02.05.2017 - 02:30 | Son Güncellenme:
Görkem Evci / Haber Merkezi
Batılı tarzda ilk roman”, “ilk tiyatro eseri”, “ilk psikolojik roman”... Lise edebiyat derslerinden kalma bu ezberler, yıllar sonra bile unutulmaz. Doğruluğundan hiç şüphe olmayan bir kesinlikle yapılan bu sınıflandırmalar, gerçekte oldukça sorunludur. Hakkında “hiç şüphe bulunmayan” bu ezberleri bozan bir kitap daha gün yüzüne çıktı geçtiğimiz günlerde: Hayal-i Celâl. Hayal-i Celâl, her şeyden önce edebiyat tarihine dair ezberlerimizi unutmamız gerektiğini hatırlatıyor bize.
Hayal-i Celâl, 1873-1874 yılları arasında yayımlanan, roman ile benzer yanları bulunan bir kurmaca anlatı... Tedbiri biraz elden bırakırsak doğrudan “roman” da diyebiliriz. 1872-1873 yıllarında gazetede tefrika edilip, 1875’te kitaplaştırılan, zihinlere “İlk Türkçe roman” olarak kazınan Taaşşuk-ı Talat ve Fitnat romanından daha önce kitap olarak okurla buluşmuş. Sabancı Üniversitesi’nden Engin Kılıç’ın yeniden yayına hazırladığı kitap, Koç Üniversitesi Yayınları’nın “Tuhaf Etki” serisi kapsamında geçen ay yayımlandı. Kitapta hem metnin sadeleştirilmiş hali, hem de Latin alfabesiyle orijinal metin yer alıyor.
Kitabın yazarı Recaizade Mehmet Celâl. “Recaizade” edebiyatla az çok ilgili herkese tanıdık gelecektir. Mehmet Celâl, 19. yüzyıl Osmanlı edebiyatının önemli isimlerinden Recaizade Mahmut Ekrem’in ağabeyi.
Edebiyatta “ilkler” tartışmasını yeniden alevlendiren bu kitaptan, bizzat Mehmet Celâl “roman” diye bahsediyor. Boğaziçi Üniversitesi’nden Yrd. Doç. Dr. Erol Köroğlu, bu kitaba yazdığı sunuş yazısında Şemsettin Sami’nin Taaşşuk-ı Talat ve Fitnat
kitabından roman olarak söz etmediğini ancak bu kitabın Türkçede ilk roman olarak kabul edildiğini hatırlatarak, “Dolayısıyla Hayal-i Celâl yazarının doğrudan doğruya roman olarak adlandırdığı ilk Türkçe kurmaca metindir diyebiliriz. Kaldı ki, eldeki verilere göre tefrika edilmeden, doğrudan kitap olarak basılan ilk roman da Hayal-i Celâl olmaktadır” ifadelerini kullanıyor.
Fakat Köroğlu’na göre Taaşşuk-ı Talat ve Fitnat tüm eksiklerine rağmen Batılı roman biçimine Hayal-i Celâl’den daha yakın.
Erol Köroğlu, Hayal-i Celâl’i “Batılı romandan çok, ortaoyunu ve Karagöz ya da Tıflî hikâyeleri gibi geleneksel kurmaca anlatılar”a benzetiyor.
Fakat asıl mesele şu ki bugünden bakarak, romanın ‘prestijli’ olmadığı o günlerde yazılan metinler arasından bir “ilk roman” seçmek, edebiyat tarihi açısından işimizi kolaylaştırsa da çok “anlamlı” bir tespit olmuyor. Bu tespit, söz konusu metinleri indirgeyerek, Batılı romana göre “sapmalarını”, türe kattıklarını ve türden çıkardıklarını göz ardı etmemize neden oluyor.
Ayrıca Köroğlu’nun hatırlattığı gibi 1871’de Misailidis Efendi’ye ait Karamanlıca Temaşa-i Dünya’nın ilk Türkçe roman olarak kabul edilmesi de mümkündür. Daha da geriye gidersek Taaşşuk-ı Talat ve Fitnat’tan yıllar önce, 1851’de “Ermeni harfleriyle Türkçe” olarak (Roman Türkçe olarak yazılmıştır fakat o gün Osmanlı’da kullanılan Arap harfleri yerine Ermeni harfleriyle basılmıştır) basılan Vartan Paşa’nın Akabi Hikâyesi’ne de “ilk Türkçe roman” diyebiliriz.
Tüm bunları göz önünde bulundurduğumuzda Mehmet Celâl’in kitabı “ilk roman” olup olmamasından bağımsız olarak, kendine has diyebileceğimiz türü ile önemli bir değere sahip. Dahası bize 19. yüzyıl Osmanlı edebiyatına kalıpların dışına çıkarak bakmamız gerektiğini hatırlatıyor.
Cinsel yöneliminin etkisi
Mehmet Celâl’in bu kitabı, kardeşinin Araba Sevdası isimli romanından yıllar önce yayımlanmış olmasına rağmen ne kitap ne de yazar kamuoyunda biliniyor. Bunun sebeplerinden biri Mehmet Celâl’in henüz 44 yaşında ölmüş olması olarak gösteriliyor. Boğaziçi Üniversitesi’nden Yrd. Doç. Dr. Erol Köroğlu, bu kitaba yazdığı sunuş yazısında ilginç bir bilgi daha veriyor. Köroğlu yazısında, Mehmet Celâl’in bir şiirinde “homoseksüel” olduğunu açıkça söylediğini belirterek şu çıkarımda bulunuyor: “Edebiyatta yeniliğin öncülerinden olan Recaizade Mahmut Ekrem’in, kardeşinden ve ona ait bu ilginç kurmaca anlatıdan hiç bahsetmemesi belki de bu cinsel yönelimden kaynaklanmaktadır.”
Eleştirel yönü var
Kitap, tipik Tanzimat romanı karakterlerinin öncesi diyebileceğimiz mirasyedi ve çapkın kahramanın, “evlilik arayışını” konu ediniyor. Şeyda isimli karakter, kitap boyunca sarhoşluk ve cinsel arzuları nedeniyle “rezalet” çıkarmakta, gülünç hallere düşmektedir. Kitap, bu bakımdan bir cinsel baskı eleştirisi olarak da okunabilir.