09.12.2019 - 07:50 | Son Güncellenme:
GÜLDEN ÖKTEM - İSTANBUL
İstanbul’da Asmalımescit’te Ahmet ve Mehmet Uluğ kardeşler ile Cem Yegül tarafından 1999’da Pozitif bünyesinde kurulan ve kısa sürede kentin simgelerinden biri haline dönüşen Babylon’dan kimler geçmedi ki: Marianne Faithfull, Patti Smith, Patricia Barber, The National, Chicago Underground Trio, Fun-De-Menal, David Murray, Cat Power... Uluğ Kardeşler ve Cem Yegül, “Babylon ruhu”nu inşa etmekle kalmadı kentte daha önce sahneye çıkma şansı bulamamış müzisyenlere kapılarını açtı. Bu sayede sokak müziği kültürünün gelişmesine de bir anlamda katkı sağladılar. 2000’li yılların efsanesi Babylon, Asmalımescit’teki adresine veda etmek zorunda kaldı ve 2014 yılında Bomonti’deki adresinde müzisyenleri ve dinleyicileri ağırlamaya başladı. Biz de Pozitif Genel Müdürü Ayşegül Turfan Mumcuoğlu ve Booking Direktörü Elif Cemal ile 20 yılın değerlendirmesini yaptık...
Bugün Türkiye’nin popüler isimlerinden bazıları ilk kez Babylon’da sahneye çıktı. Henüz dijital platformlar bu kadar güçlü değilken İstanbul’da bir konser mekânı bir müzisyenin ismini duyurması için önemli bir rol oynuyordu. Babylon şimdi, henüz ismini duyurmamış yetenekli müzisyenler için nasıl bir duruş sergiliyor?
Ayşegül Turfan Mumcuoğlu: Bugünkü rekabet bahsettiğiniz zamanlardan oldukça farklı; özellikle genç müzikseverlerin takip ettiği çok fazla dijital platform var, müzik de başka bir tüketim kaynağı haline geldi, İstanbul’da canlı müzik mekânları arasındaki rekabet arttı. Bu piyasa için olumlu bir şey ve dolayısıyla fiziksel olarak çok daha kolay tespit ettiğimiz sevilen yeniliklerin takibi biraz daha karmaşık. Ama tabii zamanın ruhunu yer daim yakalayabilmek, rekabete ayak uydurabilmek, özüne sadık kalmak da gerek. Bazen birkaç ilke imza atmak ve ilklerin peşinde koşmaya devam etmek. Veya bir isme çok inanmak ve bu ismi ilk kez Babylon’da çıkartıp kariyerini büyütmek...
Elif Cemal: Her canlı müzik mekânı gibi, hem mekanın kendi çizgisine sadık kalan hem farklı yaş ve profillerden müzikseverlerin takip ettiği veya keşfetmek isteyeceği isimleri, günün koşullarını da gözeterek sahneye çıkarmaya çalışıyoruz. Zira ticari kazanç da mekânların sürdürebilirliği için şart. Ülkemizde çok bilinmeyen ama sevileceğini düşündüğümüz isimleri tekil konserler yerine farklı etkinlik şemsiyelerinin altında çıkarmaya çalışıyoruz.
Babylon gibi İstanbul’da ona benzer, hatta onu taklit eden pek çok mekân açıldı. Bazısı kapılarını kapatmak zorunda bazılarıysa hala yoluna devam ediyor. Siz “öncü” bir mekân olarak Babylon’un müzik piyasasındaki vizyonunu nasıl tanımlarsınız?
Ayşegül T.M.: Babylon’un varoluş sebebi dünya müziklerini kendi evimize davet etme hayali. Üç asıl kurucusundan gelen bir vizyon var, bu kişisel tarz ve beğenilerin ötesinde bir müzikalite. Direksiyonda kimin olduğuna, maddi durumlara ve birçok farklı parametreye göre program, tarzlar ve sanatçılar değişiyor ama Babylon günümüzde anlamını koruyan, evrensel sanatçı ve akımları zamansız ustalıkla harmanlamaya çalışıyor. Misyon ve vizyonuna, kuruluş sebebi ve motiflerine sadık kalmayı her şeyin önünde tutuyor.
‘Mehmet Uluğ’suz Babylon düşünülemez’
Mehmet Uluğ’u kaybettikten sonra Babylon hemen her yıl kurucusunu anmak için bir konser yapıyor. Aslında bir nevi de gönül borcunu ödemeye çalışıyor diyebilir miyiz?
Ayşegül T.M.: Mehmet’in yaş gününü her sene Babylon’da kutlamak, onun her zaman bizimle olan ruhunu sevdikleriyle bir olarak anmak. 2014 senesinden beri yine Mehmet’in müziğe ve müzikseverlere olan tutkusunu kolektif olarak anıyoruz.
Elif C.: Mehmet Uluğ’suz (Ahmet Uluğ ve Cem Yegül ile birlikte) bir Babylon tahayyül etmek mümkün değil. Bir Babylon ruhundan bahsediyorsak eğer (ki bu hala yaşayan birçok canlı müzik mekânı için geçerli) bu ruhun canlanması ve hala devam ediyor olmasının en büyük sebebi kendisi. Bir sanatçı getirmeyi tasarlarken hala Mehmet’in filtresinden geçiriyoruz, o ne derdi ne düşünürdü, yapmak ister miydi veya bazen bir ismi ilk kez Babylon sahnesine çıkarmayı başardığımızda o isme inandığımızda Mehmet burada olsa kesin aynı canlılığı hissederdi diye kalbimizden geçirmeden edemiyoruz. Dolayısıyla onun varlığı hala bizle.