eşine tekrar dönebilmesi için bir köle azat etmesi, buna imkan bulamıyorsa peşpeşe iki ay oruç tutması, buna da gücü yetmiyorsa altmış fakiri doyurması hükmü getirilir.
İftar duası
“Allah’ım! Senin rızân için oruç tuttuk, senin verdiğin rızıkla orucumuzu açtık, bizden kabul buyur; çünkü sen her şeyi işiten ve bilensin”
Yeni Cami/Eminönü
İstanbul Eminönü’nde 1597 yılında Sultan III. Murad’ın eşi Safiye Sultan’ın emriyle temeli atılan Yeni Cami ya da Valide Sultan Camii 1665’te zamanın padişahı IV. Mehmed’in annesi Turhan Hatice Sultan’ın büyük çabaları ve bağışlarıyla tamamlanıp ibadete açıldı.
Şehrin siluetine ve görselliğine önemli ölçüde katkı sağlayan Yeni Cami, İstanbul’da Osmanlı ailesi tarafından yaptırılan büyük camilerin son örneğidir. Osmanlı dönemi Türk mimarisinde yapımı en uzun sürede tamamlanabilen cami olarak bilinir. Mimar Davut Ağa tarafından yapılmaya başlanmış, Mimar Dalgıç Ahmed Ağa devam ettirmiş ancak Safiye Sultan’ın ölümü ile yarım kalan inşaat, başlangıcından 66 yıl sonra dönemin mimarbaşısı Mustafa Ağa tarafından IV. Mehmed zamanında bitirilebilmiştir.
Caminin mimari üslubu, kubbedeki yükseklik vurgusu ve yan cephe revaklarıdır. Mimar Sinan’ın Şehzade Camii’nde ve Sedefkar Mimar Mehmed Ağa’nın Sultanahmet Camii’nde kullandığı kubbe planını tekrarlar. Ancak kubbenin piramidi andırır şekilde yükselmesi kendine has bir özelliktir.
Hz. Süleyman’ın duası:
Rabbim, bana ve ana-babama verdiğin nimete şükretmemi ve hoşnut olacağın, kalıcı salih ameller işlememi gönlüme ilham et. Rahmetinle beni salih kullarının arasına kat. (en-Neml 27/19).
Bir ayet
“Ey iman edenler! Kendiniz, ana babanız ve en yakınlarınızın aleyhine de olsa Allah için şahitlik yaparak adaleti titizlikle ayakta tutan kimseler olun. (Şahitlik ettikleriniz) zengin veya fakir de olsalar (adaletten ayrılmayın). Çünkü Allah ikisine de daha yakındır (Onları sizden çok kayırır). Öyle ise adaleti yerine getirmede nefsinize uymayın. Eğer (şahitlik ederken gerçeği) çarpıtırsanız veya (şahitlikten) çekinirseniz (bilin ki) şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.” (Nisa, 4/135)
Bir hadis
“Bir Müslüman abdest aldığı zaman, yüzünü yıkarken gözleriyle işlediği günahlar abdest suyu ile dökülür gider. Ellerini yıkadığında elleri ile işlediği günahlar abdest suyu ile dökülür. Ayaklarını yıkadığında da, ayaklarıyla işlediği günahları abdest suyu ile akıp gider. Nihayet o Müslüman günahlarından tamamıyla arınmış olur.”
Esmâ-i Hüsnâ’dan: Şekûr
Rabbimizin güzel isimlerinden biri olan Şekûr “kendi rızası için yapılan işleri daha fazlasıyla karşılayan, az bir ibadetin karşılığında büyük mükâfatlar veren” anlamına gelir. Hz. Peygamber’den nakledilen iki hadisten birinde, yola sarkan bir dikeni arka tarafa doğru iten, diğerinde ise ıssız bir bölgede gördüğü susamış köpeğe su vermek için kuyunun dibine inen, pabucunu doldurduktan sonra onu ağzıyla tutup yukarıya çıkan ve hayvanın susuzluğunu gideren kimselerin davranışlarını Allah’ın şükranla karşılayacağı ve günahlarını bağışlayacağı bildiril mektedir. İslam alimleri, kulun gerçekleştireceği küçük bir davranışı bile Allah’ın fazlasıyla mükâfatlandıracağına dikkat çekerler. Kulun güzel davranışları Allah’ın lutfettiği imkanlar sayesinde meydana geldiğinden aslında O’na yönelik hamd ve şükür niteliği taşır. Allah’ın bu tür davranışları ödüllendirmesi dini terminoloji de aynı kavramla ifade edilerek “kuluna teşekkür eden” anlamında “şekûr” ismi kullanılmıştır.
Kaza oruçlarının aralıksız olarak tutulması şart mı?
Ramazan ayında tutulmayan oruçların ve başlanıp da bozulan oruçların kaza edilmesi gerekir. Kuran-ı Kerim’de, “İçinizden hasta olan veya yolculukta bulunan, tutamadığı günlerin sayısınca diğer günlerde tutar” buyurulmaktadır (el-Bakara 2/184). Kaza oruçlarının aralıksız tutulması hakkında herhangi bir hüküm mevcut değildir. Bu bakımdan, kazaya kalan oruçlar, oruç tutulması mekruh olan günler dışında, peşi peşine veya ayrı günlerde tutulabilir. Ancak bu oruçların bir an önce tutulması uygun olur.
Muayene ve tedavi orucu bozar mı?
Din İşleri Yüksek Kurulu’nun aldığı kararlara göre astım hastalarının kullandığı sprey; göz, kulak ve burun damlası; dil altı hapı, su, yağ ve benzeri gıda özelliği taşıyan başka bir maddenin vücuda girmemesi kaydıyla endoskopi, kolonoskopi yaptırmak; hastaya herhangi bir sıvı verilmeden hemodiyaliz yaptırmak; gıda ve keyif verici olmayan enjeksiyon yaptırmak; anjiyo, biyopsi yaptırmak, kan vermek, merhem sürmek, vücuda ilaçlı bant yapıştırmak orucu bozmaz.
Ancak, gıda ve keyif verici enjeksiyon yaptırmak; su, yağ ve benzeri gıda özelliği taşıyan başka bir maddenin vücuda girmesi durumunda endoskopi, kolonoskopi yaptırmak; damara serum verilerek yapılan hemodiyaliz orucu bozar.
Sorularınız için: kyasaroglu@gmail.com