09.04.2018 - 01:30 | Son Güncellenme:
Tolga Şardan
Büyüteç’te FETÖ’nün ortaya çıkarılmasından bugüne kadar yapılan çalışmalara karşın henüz ortadan kaldırılamadığının analizini geçen hafta yapmaya çalışmıştım.
Eskişehir Osmangazi Üniversitesi’nde, 4 üniversite çalışanının yaşamını yitirmesiyle sonuçlanan trajik olayla ilgili FETÖ iddiasının gündeme gelmesi, örgütün güncel durumuyla ilgili tartışmaları yeniden başlattı.
Bu olayla birlikte, başlıktaki sorunun yanıtını bulabilmek için öncelikle “milat” olarak tanımlanan 17-25 Aralık sürecine kadar gitmek lazım.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, aslında 2 Şubat 2013’deki MİT krizi sonrasında Gülen cemaatine yönelik operasyon ve tasfiye talimatını vermesiyle birlikte kamuoyu, Gülen cemaatinin hükümetçe “dini bir yapı olmaktan ziyade zararlı ve sorunlu bir yapı” olarak tanımlandığına tanık oldu. Bu dönemde, Gülen cemaatinin başka bir ülke, yani Amerika kontrolünde bir istihbarat yapılanması olduğu yönünde bulgular elde edilince sürecin seyri değişti.
MİT krizinin, hükümet ile cemaat arasında yarattığı sorun henüz soğumamışken, Erdoğan bürokrasiye olan talimatını yineledi ve cemaatin tamamen tasfiye edilmesi yönünde istikamet gösterdi. Bu dönem biraz sessiz sedasız geçildi.
Yol haritası
17-25 Aralık 2013’e gelindiğinde artık ok yaydan çıktı. Erdoğan, cemaatin her yönüyle temizlenmesi talimatını verdi vermesine ama bürokrasi sıcağı sıcağına yapılması gerekenler konusunda direndi.
Kimilerine göre “normal işleyiş” biçiminde yorumlanan bu dönemde cemaatle mücadele konusunda “yol haritası”nın hazırlanmaması, FETÖ’nün bugün tamamıyla temizlenememesinin en önemli gerekçelerindendir kanımca.
Bilindiği gibi devlet, diğer terör örgütleriyle de mücadele eder. Gerek devletin devamının sağlanması gerekse kamu güvenliğinin tesis edilmesi merkezinde yürütülen mücadele sırasında ilgili kurumların belli bir yol haritası üzerinden hareket etmesi beklenir. En güncel terör örgütleri olan DHKP-C ve PKK’ya yönelik çalışmalar zaman içinde bu şekilde olmuştur.
Ancak, FETÖ’ye geldiğinde işin rengi değişti. Devletin ilgili kurumları uzunca bir süre yol haritası çıkarmakta zorlandı. FETÖ’nün -çeşitli verilere göre- yüzde 98’i Müslüman olan bir ülkedeki din eksenli yapılanması, mücadeleyi yürütmekle görevlendirilen kişi ya da kurumların olaya “dini yapı” gözüyle bakmaları yol haritasının çıkartılmasını geciktirdi belki de... Bu gecikmenin başka bir gerekçesi ise -ki halen bu ba kış açısı devam ediyor- yaşamlarının bir bölümünde küçük ölçekli de olsa FETÖ’ye dokunmuş olan devlet görevlilerinin FETÖ’yle mücadeleye yeterince sıcak bakmamalarıdır.
Yeni kadrolar görevde
Bu süreçte kendi içlerinde büyük temizlikler yapan yargı ve emniyet, mücadelede önemli mesafe katetti.
Her ne kadar, bu iki kurumda bir yol haritası tam olarak oluşturulmasa da; o dönemde “kişisel çabalarla” kurumsal yaklaşımlar zor da olsa oluşturulabildi. Cemaat döneminde köşelere atılmış, görev verilmeyen, hatta yüzlerine bile bakılmayan “kapasiteli, devletçi ve hiçbir grup veya yapıyla bağı olmayan bir avuç” devlet görevlisinin acilen göreve getirilerek mücadeleye başlanması kısmen cemaatin hızını kesti.
Adliye ve emniyet dışında FETÖ’yle mücadeleye baş koyanların sayısı iki elin on parmağını geçmedi. Mücadele yapması gereken kimileri, hep sütre gerisinde kalıp süreci izlemeyi tercih etti. Yapılması gereken işlerin yol haritası olmadığı için ötelenmesi, devletin çalışmalarına karşı cemaatin hep önlem geliştirmesine neden oldu.
Devletin hatırladığı bu görevlilerin tüm çabalarına karşın bürokrasi özellikle Türk Silahlı Kuvvetleri, FETÖ yapılanmasıyla mücadeleye karşı etkisiz tutum göstermeye devam etti. İstenilen yol haritası, acı bir eylemle hatırlandı malesef.
15 Temmuz 2016 gecesi Ankara ve İstanbul başta olmak üzere ülke genelinde Gülen cemaatinin demokrasiye yönelik kalkıştığı darbe girişiminin yaşanması, uzunca bir süredir beklenen yol haritasının faaliyete geçirilmesini sağladı.
17-25 Aralık’tan 15 Temmuz’a kadar olan dönemde devlette yapılan görevlendirmelerin büyük bölümünün yetersiz olduğunun ortaya çıkmasıyla birlikte 16 Temmuz sabahından itibaren yapılan yeni görevlendirmeler, yol haritasının belirleyici taşları oldu. Bugün gelinen noktayı görünce, 17-25 Aralık ile 15 Temmuz arasında geçen yaklaşık 18 ayda FETÖ’yle mücadelede yetersiz kalındığını söylemek yanlış olmaz.
Tek elden soruşturma
FETÖ’nün bitirilememesindeki bir başka gerekçe ise geçmişte soruşturmaların tek elden yürütülememesidir.
Özellikle 17-25 Aralık’tan sonra yargı ve emniyette göreve atanan görevlilerin kişisel çabalarıyla yürütülen soruşturmaların, ülke genelinde yeknesaklık sağlanmadığı için olumsuz etkilendiği görüldü. Adliye ile emniyetin merkez ve taşra teşkilatları arasındaki mücadeleye bakış açısında zaman zaman yaşanan farklılıklar, FETÖ’nün gerilemesini değil, faaliyetlerinin yavaşlatılmasını sağlayabildi.
Ülke genelinde tek elde oluşturulabilecek yargı ve adli kolluk sisteminin FETÖ’ye karşı yapacağı mücadele daha etkili sonuçlar verebilirdi. Ancak, böyle bir oluşum kurulmak yerine, taşranın kendi kuralları ve etki alanı içinde yürütülen soruşturmalar, FETÖ’nün bugüne kadar biçim değiştirip ulaşmasının önünü açtı.
Kaldığım yerden ikinci bölümde devam edeceğim.
Öğretim görevlisine FETÖ incelemesi Eskişehir Osmangazi Üniversitesi’nde 4 üniversite görevlisini öldürüp teslim olan öğretim görevlisi Volkan Bayar’la ilgili FETÖ bağlantıları araştırılmaya başlandı. Olayın gerçekleşmesiyle birlikte Bayar’a yönelik “FETÖ’cü” iddiaları sonrasında başlatılan araştırmalarda an itibarıyla Bayar’ın, devletin ilgili kurumlarınca “hedef kişiler” arasında olmadığı görüldü. Ancak, gerek ortaya atılan iddialar, gerekse Bayar ve eski eşinin akademik geçmişleri, Bayar hakkında FETÖ araştırmasının başlatılmasına neden oldu. Emniyet Genel Müdürlüğü, Eskişehir Emniyeti ve savcılıkla işbirliği kurdu. Bayar’la ilgili geçmişte yapılan suç duyuruları ve iddialar, Emniyet Genel Müdürlüğü’nce mercek altına alındı. Özellikle Bayar’ın akademik sürecinde girdiği sınavlar incelenirken, FETÖ’nün en aktif olduğu dönemde 2011’de Denver’de yaptığı yüksek lisans çalışması dikkat çekici olarak tanımlandı. Bayar’ın girdiği ALES ve YDS’lerde herhangi bir FETÖ bulgusu olup olmadığı araştırılıyor. Üniversitede yaşanan trajik olayın farklı bir boyutu daha var. FETÖ’yle mücadelenin başladığı dönemde Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Dairesi Başkanı olan Engin Dinç, bugün Eskişehir Emniyet Müdürü. FETÖ’yü ve faaliyetlerini yakından biliyor. Aynı zamanda Hrant Dink davasında da ihmali bulunduğu gerekçesiyle yargılanan Dinç’in, Osmangazi Üniversitesi’nde ortaya çıkan ve kentteki akademik çevreler, savcılık ve kent yönetimindeki hemen herkesin bildiği iddialarla ilgili şimdiye kadar hiçbir işlem yapılmamasına müdahale etmesi gerekirdi. Olayla ilgili ortaya çıkan ayrıntılarda, saldırının göz göre göre geldiği anlaşılıyor. |