09.02.2015 - 02:30 | Son Güncellenme:
ASU MARO
1920’li yıllar, Bursa. Altı yaşlarında bir kız çocuğu, annesiyle birlikte düğünlerde şarkı söylüyor... Ama ne ses, bülbül gibi şakıyor adeta.
Bir gece ne oluyorsa oluyor, o tek başına şarkılar söyleyip bütün gözleri üzerinde topladıkça annesinin içine fenalık basıyor. Nazar duaları okuyup duruyor Zehra Hanım. Sabah uyandıklarında küçük kızın kekeme olduğunu görüyorlar... Hayatının ilk dönüm noktası bu. O günden sonra kendini en rahat şarkı söyleyerek ifade edecek. O bülbül ses 75 yıl susmayacak. Cumhuriyet’in en esaslı sesi, en parlak divası olacak. Aslında süslü sıfatlara da gerek yok; Müzeyyen Senar olacak.
Kozalar arasında dünyaya geldi
Kayıtlara doğum günü 16 Temmuz 1918 olarak geçen Müzeyyen Senar, adı Cerrah Mehmet’e çıkan şifacı Mehmet bey (soyadı kanunuyla Dombayoğlu) ile Zehra Hanım’ın üçüncü çocuğu olarak Bursa Keles’te açtı gözlerini dünyaya. İpekböceği yetiştiren annesi Zehra Hanım, kozalar arasında, bahçede kendi kendine doğurdu onu.
Maddi sıkıntılar nedeniyle ilk iki çocuğunu büyütmesi için kız kardeşine vermişti, çok düşkündü küçük kızına. Onu güzel sesiyle şarkılar söyleyerek büyütüyor, böylece kulağına ilk notaları fısıldıyordu. Kulak da kulaktı ama. Bir şarkıyı makamına uygun söylemesi için bir defa duyması yeterliydi.
Kekeme olarak uyandığı o meşhur sabahtan sonra belli oldu yazgısı. ‘Cumhuriyet’in Divası Müzeyyen Senar’ kitabını yazan Radi Dikici’ye o günü “Sanki tanrı bana başka bir şey vermek için kekeme olmamı istemişti. Çünkü konuşamayınca şarkı söylemeye mecbur kalıyordum” diye anlatıyordu.
Yıl 1929’du, babasının çapkınlıklarına dayanamayıp İstanbul’a kız kardeşine giden annesinden ayrı düştüğünde. Sonunda dayanamadı, o da kaçıp yol iz bilmediği İstanbul’a, annesini buldu. Geldi İstanbul yılları...
19. Mekteb-i Fakir’de okurken Üsküdar Musiki Cemiyeti’ne yazıldı. 1932’nin baharında, hocaları elinden tutup İstanbul Radyosu’na götürdüler onu. İlk canlı yayını her perşembe yarım saatlik programlar izledi. Yıl 1933’tü, Belvü Gazinosu’nda sahneye adımını attığında. Yaşı da 15 ama büyütüp 18 yapmışlardı. Eniştesi bütün kararları veriyor, bütün parasına da el koyuyordu. Bir tek kararı kendisi vermişti: Sahneyi tek başına çıkma şartıyla kabul etmiş, böylece gazinolarda solistik müessesesini başlatmıştı küçük yaşında.
Gelinlik giyemedi
Üç kez evlendi, hiç gelinlik giymedi Müzeyyen Senar. İlk eşi, Eskişehir turnesinde tanıştığı Porsuk Otel’in sahibi Ali Senar’dı. 1935 yılında evlendiler. Ancak ailenin ‘sosyal statüsüne’ uygun bulunmadığı için istenmeyen gelin ilan edildi, ailesinin desteğini kaybeden Ali Bey de işsiz kaldı. Evi geçindirme görevi Müzeyyen Senar’ın omuzlarındaydı. 19’unda ilk çocuğu Ergun’a altı aylık hamileyken bile...
Kavga gürültü eksik olmuyordu evlerinde. En şiddetlilerinden birini, 1937’da Müzeyen Senar ilk kez Dolmabahçe Sarayı’nda Atatürk’ün huzurunda şarkı söyledikten sonra, kıskançlık sebebiyle ettiler. Zaten bu kıskançlık çalışmalarına da engeldi. Halbuki dönemin önemli bestecileri; Selahattin Pınar’lar, Saadettin Kaynak’lar, Yesari Asım Arsoy’lar hep yeni eserlerini ilk önce Müzeyyen Senar’la çalışmak istiyorlardı.
1938 yılında açılan Ankara Radyosu’nun sanatçısı olarak Başkent’e taşınan Müzeyyen Senar’ın yanında ne kocası vardı, ne de oğlu. Radyo, onun için ikinci bir okul oldu. Yanına aldırdığı oğlu ve annesiyle bir hayat kurmuştu. Ali Senar’ı bir daha hiç görmeyecek, ancak hayatı boyunca onun soyadını taşıyacaktı.
Sahne hayatı evliliğini bitirdi
İkinci eşi, Galatasaraylı futbolcu Ercüment Işıl oldu. Müzeyyen Senar yine kayınvalidesinin istemediği gelindi. “Oğullarının bir şarkıcı parçasıyla işi olamayacağını” söylemişti aile. Üstelik dul ve çocuklu bir kadınla! Ancak Ecüment Işıl ile Müzeyyen Senar uzun bir nişanlılıktan sonra 1943’te evlendiler.
Bu süreçte Kristal Gazinosu’nun teklifini kabul etmiş, İstanbul sahnelerinde Müzeyyen Senar fırtınası yeniden esmeye başlamıştı bile. Artık bütün bestecilerin eserleri ilk onun sesinden duyuluyor, programında söylediği bir şarkı anında dillere dolanıyor ve kısa zamanda plak oluyordu. ‘Leyla ile Mecnun’, ‘Selahaddini Eyyubi ve Boz Aslan’, ‘Binbirinci Gece’, ‘Harunürreşid’in Gözdesi’ gibi filmler de Senar’ın sesinden şarkılarıyla ünleniyor. ‘Kerem ile Aslı’ filminin başrolünde ise Müzeyyen Senar Işıl adıyla boy gösteriyordu.
İkinci hamileliğini de sahnelerde geçiren çiçeği burnunda gelin, 1945 yılının 14 Temmuz’unda, annesinin birinci ölüm yıldönümünde oğlu Ömer’i kucağına aldı. İlk kez aynı yıl Novotni Gazinosu’nda söylediği ve bütün Türkiye’ye tanıttığı Muğla zeybeği ‘Feraye’ ise 1 Şubat 1947’de doğuracağı kızına isim olacaktı. Ancak gece geç saatlere kadar süren programlarla evlilik birlikte gitmiyordu.
Çocukları için aşkından vazgeçti
1951 yılında Müzeyyen Senar bu kez üç çocuklu bir duldu. Ve ufukta hayatında aşık olduğu tek erkek vardı: 8 Mart 1953’te evlenip iki sene sonra çocuklarını bırakıp beraber Beyrut’a gidemediği için gözyaşları içinde ayrılacağı Suudi Arabistan sefiri Tevfik Hamza Bey. Hayatında ilk kez hayatın yükünü hafifletecek bir eş, başını yaslayacağı bir omuz bulmuştu ama olmadı... Dostlukları. Tevfik Hamza Bey’in 1985’teki ölümüne kadar mektuplarla sürdü.
Müzeyyen Senar ise artık yalnızdı. Daha doğrusu dinleyenleri, sevenleriyle baş başa... “Ben on bin kadının yaşamını yaşamıma sığdırmış bir kadınım” diyordu 1978 yılında: “Dopdolu, harika bir ömür geçirdim.”
Birçok sanatçıya ablalık yaptı
Gazino çalışmaları, plak kayıtları, Anadolu turneleri, Amerika konserleri arasında geçti yıllar. Başta Zeki Müren olmak üzere birçok ses sanatçısının elinden tutu, desteğini, tecrübelerini, ‘ablalığını’ ihtiyacı olandan esirgemedi. Dobralığıyla, aklından geçeni söylemesiyle nam saldı.
1983’e kadar gazino programlarını sürdürdü. Sonrası daha çok özel gecelerde verilen konserler oldu. En büyük keyiflerinden biri denizdi. Perihan Altıdağ’ların, Hamiyet Yüceses’lerin, Safiye Ayla’ların ağırlandığı teknesinde sazlı sözlü günler geçirdi. 1996’da İzmir’e taşındı.
1998’de Sezen Aksu’dan Ajda Pekkan’a, Tarkan’dan Nilüfer’e birbirinden ünlü sanatçıların Müzetten Senar’la düet yaptığı ‘Müzeyyen Senar ile Bir Ömre Bedel’ albümü yayınlandı.
2006’da son kez sahneye çıktı
10 Haziran 2004’te Harbiye Açıkhava Tiyatrosu’nda dev bir konserle 72. sanat yılını kutladı, Müzeyyen namı diğer ‘Çınar’.
2006’da ise artık hiçbir programa katılmayacağını, sahneye çıkmayacağını açıkladı. “88 yaşındayım” diyordu: “Türkiye’de kimse bu kadar uzun süre şarkı söylememiştir. Tekliflere bir dur demek istiyorum.”
O bitmek bilmeyen şarkı söyleme tutkusu ve insanları kıramayan yapısıyla bu kararını uygulayamayacaktı belki. Sağlığı izin verseydi... 5 Eylül 2006’da Sepetçiler Kasrı’nda son kez seyircisiyle buluşan Müzeyyen Senar, tam 20 gün sonra bir pıhtının beyin damarını tıkamasıyla felç geçirerek hastaneye kaldırıldı. Gene de uzun bir tedaviden sonra 90. yaşını sevenleriyle kutlayabilmiş, o gün bugündür hayatını Bodrum’da kızıyla sürdürebilmişti.
Zaman zaman haberlerini alıyor, umudumuzu kaybetmiyorduk.
2008’de kızından gelen sesini kaybettiği açıklamasıyla bile... Zaten Feraye de “Artık yürüyemeyeceğini söyledik” demişti: “Ama şarkı söyleyemeyeceğini bilmiyor.”
Biz de bilmiyorduk aslında. Şimdi biliyoruz. Kimse Müzeyyen Hanım gibi elmayı çat diye ortadan bölemeyecek, o efe duruşuyla rakı bardağını başının üstünde çevirip “Ben doldurur ben içerim, günah benim, kime ne?” diye kafa tutamayacak, ‘Haydar Haydar’ı bir daha kimse öyle gümbür gümbür söyleyemeyecek...
Şarkılar hep onu söyleyecek
Türk sanat müziğinin efsane ismi Müzeyyen Senar (97) zatürre teşhisiyle tedavi gördüğü Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’nde dün sabah saat 07.30 sıralarında hayata gözlerini yumdu. Yaşlılığa bağlı hastalıklarının 24 saat tıbbi kontrol altına tutulabilmesi amacıyla kızı Feraye Işıl tarafından Urla ilçesindeki yaşlı bakımevine yerleştirilen Senar, 15 Ocak’ta Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’ne kaldırılmış ve burada 13 gün süreyle tedavi görmüştü. Senar, sağlık durumundaki bozulma nedeniyle ise 2 Şubat’ta tekrar Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’ne kaldırılmıştı. Tedavi süresince kısmi felç nedeniyle uzun süredir yürüyemeyen ve konuşamayan Senar’ın vefat haberini ise hastanede annelerinin ölümü sırasında yanında bulunan kızı Feraye Işıl’la oğlu Ömer Işıl verdi.
Annesini kaybettikten sonra basın mensuplarına açıklama yapan Feraye Işıl, “Çok üzgünüz. İstanbul’da son yolculuğuna uğurlayacağız” dedi. (ABDULLAH MALKOÇ - MELİS GÜVENÇ)
CENAZE TÖRENİ YARIN İSTANBUL’DA
Türk Hava Yolları’na ait uçakla dün saat 13.50’de İzmir’den İstanbul’a getirilen Müzeyyen Senar’ın cenazesi yakınları tarafından teslim alındı. Senar’ın cenazesi salı günü öğle namazının ardından Bebek Cami’sinde kılınacak cenaze namazından sonra Zincirlikuyu Mezarlığı’na defnedilecek. (DHA)
Huysuz ve tatlı kadın
Senar’ın ölümü Türkiye’yi yasa boğdu. Sanat camiası üzüntüsünü Twitter’dan duyurdu...
Senar’ın hayatını kaybetmesi Türkiye’yi yasa boğdu. 7’den 70’e her yaştan kişi sosyal medyadan Müzeyyen Senar için duygularını dile getirmesiyle sanatçı Twitter’da Trend Topic listesinde birinci sıraya yerleşti. Senar’ın acı haberini alan sanatçılar da ustalarını kaybetmenin acısını sosyal medya hesaplarından takipçileriyle paylaştı. İş için bir haftadır İngiltere’de olan Tarkan, Senar’ın cenazesi sebebeiyle seyahatini kısa keserek bugün İstanbul’a dönüyor. Sanat camiası Senar için şunları söyledi:
Ajda Pekkan: Bazı insanlar hiç ölmeyeceklermiş gibi düşünür, öyle hissederiz. Yakışmaz o insanlara ölüm. Yaşı kaç olursa olsun o hep olmalıdır. Çünkü o insanlar yaşarken ölümsüzlüklerini ilan etmişlerdir zaten. İşte o ölümsüzlerden biri Müzeyyen Senar. İçim titriyor...
Bülent Ersoy: Gramofonlardaki taş plakların o hışırtılı aktarımlarında dahi ruhları dinlendiren deruni o ilahi ses ve yorum; anam, ablam, ustam beni öksüz bıraktı gitti. Ben yaşıyor muyum ki konuşayım... Bugün Türk musikisi sustu.
İbrahim Tatlıses: Gelir mi bir daha sizler gibi sesler ve öğretmenler? Pırıl pırıl kadife sesli Zeki Müren, yorumu taklit edilemeyen bir yorumcu Müzeyyen Senar. Müzeyyen Ablam güle güle...
Göksel Arsoy: O bir abide, o bir ekol, değişik okuma stiliyle tüm sanatçıların taklit etmeye çalıştığı erişilmez bir sanatçıydı. Onunla ilgili o tarihlerde anlatılan bir hatıra; Tepebaşı gazinosunda solist olarak çalışırken her gece gazino ağzına kadar dolu. Bir gece, iki mafya grubu arasında silahlar çekiliyor, müthiş bir kavga çıkıyor. Seyirciler ve sahnedeki müzisyenler de Müzeyyen’i bırakıp kaçıyorlar. Müzeyyen sahnenin önüne gelip kavga eden mafyaya ‘Siz adam mısınız, siz delikanlı mısınız, siz de şeref var mı, sanatçıya saygınız var mı? Hepiniz defolun’ diyor. İşte Müzeyyen bu kadar yürekli sanatçıydı.
Nükhet Duru: Gerçek bir abideydi. Ne mutlu tanıdım, yanında oturdum nasihatlerini dinledim.
Türkan Şoray: Bir Müzeyyen Senar kolay gelmez bir daha...
Ahmet Ümit: ‘Aşk gibi, sevda gibi, huysuz ve tatlı kadın’ dünyamızı güzelleştiren Senar, nur içinde uyu.
Bengü: Mekanın cennet olsun efsane kadın.
Birsen Tezer: Sanatçı özümüzle temasımızı sağlayan büyücülerdir. Hiç ölmezler.
Gülben Ergen: Yerin dolmayacak, sesin, üslubun peşinden nice yorumcular getirecek ama sen hep başka kalacaksın.
Mahsun Kırmızıgül: Türk sanat müziğinin en büyüğü, ustaların ustası, büyük sanatçı...
Attila Özdemiroğlu: Müziğimizi bozmadan geleceğe aktardı. Binlerce teşekkür adı gibi müzeyyen kadın.
Sabahat Akkiraz: Sahnedeki edası, coşkusu ve ustalığıyla hepimizin gönlünün sultanı sustu.
Ayşegül Aldinç: Gerçek anlamda bir Diva’ydı.