08.12.2012 - 02:30 | Son Güncellenme:
ASU MARO/İstanbul
Haliç Kongre Merkezi’ndeki sanatçı odasının kapısını çekinerek açıyorum. Klasik müziğin efsane şefleri arasında adı bir numarada geçen Zubin Mehta ile konuşacağım. İstanbul Kültür Sanat Vakfı’nın 40. yıl kutlamaları kapsamında Floransa Maggio Musicale Orkestrası’nı yöneteceği konsere bir buçuk saat kalmış, bizimse sadece 15 dakikamız var. Konserin solistleri, Mehta’nın uzun yıllardır çok yakın olduğu Güher - Süher Pekinel.
Provadan yeni çıkmış, yorgun olması beklenen Zubin Mehta kocaman bir gülümsemeyle karşılıyor bizi. “Fotoğraf çekmeyelim” diyor, “Hiç o ruh halinde değilim. Beraber tamam ama tek başıma istemem, pasaport fotoğrafı gibi.” Çıkarken ama, masasındaki kocaman çiçek buketinden bir gül ile uğurlarken, birkaç kareye de razı oluyor. Röportajı başlatan soruyu ise yine kendi soruyor:
Size bir şey sormak istiyorum: Musakkanın gerçek tarifi nedir? Benim bildiğim et var, patlıcan var ve fırında yapılıyor. Bugün yedim, farklıydı, patates filan vardı içinde.
* Nerede yediniz?
Kempinski’de. Çok seviyorum orayı. Mönüde musakka yoktu ama benim için yaptılar. Türk yemeklerini çok seviyorum. Peki, hadi müzikten konuşalım.
* Bu konserin aynısını 30 Kasım’da Floransa’da yaptınız. Nasıldı tepkiler?
Biraz farklıydı program. Hindemith ile başladık orada. Burada Verdi çalıyoruz. Tepkiler çok iyiydi. Ve kızlar (Güher - Süher Pekinel) harika eleştiriler aldılar.
* Siz onlarla çok genç yaşta tanıştınız değil mi?
Çok. Öğrenciydiler, Philadelphia’da. Hatırlıyorum, benim için Rahmaninof çalmışlardı ilk. Muhteşemdi. Sonra onları New York’a davet ettim, İsrail’e, Münih’e, şimdi de Floransa’ya. Hangisi Güher, hangisi Süher öğrenmem çok zaman aldı, ama artık kesinlikle biliyorum.
* Yönettiğiniz orkestralar arasında daha özel bir bağ kurduğunuz var mı?
Bu orkestrayla, Floransa Maggio Musicale’yle 27 senedir çalışıyorum. İsrail Filarmoni’yle 42 yıldır, Valencia’yla 1986’dan beri... Ayrıca Viyana’ya ve Berlin’e de gidiyorum her yıl. Viyana, Berlin ve İsrail ve Los Angeles ile 50. yılımı kutluyorum. Çok fazla orkestralar arasında dolaşmayı sevmiyorum.
* Birini seçmiyorsunuz ama aralarından anladığım...
Tabii ki İsrail Filarmoni. O kadar çok yıl oldu ki, orkestranın her elemanını ben seçtim, onlar beni ailem artık. Ama bu orkestra da öyle, Floransa Maggio Musicale. Bir gün umarım çok iyi bir konser salonunuz olacak, o zaman bu orkestranın gerçek sesinin ne kadar muhteşem olduğunu duyabileceksiniz. Lütfen. Yıllardır tanıyorum, Türk izleyicisi iyi bir konser salonunu hak ediyor. Fazla büyük olmasına gerek yok, bu çok fazla büyük mesela. 1984 senesinde New York Filarmoni’yle gelmiştim. Devasa bir yerde çaldık. Meğer bizden önce 20 yıldır kapalıymış. Ve 50 bin kadar güvercin yaşıyordu içinde. Bizim konser için hepsini öldürmüşler. Skandalı düşünebiliyor musun? İnsanlar şok geçirdi! Gelince öğrendik, hatta bazı müzisyenler çalmak istemedi.
* İlk ne zaman gelmiştiniz Türkiye’ye?
1967’de Los Angeles Filarmoni’yle. Bir Türk kemancıyla çalmıştık.
* Suna Kan?
Evet Suna Kan. Brahms çalmıştık, bir sinemadaydı konser. Türkiye, Yunanistan ve Kıbrıs’ı kapsayan bir turneydi. Ankara’da cumhurbaşkanı gelmişti, hatırlıyorum, konserde uyumuştu. Sonra tanışmıştık, çok hoş bir adamdı.
* Bir gün bir Türk orskestrasını yönetmeyi düşünür müsünüz?
Bu bir zaman meselesi, isteyenler oldu ama mümkün değil. Ben Valencia ve Floransa’da opera da yapıyorum, çok zaman alıyor. Daha yeni “Turandot”u bitirdik. Dönünce “Don Giovanni” yapacağız. Çok güzel bir festivalimiz var ama maalesef devlet yeterince destek olmuyor. Belki sizin de benzeri problemleriniz vardır...
* Fazıl Say ile yeni projeniz var mı?
Fazıl Say İsrail’de de Floransa’da çok popüler. Ağzına kadar doluyor konserleri. Yakın bir zamanda yenien gelmesini bekliyorum. Umarım sorunları çözülür yakında. Çok konuşmak istemiyorum üzerine çünkü tam bilmiyorum ne olup bittiğini. Ama ben de benzeri şeyler yaşıyorum İsrail’de. İsrail hükümetinin yaptıklarını eleştirdiğim zaman... Aynı fikirde değilim çünkü, özellikle son günlerde. Ama bunu söyleyince eleştiriliyorum. Mahkemeye çıkarmıyorlar tabii ama hoşlarına da gitmiyor. Ben de diyorum ki “Demokrasi misiniz değil misiniz? Değilseniz söyleyin, ben de gelmem. Ama demokrasiyseniz, sizi seviyorum, buraya 50 yıldır geliyorum ve istediğimi söylerim.”
* Ferzan Özpetek’le “Aida” operası yaptınız. Nasıldı onunla çalışmak?
Sevdim onunla çalışmayı. İlk operasıydı, gayet iyi çalıştık beraber. Bensinema yönetmenleriyle çok opera yaptım. Onlara biraz yardımcı olmanız gerekir, deneyimleri olmadığı için. Ama Ferzan’la iyiydik. Şimdi “La Traviata” yapmış Napoli’de, o biraz daha zordur. Çünkü “Aida”da öyle durur şarkı söylerler, konser gibidir. Ama “La Traviata”da insanları oynatmayı becermen lazım.
‘Arap çocuklara Batı müziği öğretiyorum’
* Bir müzik adamı olarak politik mesajlar vermek gibi bir misyonunuz olduğunu düşünüyor musunuz?
Her zaman. Sadece Tosca “Aşk ve müzik için yaşarım” der. Ben, İsrail’de Yahudilerin ve Arapların yan yana dinlediği konserler veriyorum. Onları biraraya getirmeye çalışıyorum. İşe yarıyor mu bilmiyorum ama deniyorum. İsrail’in kuzeyinde bir okulum var, 250 Arap çocuğu Batı müziği öğreniyor orada. Ve ailelerine söylüyorum: Çocuklarınız gelişme göstersin, bir gün biri İsrail Filarmoni’de çalacak. Bu benim rüyam. Ve şimdiden altı tanesi Tel Aviv’deki üniversitemde müzik okuyor.