27.12.2022 - 07:00 | Son Güncellenme:
Aydın Hasan - Cumhuriyet’e giden yolda en önemli adımlardan biri 103 yıl önce bugün 27 Aralık 1919’da Mustafa Kemal Paşa’nın Ankara’ya gelişi ile atıldı. İşgal kabusunun yaşandığı o umutsuz günlerde Ankara halkı tarafından coşku içinde karşılanmasını hiç unutmayan Atatürk, “Vatandaşlarım, ne şu, ne bu kuvvet bizi kurtarabilir; bizi sizin gibi fedakar ve cesur halkımız kurtaracaktır” diyerek kurtuluş savaşının fitilini Ankara’dan ateşledi.
Atatürk ile birlikte Samsun’a çıkan kurmay heyeti içinde yer alan Hüsrev Gerede, günlüğünün 27 Aralık 1919 tarihli bölümünde, Ankara’ya gelişlerini şöyle anlatır:
“Saat 14.00’te Ankara’ya girdik. Tepelerden Ankara, Yıldırım Beyazıt-Timurlenk savaşını anımsatan kara taşlı kalesi, renksiz soluk köy görüntüsüyle harap bir kasaba izlenimi uyandırıyor. Fakat Sivas’tan güzel. Çevresi bağlık. Çok sayıda köşk de var. Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşlarını karşılamak için tüm Ankaralılar sokaklara dökülmüşler. Okullar, halk, silahlarla donanmış seymenler sancaklarını açmış. Çifte nara çalan Rüfai dervişleri bile karşılama törenine katıldılar.”
‘Ufuklar ağardı’
Naşit Hakkı Uluğ’un “Hemşehrimiz Atatürk” kitabında, Mustafa Kemal’in Ankara’ya gelişinde karşılanışıyla ilgili olarak şu ifadelere yer verilir:
“Seymen, gerçekten kızıl kıyamet günü, Kızılyokuş’a dizilmiş, Mustafa Kemal’i bekliyordu. Biraz sonra Dikmen yolundan gelen küçük kafile seçilmeye başladı. Yokuşun başında eskimiş bir otomobilden inen bir çift gök rengi göz ile karşı karşıya gelenler, bu gözlerin derinliğine girenler, gönüllerdeki güman, bulut ne varsa dağıldığını ve ufakların ağardığını hissetmişlerdi. Yassı boz bir kalpağın altında zayıf bir yüz, kaç ay, kaç yıl ve yıllar, milleti uğurunda rahat nedir görmemiş, cepheden cepheye koşarak çelikleşmiş bir iradenin ta kendisi, altında altın saçlı Mustafa Kemal, büyük bir tevazu içinde karşılayıcılarını selamlıyor; onlara gönlünü veriyor, gönüllerine giriyordu.”
Yürüyüşü reisceydi
“Üzerlerinde boz ve kemerli bir palto vardı, sivil bir avcı elbisesi giyinmişti. Fakat yürüyüşü komutanca, reisce idi. Yanında Rauf Orbay ve Heyet-i Temsiliye arkadaşları yürüyordu. Kendisini daha ilerden karşılayan Ali Fuat Paşa, Komutan Mahmut Bey, Kurmay Başkanı Ömer Halis Bey, Müftü Rifat Börekçi ve Vali Vekili Yahya Galip Beyler diğer Ankara temsilcileri de onları takip ediyorlardı. Bugünkü Hürriyet Meydanı’nda (Kızılay Meydanı) bomboş Yenişehir tarlalarının arasından geçerek, şehre yönelmişlerdi. Namazgâh denen (bugünkü Türk Hava Kurumu’nun bulunduğu kavşaktaki) sırtın önüne gelmişlerdi. Burada İstasyon’a sapmışlardı; alayın doğruca Ulus Meydanı’na yürümeyip istasyon önünden yukarı çıkması pek manidardı. İstasyon’daki İngiliz müfrezesinin mensupları, kurtarıcılarına göğüslerini siper eden binlerce silahlı halkın nereden çıktığını; şaşkın, bön bön bakınıyorlardı. Başta Ankara Sultani’sinin öğrencileri olmak üzere mektepliler öğretmenleri ile birlikte, esnaf teşekkülleri de topluca karşıcı çıkmışlardı. Mustafa Kemal, sık sık hatırlayacağı bugünü hiç unutmayacak daima: ‘Bu asil hareketi hiçbir zaman unutmadım ve unutmayacağım’ diye Ankaralı hemşehrilerini övecekti. Mustafa Kemal, Vilayet’te kendisini karşılayan halka şu sözlerde veda etmişti: ‘Vatandaşlarım, ne şu, ne bu kuvvet bizi kurtarabilir; bizi sizin gibi fedakar ve cesur halkımız kurtaracaktır.”
4 yılda yeni devlet doğdu
Mustafa Kemal, Ankara’da ilk önce Keçiören’deki Ziraat Mektebi’nde karargâhını kurdu. Ardından İstasyon binası ve sonrasında Çankaya’daki bağ evinde. Milli mücadele, 23 Nisan 1920’de Meclis’in Ankara’da açılmasıyla farklı bir evreye geçti. Ankara halkı, milli mücadelenin zorlu günlerinde, evladına kol kanat geren bir ana gibi vatanın kurtarıcısına sahip çıktı. 30 Ağustos 1922’de Büyük Zafer, Dumlupınar’da kazanıldı. Lozan Antlaşması’nın ardından 13 Ekim 1923’te Ankara başkent ilan edildi. Mustafa Kemal’in bir kış günü geldiği Ankara’da daha dört yıl geçmeden yeni bir devlet doğdu. Anadolu bozkırından mazlum milletlere kılavuz olacak bir ışık yükseldi.