GündemEğitimli, zengin ve yalnız jenerasyon!

Eğitimli, zengin ve yalnız jenerasyon!

11.03.2014 - 02:30 | Son Güncellenme:

Amerika’ya gelen ‘ikinci dalga’ göçmenlerin çoğunluğu doktor ya da mühendisti. Yeni ülkelerine kolayca entegre olmuşlardı ancak sayıca az oldukları ve birbirlerinden uzak yaşadıkları için sessiz ve dağınık kalmışlardı.

Eğitimli, zengin ve yalnız jenerasyon

Osmanlı’dan 20. yüzyılın ilk günlerinde Amerika’ya gelen 40 bin Türkün çoğu 1930’lu yıllarda memleketlerine geri dönmüştü. Arada tek tük maceraperest okyanusu aşıp Amerika’ya geldiyse de iki dünya savaşı arasında göç neredeyse durma noktasına gelmişti. Amerikan kayıtlarına göre 1931-1940 yıllarında 1065, 1941-50 yılları arasında ise sadece 798 kişi buraya yerleşmişti.
Ancak 1950-1960’lı yıllardan itibaren yeni bir göç dalgası başladı. Profesör Kemal Karpat’ın deyimiyle bunlar genellikle cumhuriyetin yetiştirdiği elit, iyi eğitimli, laikliği, modernliği ve Türk kimliğini önemseyen kişilerdi. Aslında ciddi bir beyin göçünün parçasıydılar. Çoğunun doktorluk, mühendislik gibi meslekleri vardı. Genellikle eğitim için geldikleri ülkede Amerikalılarla evlenmiş, kolaylıkla entegre olmuşlardı. Belki de bu yüzden ciddi bir Türk topluluğu kurmakta zorlanmışlardı.
Bir araştırmaya göre 1956-70 yılları arasında 907 Türk mühendis ve 594 Türk doktor Amerika’ya göç etti. Amerikan göçmenlik yasasının 1965 yılında gevşetilmesinin ardından senede 3 bine yakın Türk Amerika’ya gelmeye başladı. 1970’li yılların sonuna kadar Amerika’ya gelen Türk mühendislerin sayısı 2 bin, doktorların sayısı ise 1500’ü geçmişti. Bu kişiler Michigan, Minnesota, Pennsylvania, Indiana, Alabama, Teksas ve California gibi eyaletlere yayılmışlardı.
İkinci dalga göçlerin sosyolojik yapısı üzerine en kapsamlı araştırmalardan birini yapan antropolog Barbara Bilge, 1940-60 yılları arasında Detroit’e yerleşen profesyonelleri incelemişti. Araştırmaya katılan 33 erkeğin 12’si eğitim için Amerika’ya gelen ancak burada kalan askerlerdi. Amerikan yaşam biçimine en az adapte olanlar da onlardı. Doktorlar ve mühendisler ise yüksek gelirleri sayesinde çok daha hızlı asimile olmuştu. 33 kişiden biri İngiliz, 12’si Amerikalı kadınlarla evlenmişti. Yalnızca üç evde İslami gelenekler devam ettiriliyordu. Yabancı kadınlarla evli olanların çocukları genelde Hıristiyan olarak büyüyordu.

Haberin Devamı

Ünlü isimler:

Ahmet Ertegün: Türkiye’nin ABD Büyükelçisi Münir Ertegün’ün oğlu... Atlantic Records şirketini kurarak Otis Redding, Aretha Franklin, Ray Charles gibi isimleri müzik dünyasına kazandırdı.

Orhan Yirmibeş: ABD’ye ekonomi öğrencisi olarak gelen Orhan Yirmibeş, buraya yerleşerek iş hayatına atıldı. Yirmibeş, Wisconsin eyaletinin Delavan kentinin belediye başkanlığını yaptı.

Dr. Ümit Aker: Türkiye’de kardiyolojinin kurucuları arasında anılan ünlü doktor, 1970 ve 80’li yıllarda St. Louis’deki Washington Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde çalıştıktan sonra Türkiye’ye döndü.

Eğitimli, zengin ve yalnız jenerasyon

‘Bursla geldim, bir daha dönmek istemedim’

Türk-Amerikan toplumunda gönüllü faaliyetleriyle tanınan Oya Bain, Amerika’ya 1960’ta öğrenci olarak geldi. Burada evlendi, kariyerinin zirvesine çıktı. Geri dönmeyi ise hiç istemedi. ‘Çalışırsanız burada Türkiye’ye daha faydalı olabilirsiniz’ diyor

ABD’nin başkenti Washington’a son 30 yılda yolu düşmüş herkesin aşina olduğu bir isim Oya Bain... Türk-Amerikan derneklerindeki çalışmalarıyla tanınıyor. Akademisyenlerin Türklerin Amerika’ya göçünü anlatırken ‘ikinci dalga’ diye tanımladığı kuşağın en iyi örneklerinden... 1960 yılında, henüz 24 yaşındayken kimya eğitimine devam etmek için Fulbright bursuyla Oregon’a gelmiş. Yeni hayatına giden yolculuğu “Saatlerce uçtum, güneş batmadı. Pan Am uçağıydı, tabii herkes son derece şık, şapkalı, eldivenli. Uçağın dört egzoz borusu vardı, karanlıkta alevler çıkarırdı” diye anlatıyor.

Eğitimli, zengin ve yalnız jenerasyon
Laboratuvar şefi oluyor
Oregan Eyalet Üniversitesi’nde kimya mastırını tamamladıktan sonra burada tanıştığı Ralp Bain ile evleniyor. Yeni evli çift önce Kanada’nın ortasında, Oya Hanım’ın deyimiyle “ağustos ve kış ayından başka bir mevsimin olmadığı” Saskatchewan bölgesinin başkenti Regina’ya yerleşiyor. İki yıl sonra, 1966’da Amerika’ya dönerek Mississippi Nehri’nin kıyısındaki St. Louis kentine taşınıyorlar. Her durakta mesleğine devam eden Bain, 1982’de Washington’a taşındıktan sonra Georgetown Üniversitesi Hastanesi’nde laboratuvar şefi oluyor.
‘Çok bunalmaya başlamıştım’
Oya Bain, Heybeliada’da mimar bir babanın ve eğitimci bir annenin kızı olarak büyümüş. Heybeliada İlkokulu’ndan sonra sırasıyla İngiliz Kız Ortaokulu’na, Dame de Sion’a, Amerikan Kız Koleji’ ne gitmiş. Genç kızlık günlerinden bahsederken “Egzistansiyalistlerle düşüp kalkmışız... Eğilimimiz soldu ama hiçbir zaman faal olmadık” diyor. Amerika’ya gelmeye nasıl karar verdiğini anlatırken “Çok bunalmaya başlamıştım. 60’larda aile baskısı çok kuvvetliydi. Akşam eve hava kararmadan gelmezseniz aile reddeder. Flört katiyen yok. Ne yaparsak gizli yapardık. Bir de dünyaya açılma hissi var tabii...” diyor.
‘Büyük bölümü doktordu’
1960’lı yıllarda bir ailenin, kızlarını tek başına Amerika’ya göndermesi olağan bir şey miydi diye sorunca “Aslında kolej mezunlarının büyük kısmı Amerika’ya gelirlerdi” yanıtını veriyor. O zaman daha çok doğu yakası okulları tercih edilirmiş. Ama Oregon’da bile başka Türk öğrenciler varmış. Yine de Bain Amerika’da ilk büyük Türk topluluğu ile St. Louis’de karşılaşıyor. O dönemde St. Louis’de yaşayan Türklerle ilgili “Birkaç mühendis, öğretim görevlisi vardı ama büyük bölümü doktordu” diyor.
O yıllarda ailenin Türkiye’ye dönmesi gündeme geliyor. Oya Hanım’ın eşi Ralph Bain’in Robert Kolej’de öğretmenlik yapması imkanı doğuyor. Hatta İstanbul’da ev bile bakıyorlar. Bain “Ralph hazırdı ama Amerika’yı çok seviyordum, açıkçası ayrılmak istemedim” diye anlatıyor. Türkiye’de 1970’li yılların karışıklığını da hesaba katan çift sonunda taşınma fikrinden tamamen vazgeçiriyor. Oya Hanım “Bir bakıma iyi oldu. Çünkü Türklerin burada kalması, sayılarının çoğalması çok önemli” diyor ve ekliyor: “Burada Türkiye’ye daha faydalı olabilirsiniz, çalışırsanız tabii...”

Türk dernekleri paramparça

Haberin Devamı

Aslında Amerika’daki ilk Türk dernekleri 1909-1914 yılları arasında kuruldu. Şebnem Koşer Akçapınar’ın Georgetown Üniversitesi’nde kaleme aldığı kapsamlı araştırmaya göre bu dernekler zaman içinde, özellikle büyük kentlerde daha organize hale gelmeye başladı. Türklerin Amerika’daki ilk lobi faaliyeti Kongre’ye yeni Cumhuriyet yönetimiyle çalışma çağrısında bulunan bir mektup göndermek oldu. Yıllar içinde ülkenin dört bir yanında çeşitli meslek ve öğrenci dernekleri kurulmaya başladı. 1970’li yıllara gelindiğinde bunların sayısı 100’ü geçmişti. Fakat çoğu birbirinden bağımsız ve yerel faaliyet gösteriyordu. 1970’li yıllardan itibaren bu dernekler çeşitli çatı kuruluşları altında birleşmeye başladı. Ancak bu kuruluşlar birlikte hareket edecek ortak paydayı bulamadı.

- Bugün Amerika’daki en etkin Türk kuruluşlarından olan Türk Amerikan Dernekleri Federasyonu (TADF) 1956 yılında iki derneğin birleşmesiyle kuruldu. Bugün 60’a yakın üyesi olan kuruluş her yıl mayıs ayında Türk Günü Yürüyüşü’nü organize ediyor.

- TADF ile benzer dünya görüşüne sahip olan ikinci çatı kuruluşu ise Türk Amerikan Dernekleri Kurulu (ATAA)... 1979 yılında Washington Amerikan Türk Derneği (ATA-DC) ve Maryland Amerikan Türk Derneği’nin (MATA) birleşmesiyle kurulan ATAA’nın 60’a yakın üyesi var. ATAA 34 yıldır Amerikalı Türk liderleri ve vatandaşları bir araya getiren bir konferans düzenliyor.

- Nispeten yeni ancak son derece etkin bir kuruluş da Türki Amerikan Birliği (TAA)... Fethullah Gülen cemaatine yakınlığıyla tanınan TAA, Amerika’daki Türk ve Türki vatandaşların üye olduğu 200 kadar derneği kapsıyor. 2010 yılında kurulan TAA özellikle Kongre’deki faaliyetleriyle tanınıyor. Her yıl düzenlediği konferansa 50’den fazla Kongre üyesi katılıyor.
ABD’de her yıl 15 bin kadar Türk doktora yapıyor. Amerikan üniversitelerinde 750 Türkiye doğumlu akademisyen görev yapıyor. Bunların çoğu mühendislik ve işletme alanlarında çalışıyor.

Haberin Devamı

Türkiye’yi savunmak için özgüvenimiz yoktu
Oya Bain, 1960’larda sabah akşam Türkiye’yi düşündükleri halde harekete geçmeye cesaretleri olmadığını söylüyor. Türk derneklerinin nasıl geliştiğini gururla anlatıyor
Oya Bain, Amerika’daki Türklerin ‘uyanışının’ birinci el tanıklarından... Amerika’da 1960’lı yıllarda Türkiye hakkında hiçbir haber çıkmadığını, çıksa da olumsuz olduğunu anlatıyor. “Kimse bilmezdi Türkiye’yi, kendimizi bu kadar tanıtamayan bir millet olamayız” diyor. Gazetelerde çıkan haberleri kesip paylaştıklarını ama kimsenin Kongre’deki temsilcilerini aramayı akıl etmediğini söylüyor. “Beyaz yakalı dediğimiz kesimler çekingendi. Ay İngilizcem iyi değil derdik. Türkiye’nin sorunları her zaman buradaki Türklerin aklındaydı ama bir aşağılık duygusu vardı” diye devam ediyor.
O sırada Kıbrıs’ta tansiyonun iyice yükselmesiyle durum değişmeye başlıyor. Kıbrıs harekatı, ASALA suikastleri, “Geceyarısı Ekpresi” filminin gösterimi Türk-Amerikan toplumunu hareketlendiriyor. 1956 yılında kurulan Türk Amerikan Dernekleri Federasyonu’ndan sonra Oya Bain’in hala mütevelli heyetinde olduğu Amerikan Türk Dernekleri Kurulu (ATAA) kuruluyor. “ATAA’nın amacı Türklere politika açısından bilgi vermek, eğitmek, kuvvetlendirmek, özgüveni artırmaktı. Bir yandan da Amerikalıları Türkiye hakkında bilgilendiriyordu. (Assembly) bize çok iyi geldi” diyor.
Artık Amerika’da Türkiye’nin çok büyük ilgi çektiğini anlatırken her gün bir toplantı, bir kültürel faaliyet düzenlendiğini, turizmin parlamasının da bunda çok etkili olduğunu ifade ediyor. “Türkiye politikasında da çok güzel şeyler yaşandı. İnsanlar kutulardan çıktı, Anadolu gelişti” diyor. Bu süreçte bazı kurumların yıprandığını kabul ediyor. Ama şahsi ya da kurumsal düşünceleri ne olursa olsun Türkiye’yi kötülemekten kaçındıklarını söylüyor. Özellikle Amerikalılarla konuşurken “Biz kimseyi kötülemek istemiyoruz. Ne Başbakan Erdoğan’ı, ne Fethullah Gülen’i... Türkiye’yi kötülemek kadar güç bir durum yok” diyor.
Türkçe öğrenme sitesi
Şimdi en büyük çabalarının Amerika’daki Türk çocuklarına ulaşmak olduğunu söylüyor. Yeni jenerasyonun evden Türkçe öğrenebileceği bir internet sitesi üzerinde çalıştıklarını heyecanla anlatıyor. Başkent Üniversitesi ve Profesör Doktor Mehmet Haberal’ın yardımlarıyla hazırlanan platformun bu yaz yayına başlaması planlanıyor.

Haberin Devamı

YARIN: Bir adamın peşinden koca ilçe nasıl Amerika’ya taşındı? 1980’lerde ülkeye kaçak girenler nasıl zengin oldu?