30.06.2014 - 16:15 | Son Güncellenme:
Kürt meselesinin Türkiye gündeminin en önemli maddesi haline geldiği bir dönemde partinin başına geçti. Hem sürecin en çatışmalı döneminde hem de diyalog aşamasında başat siyasi aktörlerden biri oldu.
Selahattin Demirtaş 20 yıldan uzun süredir Türkiye siyasetinde var olma mücadelesi veren Kürt hareketinin, yeni jenerasyonunun temsilcisi... Barış ve Demokrasi Partisi'nde (BDP) Eş Genel Başkanlığı sırasında öne çıktı. Söylemi, içinden çıktığı siyasi çizgi ile içerik olarak ayrışmadı. Demirtaş, daha iddialı daha sert üslubuyla parti tabanında büyük bir beğeni kazanmasını sağladı.
Türkiye’nin batısında da ne diyeceği merak edilen, konuşunca dikkatle izlenen isimlerden biri oldu. BDP'nin ardından, Abdullah Öcalan'ın Türkiyelileşme projesi olarak kurulan Halkların Demokratik Partisi'nde (HDP) de Eş Genel Başkanlığa seçildi.
Kürt kimliğini lisede tanıdı
Selahattin Demirtaş 1973 yılında Elazığ’ın Palu ilçesinde dünyaya geldi. Babası Köy Hizmetleri'nde işçiydi. Küçük yaşlarda ailesiyle beraber sonradan bağını hiç koparmayacağı Diyarbakır’a taşındı. Yıllar sonra, siyasi hareketinin liderliğini yapacağı Kürt kimliğiyle tanışması da lise yıllarında Diyarbakır’da gerçekleşti.
Bir röportajında Demirtaş o günleri, “Anne ve babam aralarında Zazaca konuşurlardı ama bize öğretmediler. Kendileri gibi sıkıntı yaşamamamız için bizimle Türkçe konuşuyorlardı. Kürt diye bir etnik kimlik olduğunu lisede öğrendim" diyerek anlattı.
“Kafamda siyasal şimşeklerin çaktığı gün...”
Demirtaş'ın siyasete girmeye karar verdiği an ise lise yıllarının hemen sonrasında 1991'de yaşanan ve faili meçhul bir cinayet olarak Türkiye tarihine geçen bir olaydı. Dönemin Halkın Emek Partisi (HEP) Diyarbakır İl Başkanı Vedat Aydın öldürülmüştü. Önce kaçırılan Aydın'ın üç gün sonra cesedi bulunmuştu. Bölgede oluşan tepkinin yansıdığı cenaze töreninde kalabalığın üzerine ateş açılmıştı. O kalabalığın içindeki gençlerden biri olan Demirtaş o günü, “Başka bir insan oldum. Kafamda ilk siyasal şimşeklerin çaktığı gün o gündür. Benim jenerasyondaki gençliğin politize olmasında en büyük etkendir o olay” sözleriyle anlatıyor.
Tercihini üniversiteden yana kullandı
Lise sonrası Demirtaş zor bir kararın eşiğine geldi. O dönem bölgede hakim olan çatışmalı ortamın, kendisini dağa çıkmak yani PKK’ya katılmak ile üniversiteye gitmek arasında bıraktığını anlatıyor Demirtaş. Ancak tercihini dağdan değil üniversiteden yana kullandı. Üniversiteye giriş sınavından Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni kazanarak çıktı. Okulu bitirdikten sonra bir süre avukatlık yaptı. O dönem Osman Baydemir’in başkanlığını yaptığı, İnsan Hakları Derneği Diyarbakır Şubesi yönetimine girdi. Derneğin üzerinde en çok yoğunlaştığı konu ise faili meçhul cinayetlerdi. Baydemir’in belediye başkanı seçilmesinin ardından İnsan Hakları Derneği (İHD) Diyarbakır Şube Başkanlığı yapan Demirtaş, Uluslararası Af Örgütü Diyarbakır Şubesi ve Türkiye İnsan Hakları Vakfı’nın da kurucuları arasında yer aldı.
34 yaşında milletvekili oldu
Demirtaş’a aktif siyaset yolunun açılması ise Kürt siyasi hareketinin kendi kimliğiyle yeniden TBMM'ye girdiği 2007 seçimleriyle başladı. Yüzde 10 seçim barajı engeline takılmamak için Demokratik Toplum Partisi (DTP) bünyesinde siyaset yapan diğer adaylarla birlikte o da seçimlere bağımsız girdi ve Diyarbakır’dan milletvekili seçildi.
Seçim sadece Demirtaş için değil Kürt siyaseti için de yeni bir başlangıçtı. 'Bin Umut Adayları' olarak Meclis’e giren bağımsız adaylar planlandığı gibi DTP çatısı altında birleştiler. Tarihinde ilk defa Kürt siyasi hareketi Meclis’te grup oluşturdu. 34 yaşında milletvekili seçilen Selahattin Demirtaş, DTP’nin ilk grup başkanvekillerinden biri oldu.
Aynı dönemde Selahattin Demirtaş’ın ağabeyi Nurettin Demirtaş da DTP Genel Başkanı seçildi. Fakat kısa bir süre sonra 'askerlikten kaçmak için sahte çürük raporu aldığı' gerekçesiyle tutuklandı. PKK saldırılarının yeniden artmaya başladığı dönemde Meclis’te siyaset yapmaya başlayan DTP, demokratik özerklik ve Kürtler için yeni anayasal hakları da içeren bir dizi talebi ülke gündemine taşıdı. Demirtaş bu dönemde partinin eşbaşkanlığını yapan Ahmet Türk ve Aysel Tuğluk kadar sesini duyuran milletvekillerinden biriydi.
10 ay hapis cezasına çarptırıldı
BDP eşbaşkanı Demirtaş'ın parti eşbaşkanlık koltuğuna oturması ise 2009 yılının Aralık ayında DTP’nin Anayasa Mahkemesi tarafından kapatılmasıyla gündeme geldi. Parti kapatıldıktan sonra eşbaşkanlar Ahmet Türk ve Aysel Tuğluk’a siyaset yasağı getirildi. Bunun ardından DTP’li milletvekilleri toplu olarak tedbir amacıyla kurulmuş Barış ve Demokrasi Partisi’ne (BDP) geçtiler. Selahattin Demirtaş ve grup başkanvekilliğini birlikte yürüttüğü Gültan Kışanak, Şubat 2010'da BDP'nin eşbaşkanları seçildiler.
Demirtaş’ın 2006 tarihli bir konuşma sırasında sarf ettiği, "Abdullah Öcalan’ın Kürt sorununun çözümünde rolü değerlendirilmeli" sözleri, 2010 yılında aleyhine açılan bir davada 'terör örgütünün propagandasını yapmak' olarak değerlendirildi. Demirtaş bu suçlamayla 10 ay hapis cezasına çarptırıldı. Ancak hükmün açıklanması geri bırakılarak, beş yıl boyunca denetimli serbestlik tedbirine tabi tutulması kararlaştırıldı.
"KCK buysa genel başkanı benim" sözü akıllardan çıkmadı
DTP’nin kapatılmasından birkaç ay sonra PKK’nın şehir yapılanması olduğu iddia edilen KCK'ya yönelik operasyonlar başladı. BDP’nin bazı il ve ilçelerdeki yöneticileri, üyeleri ve belediye başkanları tutuklandı. Demirtaş bu dönemde söylemlerini daha da sertleştirdi. Yıl sonunda operasyonların en yoğun yaşandığı dönemde söylediği "KCK buysa genel başkanı benim" sözü akıllardan çıkmadı.
Polis müdahalesiyle sonuçlanan birçok eyleme Demirtaş, diğer milletvekilleriyle beraber ön saflarda katıldı. KCK operasyonlarına karşı partinin o dönem en çok ses getiren eylemlerinden biri de 'sivil itaatsizlik' olarak öne çıktı. Demirtaş, BDP’nin sivil itaatsizlik çağrısını, "Hükümetin bu sorunu çözeceği yok. Bu devasa sorun karşısında hiçbir çözüm açıklamayan, taleplerimize karşı kulağını tıkayan bu hükümetin tavrını artık kabul etmiyoruz" sözleriyle yaptı.
Kürt sorununda yeni bir dönemece girdi
Bu süreçte Demirtaş’ın en yoğun şekilde vurguladığı talepler; ana dilde eğitim, siyasi tutukluların serbest bırakılması, askeri ve siyasi operasyonlara son verilmesi ve yüzde 10 seçim barajının kaldırılmasıydı.
Demirtaş, 11 Haziran 2011 tarihli genel seçimde Meclis’e bu defa Hakkari'den milletvekili seçilerek girdi. 2011 seçimleriyle Türkiye, Kürt sorununda yeni bir dönemece girdi. Meclis’te yeni dönem, yemin krizi ile başladı. Tutukluyken milletvekili seçilen bazı isimlerin serbest bırakılmaması üzerine BDP’liler yemin etmedi.
"Öcalan’ın heykelini dikeceğiz"
28 Aralık 2011 günü, Irak sınırındaki Uludere’den kaçak mal getirmek üzere yola çıkan 34 köylü, onları PKK’lı sanan Türk Silahlı Kuvvetleri’nin bombardımanı sonucu hayatını kaybetti. Demirtaş bu süreçte Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve Türk Silahlı Kuvvetleri’ne yönelik çok sert eleştirilerde bulundu. Aynı günlerde PKK’nın cezaevindeki lideri Abdullah Öcalan’ın avukatları ile görüşmesi gündeme geldi. PKK ve KCK’lı tutuklular da ana dilde eğitim ve savunma taleplerinin karşılanmasını sağlamak için cezaevlerinde 68 gün sürecek açlık grevlerine başladı. Demirtaş’ın bu dönemde söylediği "Öcalan’ın heykelini dikeceğiz" cümlesi büyük tartışma yarattı. Demirtaş, KCK üyesi oldukları iddiasıyla haklarında iddianame hazırlanan dört milletvekilinden biri oldu.
Çözüm süreci
Hükümet 2012 sonunda 'Çözüm Süreci' çerçevesinde Öcalan ile görüşmelere başladı. Avukatlara görüşme izni verilmeyen Öcalan'ı, Ocak 2013’ten itibaren BDP'li heyetlerin ziyaret etmesine izin verildi. Demirtaş bir süre bu heyetler içinde yer aldı. İmralı’dan aldığı mesajları Kandil’deki PKK yönetimine taşıdı.
Selahattin Demirtaş, BDP içinde Türkiyelileşme projesi olarak doğan Halkların Demokratik Partisi'nin (HDP) 22 Haziran 2014'te yapılan olağanüstü kongresinde Figen Yüksekdağ ile birlikte eş başkanlığa seçildi. HDP Eş Başkanı Demirtaş evli ve iki kız çocuk babası.
Kaynak: Al Jazeera