09.06.2018 - 01:30 | Son Güncellenme:
Dr. Kamil Yaşaroğlu
“Rahman ve Rahîm olan Allah´ın adıyla, Rabbinin, fil sahiplerine ne yaptığını görmedin mi? Onların tuzaklarını boşa çıkarmadı mı? Üzerlerine balçıktan pişirilmiş taşlar atan sürü sürü kuşlar gönderdi. Nihayet onları yenilmiş ekin yaprakları haline getirdi.
570 yılında Yemen Vâlisi Ebrehe, Sana’da büyük bir kilise yaptırarak, Arapların en büyük mabed olarak bu kiliseyi tanımalarını ve burayı ziyarete gelmelerini sağlamaya çalıştı. Ancak onları Mekke’deki Kâbe’den bir türlü çeviremedi. Bunun üzerine Kâbe’yi yerle bir etmeye karar verdi. Fillerle de güçlendirdiği büyük bir ordu ile Mekke’ye yürüdü ve Mekke’nin yakınlarında karargâhını kurdu. Kaynaklarda Ebrehe ile Peygamberimizin dedesi Abdülmuttalip arasında geçen şöyle bir olay nakledilir:
‘Develeri almaya geldim’
Abdülmuttalib’in iki yüz devesi kırda otlamakta iken Ebrehe’nin adamları deve sürüsünü toplayıp ordugâha getiriler. Abdülmuttalip bunu haber alınca develerini istemek için Ebrehe’nin çadırına gider ve aralarında şu konuşma geçer:
- Ben develerimi almaya geldim.
- Sen kimsin?
- Ben Mekke’nin reisiyim.
- Mekke’nin reisi bizden Kâbe’yi yıkmama ricasında bulunacağına, develerinin peşine mi düşüyor? diye alaya alır Ebrehe. Abdülmuttalip şu cevabı verir:
- Kâbe’nin sahibi var, O, Kâbe’yi korur, sen benim develerimi ver.
Develerini alarak Mekke’ye dönen Abdülmuttalib, Kâbe’ye gidip beytini koruması için Allah’a dua ettikten sonra halka şehrin dışına çıkmalarını, dağlara ve vadilere çekilmelerini emretti. Ertesi gün Ebrehe ordusuna hücum emri verdi. Ebrehe ordusu Mekke’ye yaklaşınca birdenbire farklı yönlerden bölük bölük kuşlar ortaya çıktı ve gökyüzünü kapadı. Bunlar Ebrehe’nin askeri üzerine sert taşlar atmaya başladılar. Bu kuşların attıkları taşlar kime değdiyse vücudu delik deşik bir hale geldi ve Ebrehe ordusu neye uğradığını bilmeyerek perişan oldu. Böylece Ebrehe ordusu için Mekke’ye girmek nasip olmadı, kendileri yok oldu, fakat Kâbe ayakta kalmaya devam etti.
Fil suresiyle hatırlattı
Peygamber Efendimiz de aynı yıl doğdu. Bu olaydan kırk sene sonra Hz. Muhammed (SA) peygamber oldu ve önce Kureyş’i dine davet etti. Kâbe’yi putlardan temizlemek istedi. Fakat Kureyşliler, bunu kabul etmedikleri gibi ona eziyet ettiler. O zaman Mekkelilerden Fil olayını bizzat yaşamış olanlar da vardı. Allah Teâlâ, Fil suresi ile bu gerçeği onlara hatırlatmak istemiştir.
Surenin ilk ayetindeki, “Rabbinin, fil sahiplerine ne yaptığını görmedin mi?” sorusu olay karşısında duyulan hayreti ifade etmek ve onun büyük önemine dikkat çekmek içindir. Çünkü olay Araplarca biliniyordu. Hatta onlar bunu tarihin başlangıcı olarak kabul etmişlerdi. “Fil yılında şöyle olmuştu”, “fil yılından iki sene önce böyle olmuştu”, “fil yılından on sene sonra şöyle olmuştu” diyorlardı. Dolayısıyla Fil suresi onların bilmediği bir olayı kendilerine anlatmak için değildi. Amaç onlara bildikleri bir şeyi hatırlatmaktı.
‘Kâbe’yi düşünsünler’
Allah Teâlâ’nın bu surede verdiği mesajları şu şekilde ifade edebiliriz: “Ya Muhammed! Kâbe’yi yıkmak için ile Mekke’ye yürüyen ordunun tedbirlerini, kötü düşüncelerini, kurdukları tuzakları nasıl altüst edivermiş ise, kuvvetlerine güvenen koca bir orduyu nasıl yok etmiş ise, bugün sana tuzak kurmayı, seni yok etmeyi düşünen, tevhid dinini ortadan kaldırmak için birçok tedbirlere, şeytanî başvuran kimselerin planlarını da öylece ters çevirmeye gücü yeter. Buna inanmayanlar, Kâbe’yi yıkmak isteyen ordunun başına geleni düşünsünler de ondan ibret alsınlar ve azgınlıklarından vazgeçsinler! Allah’ın sana olan yardımı Kâbe’ye yardımından daha fazladır.”
Tövbede hangi dualar okunmalıdır?
Tövbe edecek kimsenin iki rekât namaz kıldıktan sonra Allah’a hamd, Resûlüne salât ve selam getirdikten sonra tövbesini yapması, ardından salavat ve hamd ile bitirmesi tövbenin adabındandır. Hz. Peygamberin, bağışlanma talebiyle yaptığı pek çok duadan biri şudur:
“Allah’ım! Günahlarımı, bilmeden ve haddimi aşarak işlediğim kusurlarımı, benden daha iyi bildiğin bütün suçlarımı bağışla! Allah’ım! Ciddi veya şaka olarak yaptığım yanlışları, hataen ve kasten işlediğim günahlarımı affeyle! Bütün bu kusurların bende bulunduğunu itiraf ederim. Allah’ım! Şimdiye kadar yaptığım, bundan sonra yapacağım, gizlediğim ve açığa vurduğum, ölçüsüz bir şekilde işlediğim ve benden daha iyi bildiğin günahlarımı affeyle! Öne geçiren de sen, geride bırakan da sensin. Senin gücün her şeye yeter” (Buhârî, Deavât, 60).
“Ey iman edenler! Cuma günü namaz için çağrı yapıldığında Allah’ı anmaya koşun ve alışverişi bırakın. Eğer bilirseniz, bu sizin için çok hayırlıdır. “Namaz kılındı mı artık yeryüzüne dağılın ve Allah’ın lütfundan nasip arayın. Allah’ı da daima çok anın ki kurtuluşa eresiniz.” (el-Cumu’a, 62/9-10)
Kuran’da Şuayb Peygamber
Kuran’da Şuayb peygamberin gönderildiği kavmin ismi Medyen ve Eyke şeklinde zikredilir. İslam kaynaklarında Hz. Şuayb’ın risalet görevi yaptığı yerin Kuzeybatı Arabistan olduğu kabul edilir. Kuran’da Hz. Şuayb’ın, kavmini Allah’tan başka tanrı olmadığına inanmaya, kendisinin peygamberliğini benimseyip sadece Allah’a kulluk etmeye, ölçü ve tartıyı doğru yapmaya, insanlar arasında adaleti gözetmeye, haksızlıkta bulunmamaya, bozgunculuk yaparak yeryüzünde karışıklık çıkarmamaya davet ettiği; uyarıları dikkate almadıkları takdirde Nuh, Hud, Salih ve Lut peygamberlerin kavimlerinin başına gelenlerin kendi başlarına da gelebileceği konusunda onları uyardığı, özellikle Lut kavminin kendilerine çok uzak olmadığını hatırlattığı haber verilir. Medyen kavminin Hz. Şuayb’ın yaptığı uyarıları dikkate almaması yüzünden şiddetli bir deprem, şiddetli bir ses ve “gölge günü” azabı ile yok edildiği, bu cezadan sadece Şuayb’a inananların kurtulduğu bildirilir.
Dârü’l-Erkam
Allah Resûlü’nün peygamberliğinin ilk yıllarında İslamiyet’i tebliğ faaliyetleri için kullanmış olduğu bir evdir. Erkam b. Ebü’l-Erkam’a ait olan bu ev Safâ tepesinin eteğinde idi. Hz. Peygamber, Mekkeli müşriklerin giderek artan zulüm ve baskıları üzerine, bu mekânı tebliğ faaliyetleri için ikametgâh olarak seçmişti. Hac ve umre yapan Mekkeliler ve dışarıdan gelen pek çok kimse ile dikkati çekmeden görüşme kolaylığı sağlanıyordu. Burada bir yandan ashâba dinî bilgiler öğretirken bir yandan da insanları İslamiyet’e davet ediyordu. Başta Hz. Ömer olmak üzere pek çok kimse Hz. Peygamberin buradaki faaliyetleri sonucunda İslamiyet’i kabul etmişti. Resûl-i Ekrem’in peygamberliğinin ilk yıllarından Hz. Ömer’in Müslüman olmasından sonraki döneme kadar kullanılan Dârü’l-Erkâm İslam’ın yayılması hususunda oynadığı rolle İslam tarihindeki yerini almıştır. Erkam b. Ebü’l-Erkam’ın soyundan gelenlere miras kalan bu ev 1955’teki genişletme sırasında Mescid- i Harâm’a dâhil edildi.
Bir Hadis
“Allah’a ve ahiret gününe iman eden komşusuna eziyet etmesin. Allah’a ve ahiret gününe iman eden misafirini ağırlasın. Allah’a ve ahiret gününe iman eden, hayır konuşsun ya da sussun.” (Buhâri, Edeb, 31)
Şakirin Camii
Şakirin Camii, İstanbul Üsküdar’da 2009 yılında Karacaahmet Mezarlığı’nın girişinde yapıldı. Arapçada “Şakirin” kelimesi “müteşekkir” anlamına gelmektedir. Semiha Şakir’in vefat edip Karacaahmet Mezarlığı’na defnedilmesinden sonra çocukları anne ve babaları İbrahim ve Semiha Şakir anısına Karacaahmet’e yeni bir cami yaptırmaya karar vermişlerdir. Caminin inşatı yaklaşık 5 yıl sürmüştür.
Caminin proje tasarımı Hüsrev Tayla yapmış ve iç dekorasyonunu da Zeynep Fadıllıoğlu yapmıştır. Türkiye’nin modern camilerinden biri olan Şakirin Camii, bir kadın tarafından iç dekorasyonu tasarlanmış ilk camidir. İçi dışarıdan görülen caminin taşları Anadolu’nun çeşitli bölgelerinden getirilmiştir. Caminin tek kubbeli tasarımının iç süslemelerinde Selçuklu ve Osmanlı motifleri kullanılmıştır. Üç tarafı camla çevrili caminin pencereleri Kuran-ı Kerim sayfaları gibi tasarlanmış olup, 10 bin metrekare alanı ve 500 kişilik kapasitesi vardır. Her biri 35 metre yüksekliğinde olan iki minaresi bulunmaktadır.
İç avluda yer alan havuz, Londra’nın ünlü su heykeltıraşçısı William Pye tarafından saydam kubbeli olarak tasarlanmıştır. Bu sayede caminin ve minarelerin görüntüleri havuza yansımaktadır. 12 basamağı olan minberi vardır ve mimberin sağ sol yanında kainatı simgeleyen yapraklar bulunmaktadır. Cami avlusu içinde küçük bir de müze vardır. Bu müzede Sothebys’den satın alınan dört parça Kâbe örtüsü, İznik çinisi koleksiyonları ve bazı Türk İslam eserleri sergilenmektedir. Akşam saatlerinde caminin görsel açıdan ışıklandırması oldukça etkileyicidir.