09.05.2015 - 02:30 | Son Güncellenme:
Asu Maro
Bir elmanın iki yarısı gibiydi; Zeki Alasya ile Metin Akpınar. İki iyi oyuncu, iki komedi ustası, iki ortak, iki dost... Sahnede, perdede hep beraber. İsimleri ayrı anılmazdı hiç, kendilerinin ‘Zeki Alaskapınar’ diye espri üretecekleri kadar bütünleşmiş durumdaydılar.Akpınar’a göre adeta olağanüstü bir güç tarafından kaderleri bir yazılmıştı. Zeki Alasya Şehzadebaşılı, Metin Akpınar Aksaraylı, aile yapıları benzer, beslendikleri kaynaklar aynı... İkisinin babası da İbrahim Etem Ulagay Kimya Evi’nde çalışmış... Alasya 18 Nisan 1943’te İstanbul’da, aslen Kıbrıslı bir ailede dünyaya gelmişti. Altı kardeştiler; üç abisi, iki kız kardeşi vardı.
Oyunculuk yoktu, çocukluk hayallerinde. Tesadüfler, biraz da babasını kaybettikten sonra girdikleri ekonomik çıkmaz belirledi yolunu. 1960 ihtilalinden sonra Milli Türk Talebe Birliği’nde (MTTB) amatör tiyatro yapmaya başladı. 1964’te de en kolay para kazanacağı işin tiyatro oyunculuğu olduğuna karar verip Arena Tiyatrosu’nda Yıldırım Önal’ın yanında profesyonel oldu. Bu arada, 1960’ta MTTB’de Müsahipzade Celal’in “Mum Söndü”sünü oynarken Metin Akpınar’la tanışmıştı.
Ulvi Uraz’da buluşma
1965’te iki arkadaş bu kez Ulvi Uraz Tiyatrosu çatısı altında bir araya geldiler, geliş o geliş. Türk tiyatro ve sinema tarihinin en unutulmaz ikililerinden biri doğuyordu. Uraz’dan sonra GenAr Tiyatrosu’nda çalışıp müthiş zarar ettiler. Eksi 15 derecelerde çileli bir Anadolu turnesinin ardından tövbe ettiler, kendi tiyatrolarını kurana kadar başka yerde çalışmaya... Bir süre Zeki Alasya’nın oyup boyadığı tahta kaşıkları satarak geçindiler. Bir gün Tünel’de yürürken Haldun Taner’le karşılaştılar. Kabare Tiyatrosu yapmak istediğinden söz etti iki kafadara. 1967’nin 1 Eylül’ünde Türk tiyatrosunun en renkli sayfalarından biri açılmış; politik ve toplumsal taşlamada çığır açan Devekuşu Kabare doğmuştu. Oyunlar seyirci rekorları kırıyordu, şan şöhret alıp yürümüştü, Zeki Alasya’nın aklı ise Boğaziçi Mithat Alam Film Merkezi’nde katıldığı söyleşide itiraf ettiği gibi sinemadaydı. 1972, Halit Akçatepe aldı Ertem Eğilmez’e götürdü onu. Ve “Sev Kardeşim” ile açıldı beyaz perde... 72 yıllık hayatının sonuna kadar kapanmamak üzere. .
Akpınar da ikna oldu
Bir süre Metin Akpınar’sız oynadı, ‘deneme’ diye adlandırdığı filmlerde. Kardeşleriyle Fatih Sultan Mehmetçilik oynadığı günlerin özlemiyle tarihi filmlerde oynamak istedi, Ertem Eğilmez de son Tarkan ve Karaoğlan filmlerinde oynattı onu. Sonunda Metin Akpınar da ikna oldu ve sinemada da birleşti yolları. “Salak Milyoner”, “Köyden İndim Şehire”, “Mavi Boncuk”, “Nereye Bakıyor Bu Adamlar”… Sinema seyircisi de bayılmıştı bu ikiliye. Bir ara da tamamı alaylı bir ekip olarak Ertem Eğilmez’in evinde buluşup kendi kendilerinin okulu olmaya, yönetmenlerden ders alıp kitaplar tercüme edip senaryo çalışmaya başladılar. Birçok filmin senaryosunda da Zeki Alasya ismini görecektik artık. 1977’den sonra da kamera arkasına geçti, o günden sonra oynadıkları filmlerin çoğunu kendisi yönetti. Zaten gözünün ve gönlünün hiçbir zaman oyunculukta olmadığını söyleyecekti yıllar sonra. Tam da bu sebepten, tiyatroda rol dağıtımını yaparken bütün büyük ve parlak rolleri bile isteyerek Metin Akpınar’a veriyordu. Yazmak, yönetmek, dekor yapmak daha çok sevdiği işlerdi. Bu sırada, Devekuşu Kabare’den Haldun Taner ayrılmış, yeni bir dönem başlamıştı. “Beyoğlu Beyoğlu”ların, “Yasaklar”ın, “Aşkolsun”ların çıkacağı ikinci yarı. O da bir on yıl sürdü, sinema filmleriyle beraber ve ‘90’ların başında televizyonda yayınlanan “Zeki Metince” dizisinden sonra iki ortağın yolları ayrıldı.
“Barışma” filmleri
Alasya bazılarını kendi yönettiği televizyon dizilerinde oynamaya, senaryolar yazmaya, öğrenciler yetiştirmeye devam etti. “Yabancı Damat”, “Hastane”, “Dedem Gofret ve Ben”, en son “Küçük Ağa” sevilen dizilerinden bazılarıydı. Sinemaya ise uzun bir ara verdikten sonra “Güle Güle” ile döndü. Bu Metin Akpınar’la da 13 yıl aradan sonra ‘barışma’ filmleriydi. Akpınar’a göre hiç ayrılmamışlardı ama birbirlerine yönelik eleştirilerini okuyorduk basından. Akpınar en çok parasını iyi idare edemediği için kızıyordu ortağına. Kendisinin de kabul ettiği gibi bu arı gibi çalışkan ve çok alanda yetenekli sanatçının hayatı hep borçla geçti. Paraya kıymet vermedi çünkü. Ölüm haberiyle birlikte bir cümlesi düştü bütün internet sitelerine: “İyi oyuncu olmak değil, iyi insan olmak önemli.” Öğrencilerine öğüdüydü bu. İlk eşi Oya Alasya’dan olan müzisyen kızı Zeynep Alasya da en çok insanlığı öğrendiğini söylüyordu babasından. Oya Hanım’dan ayrıldıktan sonra Deve Kuşu Kabare’de de birlikte oynadığı Sema Yunak ile uzun bir beraberliği olmuş, 2008’de de kızının arkadaşı olan Jülide Atak ile evlenmişti.
“Balım”la son
Evinin bir odasına oyuncak trenlerden, maket evlerden, ağaçlıklı yollardan, yemyeşil bir hayal ülkesi kurmuş, yazacağı kitapları planlıyordu. Mart ayında perde açan “Balım” müzikaliyle son kez buluştu seyircisiyle. Çekilmeyi bekleyen senaryoları vardı daha... Hepsi yarım kaldı. Koca bir miras kaldı ama. Ve oyunlarıyla büyüyen kuşaklar... “Bu ülkede böyle müzikaller, böyle hiciv mi yapılıyormuş bir zamanlar?” diye hayretle izlenen oyunlardı Devekuşu Kabare’ninkiler. Neyse ki kayıtları var da, bir nesil kopup kopup yapıştırılan kasetlerden ezberledi “Beyoğlu Beyoğlu”nu, “Yasaklar”ı, “Aşkolsun”u, ardından gelenler vcd’lerden, şimdikiler internetten... Zeki Alasya ile Metin Akpınar’ın bir gün yeniden birleşip sahneye çıkmasını, onları bir de dünya gözüyle izlemeyi hayal ederek... Hayal artık asla gerçekleşemeyecek... Akpınar “Canım gitti, yarım gitti” diye gözyaşı döküyor şimdi yaşam ortağının ardından. “Bir devir kapandı” sık kullanılan bir cümle ya, bu sefer bir devir gerçekten kapandı.
‘Yarım gitti canım gitti’
Alasya’nın ölüm haberi sanat camiasını da yasa boğdu. Alasya’nın ardından sanatçı dostları şunları söyledi:
- Metin Akpınar: Zeki Alasya benim yarımdı. Yarım gitti, canım gitti. Maalesef karaciğerde bir olumsuzluk oluşmuştu. Çok geç fark edilmişti, yapacak bir şey yoktu. 15 gündür çok kötü bir tablo vardı. Bugün de kendisinin çok sevdiği mücendra pilavını yapmıştım. Onu götürecektim ama vefat haberini aldım. Kader bizi adeta birleştirmişti. Babalarımız aynı firmada çalışırlardı. Annelerimiz vefat ettiğinde imamları bile aynıydı. Bu yazgı bizi birleştirdi ve ölüme kadar da ayrılmadık. Ayrılık dedikoduları saçmasapan dedikodulardı. İşte şimdi ayrıldık, bazıları kına yakabilir.
- Nilgün Belgün: O kadar kötüyüm ki anlatamam. Hastanede olduğundan bile haberim yoktu. Benim için Zeki Alasya çok önemliydi. Kendisi ilk patronumdu. Ev ocağımdı, mihenk taşımdı. Hayatımdaki hep ilklerimdi. İlk hocamdı. Şu an inanamıyorum.
- Kadir İnanır: Her şeyden önce iyi insan oluşuyla tanınacak. Sanatçılığı tartışılmaz. Zeki Alasya’yla yönetmenlik yaptığı dönemde çok yakınlaştım. Son olarak bir müzikalde oynuyordu. Rengi soluktu, ben de bir şey söylememiştim. O zaman yeni film çekme teklifinde bulundum. Zeki de, ‘Çektiğimiz filmi oynatmıyorlar, yenisini nasıl oynatacaklar?’ demişti. Bütün Türkiye kaybettik.
“Örnek bir insandı”
- Hülya Koçyiğit: Büyük aktör, yönetmenliği ve eğitimciliği bir yana insan olarak büyük örnekti. Kadir İnanır’la paylaştığımız ‘Dikenli Yol’ filminin yönetmenliğini yapmıştı. Hassas bir insandı. Meslek ve ülke durumlarında hassas düşünürdü. Ülke meselelerine çok kafa yorardı. Konuşmak çok zor. Bu vedaya inanamadım. Meslek hayatında kırgınlıkları olduğunu biliyordum. Ülkeyle ilgili konularda zaman zaman isyanları oldu. Bütün zerafetiyle ve şirinliğiyle yüzünde tatlı tebessüm vardı. Bundan sonraki nesiller onun filmlerini izleyerek büyüyecekler. Vermek istediği umut hep devam edecek.
- Cem Yılmaz: Ustamız Zeki Alasya’ya Allah rahmet eylesin. Başımız sağ olsun. Eserleriyle çok yaşasın.
- Çağla Şıkel: 7’den 70’e herkesin sevdiği isimdi. Çocukluğumuzdan birini kaybettik. ‘Cennet Mahallesi’ dizisinde 119 bölüm birlikte çalıştığım için çok şanslıyım. Herkesten fazla canım yandı. Hem hocamız, hem arkadaşımız olurdu. Bizimle çocuk olurdu. Bize ve bana kattıkları çok şey var.
- Türkan Şoray: Çok üzgünüm. Zeki Alasya çok uzun yıllardan bu yana sinemamızın unutulmaz karakterlerinden biriydi. Sıcacıktı, dosttu, güzel insandı. O da unutulmazların, gökyüzünde yıldızların arasında yerini aldı.
- Nevra Serezli: En ufak bir tartışmamız olmadı. Çok rol aldık beraber. Her zaman bana çok destek oldu. Oyunculuğu ve insanlığıyla apayrı bir insandı. İnsanlığı ve insanları severdi. Çok yetenekli ve zeki bir insandı. Beni güldürmeyi çok severdi. Seyircinin hiçbir zaman anlamayacağı, sadece benim anlayabileceğim komiklikler yapardı sahnede.
- Cüneyt Arkın: İnanamadım, imkânsız. Türkiye’de ölmeyecek insanlardan biriydi. Sonsuza kadar yaşayacak, yaşaması gereken insanlardan biriydi. Yüreğim yandı, içim cız etti. Bir şaka gibi, kamera şakası gibi geldi.
- Müjdat Gezen: Her şey çok olumsuzdu ama kardeşimi kaybettim. Uzun yıllar çalışmıştık. Çok başka insandı.