08.04.2011 - 18:01 | Son Güncellenme:
İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesindeki duruşmada konuşan Balbay, sanıklardan İbrahim Şahin ve Fatma Cengiz’in savunmasına atıfta bulunarak, mahkemenin, son 15 gün içinde sözde örgütün silahlı kanadını oluşturduğu iddia edilen bölümünü netleştirmeye çalıştığını söyledi.
Savcı Nihat Taşkın’ın, sanık Cengiz’e "Kendisinin akıl sağlığı konusunda muayene talebi olacak mı?" dediğini anımsatan Balbay, büyük bir suikast çetesi gibi ortaya atılan iddiaların bu duruma geldiğini belirterek, "Bu iddianameyi yazanlara da sormak isterim. Akıl dengelerini kontrol ettirmek isterler mi acaba?" dedi.
Heyetin yönelttiği soruların yüzde 80’inin iddianamenin dışında olduğunu, 4 yıldan beri, değil, ortada bir terör örgütünün izi, "Ben üyesiyim" diyenin bile olmadığını ifade eden Balbay, "Yola çıktım, gittim gittim, artık tabela yok. Bu davanın yönü belli değil. Eğer burada bir terör örgütü ortaya çıkarılırsa ilk yazan ben olacağım" diye konuştu.
Türkiye’de basın özgürlüğüyle ilgili tartışmaların yaşandığını ifade eden Balbay, gazeteci olarak arşivi ve çevresinin bu davada suç unsuru haline getirildiğini savundu. Balbay, Türkiye’nin basın özgürlüğünde 178 ülke arasında 138. sırada olmasında mahkemenin de rolü olduğunu ileri sürdü.
-CEZAEVİNDE 3 KİTAP-
Cezaevinde birinci yılını okumaya, ikinci yılını da yazmaya ayırdığını, üçüncü kitabını da bitirdiğini belirten Balbay, cezaevinde ilk 1,5 ay ve son 45 gündür yalnız kaldığını söyledi.
Cezaevi koşullarını eleştiren Balbay, "Hücrede iki elimi yana açıp biraz esnettiğimde duvarlara değiyor. Televizyonu, 3 metre uzağa koymak için kapının girişine yerleştirdim. 35. tamirci de geldi. 24 saat gözlendiğim kameranın yerini, kapı açılınca biraz görüntü kapandığı için değiştirecekler. Yeniden kazacaklar" diye konuştu.
Tutukluluğun artık cezaya dönüştüğünü belirten Balbay, "Bizi artık, tutukluluk cezasını ağırlaştırılmış tutukluluk cezasına çevirerek yargılıyorsunuz. Bu iddianameyi yazanlar, bir itirafçı çıkmamasının kahrı içindeler mi? Birilerinin birilerini satmamasının kahrı içindeler mi? Birilerinin birine iftira atmasını istiyorlar. Ama, burada herkes adam çıktı" dedi.
-AĞIRLAŞTIRILMIŞ YARGILAMA- Tutukluluk cezasında mahkemenin de payı olduğunu ifade eden Mustafa Balbay, "Bunun devamı olarak, ağırlaştırılmış yargılamayla karşı karşıyayız.
Ağır ceza mahkemelerinde yılda 3-4 duruşma görülmesine göre hesaplarsak yargılamanın 30. yılındayız. 4 yılda 20 dalga yapıldı. 7 ve 12. dalga arası bu mahkemede görülüyor. Bundan sonra açılanlar da buraya eklenmekte. Daha tutukluların savunması bile alınmadı. Buna da ağır yargılama cezası denir" diye konuştu.
Türkiye’deki diğer cezaevlerinden mektuplar aldığını dile getiren Balbay, "Cezaevleri, devletin taammüden adım adım insan öldürme yeri midir? Tek başınıza sizin sorumluluğunuz olmayabilir, ama bunda yargının da sorumluluğu var" dedi.
-SİLİVRİYE 4 YENİ CEZAEVİ-
Koğuşunda sessizlik olmaması için, yapılan sürekli arabesk yayını açtığını, kendisinin de "Yan komşu arabeski seviyor" diyerek, kitabını okuduğunu belirten Balbay, "İddianameyi yazanlara bir müjdem var. Silivri’ye 4 yeni daha cezaevi yapılıyor. Avrupa’nın en büyük cezaeviydi, şimdi dünyanın en büyük cezaevi olacak" diye konuştu.
Balbay, YGS’deki şifre iddialarına atıfta bulunarak, "Şu ÖSYM’yi de bize mi yıkacaklar diye kuşkuyla bekledim. Böyle bir suç vardır, dense bize mi yıkacaklar?" diye konuştu.
Davanın hala iddia edildiği noktada devam ettiğini, artık mahkemenin yönlendirici olması gerektiğini söyleyen Balbay, "Yargıçlar, aldıkları kararlarla değil, almadıklarından da, yaptıklarından değil, yapmadıklarında da sorumludur. En azından özgürlüğümüzü geri verin" diyerek sözlerini tamamladı.
-TUNCAY ÖZKAN’DAN ŞİİR-
Tutuklu sanıklardan gazeteci yazar Tuncay Özkan da evinde yapılan aramalarda 28 bin kitap bulunduğunu, bir terör örgütünden bu kadar kitap çıkmasının beklenemeyeceğini ifade ederek, ruhsatlı tabancasının savcılık tarafından "Ergenekon terör örgütü cephaneliği"ne yazıldığını söyledi.
Özkan, cezaevinde gazetecilik faaliyetlerinden dolayı tutuklu olduğunu belirterek, insanların kendisine destek olmak için kartpostallar gönderdiğini dile getirdi.
"Hukuk arıyorum. Kömür madencileri gibi derinlere inerek hukuku arıyorum" diyen Özkan, konuşmasını Şair Hasan Hüseyin Korkmazgil’in "Acıyı bal eyledik" şiirini okuyarak tamamladı.
Tutuklu sanıklardan emekli Albay Hasan Atilla Uğur da kendi talebi üzerine Jandarma Genel Komutanlığından gönderilen belgenin, o dönemde Jandarma Genel Komutanı Rasim Betir’in emriyle 4 subay ile eşlerinin, irticai bağlantıları olup olmadığına ilişkin yaptığı araştırmanın sonuçlarını içerdiğini söyledi.
Uğur, kendisine gelen emir üzerine araştırmayı yaptığını kaydetti.
-"ONLAR NEDEN SANIK DEĞİL"-
Tutuklu sanıklardan eski İnönü Üniversitesi Rektörü Fatih Hilmioğlu ise kendisinin Sarıkız ve Ayışığı darbe planları kapsamında Cumhuriyet Çalışma Grubunda faaliyet göstermekle suçlandığına dikkati çekerek, "Fakat Sarıkız Ayışığı darbelerini planladığı iddia edilen İbrahim Fırtına sanık değil. Özden Örnek sanık değil. Darbe planlarını yaptığı iddia edilen 4 komutandan üçü sanık değil. Darbe planı yapıldığı iddia edilen 17 kişinin katıldığı yemekten 4 kişi sanık. Süleyman Demirel neden sanık değil? En büyük suçu işledi. Mehmet Haberal’ı buraya Demirel uğurladı" diye konuştu.
Tutuklu sanık Mehmet Ali Çelebi ise iddianameye göre terörist sayılamayacak tek bir insan bile bulanamayacağını belirterek, "Bütün iddiaları çürütmüş olmanın verdiği bahtiyarlıkla ’Aradığınız örgüte ulaşılamıyor’ diyorum" dedi.
Tutuklu sanık Mustafa Dönmez ise Naip Hakim Hüsnü Çalmuk tarafından hazırlatılan patlayıcı maddelerle ilgili bilirkişi raporunda binden fazla hata olduğunu söyledi.
Naip Hakim Hüsnü Çalmuk’un taraf tuttuğunu öne süren Dönmez, "Boş mühimmatı polis dolduruyor. Polis aynı mühimmatı Poyrazköy’de, Zir Vadisi’nde gezdiriyor. Sis kutularının kafile numaralarında sahtecilik yapılmıştır. Sis kutuları asla Genelkurmay Başkanlığına teslim edilmedi. Polisin elindedir bunlar" diye konuştu.
Duruşma taleplerin alınmasıyla devam ediyor.