07.11.2012 - 02:30 | Son Güncellenme:
MUSA KESLER
Diyarbakır Cezaevi’nde tutulan PKK hükümlüsü Şemdin Sakık, Ergenekon davasında mahkemede şunları anlattı:
İP Genel Başkanı Doğu Perinçek’in Abdullah Öcalan’la ilişkisi: İnsanlarla tokalaşmayı bile otoritesine bir leke olarak gören Öcalan’ın Perinçek ile öpüşmesi, günlerce baş başa bir odada görüşmesi, sonra onu kitaplaştırıp, yayınlaması gibi bir çalışma oldu. Barış elçisi olarak, kardeşlik elçisi olarak geldiğini söyledi. O güne kadar pos bıyığı, sesi, ifadeleriyle köylü görümünü ile tanınıyor olmasına rağmen Periçek ile yayınlanan fotoğrafları sayesinde, elinde çiçek, yüzünde gülücük hoş bir önder kişilik olarak kamuoyuna yansıtıldı.
Tuğgeneral Bahtiyar Aydın cinayeti: 1993’te Mumcu cinayetiyle başlayan Bahtiyar Aydın cinayetiyle son bulan, 1994’e de yansıyan cinayetleri ve Türkiye’de yönetimin değiştiğini dile getirmiştim. Bu cinayetlerin bir sahibi olması gerekir. Bahtiyar Aydın cinayetini örgütün üzerine attılar. Lice’de helikopterden iner inmez vuruldu. O zaman Lice yakınlarındaydım. Etrafımız kuşatılmıştı.
Adeta bitiş seviyesindeydik. Telsizler vardı. Askerin telsizleri de vardı. Birbirimizi dinler ona göre hareketlerimizi planlardık. Bir anda telsizden ‘Paşa vuruldu’ diye bir anons geçti. Telsizden Lice’deki dağlık grubu aradım. Yapmadıklarını söylediler. Askerin telsizine girerek bizim ilgimizin olmadığını söyledim. Bir tuğgenerali vursak bunu dünyaya yayınlarız. ‘Örgütün burada herhangi bir rolü yoktur’ dedim. Bu olay üzerine operasyonu sona erdirdiler. Bunun sayesinde ben o zaman kurtuldum. Olay üzerime yıkıldı. Paşayı devletin içinde bir ekip vurdu. Hatta duyduğuma göre vuran asker de öldürüldü. Kimi ‘Ergenekon’, kimi ‘derin devlet’ dedi.
Şehit edilen 33 asker: Bu olayın tetikçisi PKK’dır. Ancak örgüt liderinin ‘Eylem yapın’ talimatına karşın bu askerler tedbirsiz yola çıkarılmıştır. Bu planlanmış bir şeydir. Her gün telsizleri dinleyen, nerede ne kadar kişi olduğumuzu bilen, 200 kişi olduğumuzu bilen güvenlik güçleri, bu taburu çıkarırıken, eylem yapılacağını bildiği halde neden tedbir almadılar?
Yalçın Küçük: Yalçın Küçük, Türkiye ve Avrupa’daki gelişmeler hakkında Abdullah Öcalan’ı bilgilendiriyordu. Yalçın Küçük, Avrupa’da örgüt faaliyetinin içindeydi. Öcalan’a istihbarat getiriyordu. Abdullah Öcalan bize Yalçın Küçük’ün Türkler için bir şans, örgüt için Allah’ın lütfu olduğunu söylerdi.
Gaffar Okkan suikasti: Diyarbakır Emniyet Müdürü Gaffar Okkan’a yapılan eylem, dünyanın hiçbir yerinde bu kadar yağdan kıl çekercesine, hedefi yüzde yüz vuran eylem görülmemiştir. Cezaevinde yan koğuşumda Hizbullah lideri kalırdı. Havalandırmadan konuşurduk. ‘Bilmiyoruz’ diyorlardı. Bunlar bunun çeyreğini bile yapamazlar.
PKK’nın bile bu kadar başarılı bir eylemi olmamıştır. Her faili meçhul cinayet yüzde yüz devlet desteklidir. Gaffar Okkan’a, askeri, siyasi, istihbarat açısından bakarsanız kesinlikle Hizbullah işi değildir.
Yeşil düşen CASA’daydı: 2001’de Diyarbakır’dan havalanan içinde bordo berelilerin bulunduğu CASA tipi uçak Malatya’da düştü. Öldürüldüler. Uçakta bulunan iki kişinin adının üstü çizili. O uçakta ölenlerden biri Mahmut Yıldırım’mış (Yeşil). İsmi çizilenlerden biri oymuş.
Taraf’a eleştiri: Taraf gazetesinin, örgüt bülteni mi yoksa ulusal bir gazete mi o olduğu anlaşılmamaktadır. Öcalan’ın her sözü manşetten veriliyor. 2007’den günümüze kadar süren şiddette her kişinin isminin altında Taraf gazetesi vardır.
‘Deniz’ ne anlatmıştı?
Sakık, mahkemede verdiği ifadede de Tuğgeneral Bahtiyar Aydın’ın öldürülüşüne ilişkin, “Paşayı devletin içinde bir ekip vurdu” derken “Gizli Tanık Deniz” kod adıyla verdiği ifadede “PKK değil askerler vurdu” demişti. Sakık, 33 askerin şehit edilmesi olayını ise, “1993 yılında dönemin Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın Güneydoğu Anadolu’daki problemler konusundaki projeleri örgütte olumlu karşılandı. Abdullah Öcalan Lübnan’da bulunan Bekaa kampında basın açıklaması yaparak tek taraflı ateşkes ilan etti. Bu açıklamadan sonra Bingöl’de 33 asker Doktor Süleyman kod adlı Sait Çürükkaya kontrolündeki PKK mensuplarınca vuruldu. Bu olayla yeşeren umutlar tamamen kayboldu” diye anlatmıştı.
Parmaksız Zeki
Şemdin Sakık 20 yıl PKK içinde yer aldı. Bir dönem “ikinci adam” olarak anılıyordu. Sakık, Öcalan ile arasında çıkan anlaşmazlık sonucu tutuklandı. Serbest kaldıktan bir süre sonra örgütten kaçarak Mesud Barzani’ye sığındı. Sakık, Özel Kuvvetler Komutanlığı’nın 13 Nisan 1998’de yaptığı “Yarasa Operasyonu” ile Kuzey Irak’ta yakalandı ve Türkiye’ye getirildi. Sakık kendisini yakalayanların arasında Yeşil’in de olduğunu iddia etmişti. PKK’nın en kanlı eylemlerinden birisi olan, 1993’teki Bingöl’de 33 erin şehit edilmesi olayının sorumlusu olarak gösterilen Sakık, gizli tanık olarak verdiği ifadelerinde bu iddiayı reddetti. BDP Muş Milletvekili Sırrı Sakık’ın üvey kardeşi olan Şemdin Sakık’ın PKK’lı 3 kardeşi de çatışmalarda öldürüldü.
Olay yaratan ‘Andıç’
Sakık yakalandıktan bir süre sonra basına “Sakık’ın ifadeleri” olduğu iddia edilen bazı ifadeler servis edildi. Bu ifadelerde Cengiz Çandar, Ahmet Altan, Mehmet Altan, Mehmet Barlas ve Mehmet Ali Birand gibi gazeteciler ve bazı sivil toplum örgütü yöneticileri PKK’ya yardım eden ya da aynı paralelde düşünen insanlar olarak gösteriliyordu. Bu ifadelerin gazetelerde yayımlanması üzerine ismi geçen yazarlar işten çıkarıldı. Dönemin İnsan Hakları Derneği Başkanı Akın Birdal ise silahlı saldırıya uğradı. Bir süre sonra bu belgelerin sahte olduğu ve dönemin Genelkurmay 2. Başkanı Çevik Bir ve MGK Genel Sekreteri Erol Özkasnak tarafından “Andıç” isimli bir yazıyla hazırlatıldığı ortaya çıkarıldı.
Başbuğ’dan tepki
Ergenekon davasının tutuklu sanıklarından eski Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral İlker Başbuğ, yaptığı yazılı açıklamada Şemdin Sakık’ın dinlenmesine tepki göstererek şöyle dedi: “Silivri’de TSK ile PKK terör örgütü karşı karşıya bırakılmıştır. Bir tarafta, ömürlerini PKK terör örgütüne karşı mücadele ile geçiren, ancak bugün haksız ve mesnetsiz suçlamalarla ‘Ergenekon’ davasında sanık sandalyelerine oturtulan Türk ordusunun komutanı ve karargahı, diğer tarafta, bir dönem PKK terör örgütünün ikinci adamı durumunda olan, Bingöl’de 1993 yılında 33 erimizin şehit edilmesi için emir veren, ancak bugün tanık sandalyesinde oturtulan bir terörist. Bir tarafta, TSK’ya komutanlık yapmış 26. Genelkurmay Başkanı’nın ‘terör örgütü kurmak ve yönetmek’ten suçlanması ve yargılanması, diğer tarafta, Türkiye Cumhuriyeti Devleti ile ve sanıklarla hasım durumunda olan eli kanlı bir teröristin Türkiye Cumhuriyeti Mahkemesi’nde dinlenen bir tanık olması.”