02.02.2021 - 07:00 | Son Güncellenme:
Mehmet Ali Ağca tarafından 1 Şubat 1979’da katledilen Milliyet Gazetesi Genel Yayın Müdürü Abdi İpekçi, 42’nci ölüm yıl dönümünde Zincirlikuyu Mezarlığı’ndaki kabri başında anıldı. Anma töreninde konuşan İpekçi’nin kızı Nükhet İpekçi İzet, “Artık kalakalmayalım, artık bu kadar çok oyuna gelmeyelim, bizi bu kadar çok öldürenlere karşı, hep birlikte ‘bir dakika’ diyebilelim” diye konuştu.
İpekçi’nin Zincirlikuyu Mezarlığı’ndaki kabri başında düzenlenen anma törenine Abdi İpekçi’nin kızı Nükhet İpekçi İzet, Milliyet gazetesi yazarları Tunca Bengin ve Belma Akçura, Yazı İşleri Müdürü Bertan Ağanoğlu, Haber Araştırma Müdürü Pınar Aktaş, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC) Genel Sekreteri Sibel Güneş, Basın Konseyi Genel Sekreteri Mustafa Eşmen, Türkiye Gazeteciler Sendikası Genel Başkanı Gökhan Durmuş, CHP İstanbul İl Genel Sekreteri Oğuz Kemal Yakar ve İpekçi’nin dostları katıldı. Anma töreni Kur’an-ı Kerim okunması ile başladı ve ardından dualar edildi.
‘Çağının öncüsüydü’
Törende konuşan Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC) Genel Sekreteri Sibel Güneş, “Abdi İpekçi çağının öncüsüydü ve öncü olması nedeniyle hedef seçilerek öldürüldü. Devlete ilişik gazetecilik yapma geleneğinden evrensel gazetecilik yapma ilkelerine taşmış bir isim. Sadece gazetecilikte yaptığı devrim diyebileceğimiz bu değişiklikler değil gazetecilerin örgütlenmesinde, toplu sözleşme yapmada hep en önde yer alan, muhabirliğin önemini öne çıkartan bir gazeteci oldu. Tetikçisi bilinse bile o tetiği çektiren hala ortaya çıkarılmadığı için biz gazetecilere yönelik tehdit ve saldırıları her gün yaşıyoruz. Gazetecilere yönelik saldırılardaki cezasızlık eylemini de maalesef her gün yeniden yaşamak durumundayız. Abdi İpekçi’yi sevgi ve saygıyla anıyorum” dedi.
‘Bir dakika’ diyebilelim
Abdi İpekçi’nin kızı Nükhet İpekçi İzet, törende şu konuşmayı yaptı:
“Geçmiş, geçip gitmediği için bazı sözler sürekli söylenmek zorunda. Kabak tadı da verse söylenmek zorunda. Herkesin bildiğini, kimse resmen görmez söyleyemezse, söz söyleme gereği doğan böyle bir yıl dönümünde, şaşkın bir aymaza benzetilme pahasına, yine aynı soruları sormak zorundayım. Çünkü aslında, bu, hep birlikte kalakaldığımızın resmi. Artık kalakalmayalım, artık bu kadar çok oyuna gelmeyelim, bizi bu kadar çok öldürenlere karşı, hep birlikte ‘bir dakika’ diyebilelim diye sürekli tekrarlama gereği hissediliyor. Tıpkı bir papağan gibi tekrarlayıp, kayıplarımızı virgüllerle sıralıyoruz ve sonunda ‘Kimler yaptı?’ diye soruyoruz. Çünkü elimizde, somut bilginin, resmi tebliği yok. Örgütleyenler, emir verenler, oyuncular, yardımcı oyuncular, gizleyenler, şahitler, görevi kötüye kullananlar nerede? İpuçları nerede? Yok edilmiş bilgilerin izi nerede? Kaçırılmış ve yeşil pasaportlarla devlet görevlisi olarak dolaştırılmışlar nerede? Ve hatta dosyalar nerede? Bütün bunlar, varken yok edilmişse, hiçbirinin gereği yapılmamışsa acaba biz, her şey ‘kabak gibi aydınlık’ diyebilir miyiz?
‘Minnettarım’
‘Karanlık odaklar’, ‘demokrasi düşmanları’, ‘canavarın kuyruğu’, ‘buzdağının ucu’ gibi soyut sözlerin yerini çoktandır, ‘özel harekât’, ‘özel harp’, ‘derin devlet’, ‘kontrgerilla’ gibi sözler aldı. Nihayet alabildi, yaygınlaştı. Aslında kırk yılı aşkın zamandan beri bilenler vardı. Savcı Doğan Öz, 1977 yılında, yetkililere, bu tehlikeyi açıkça bildirmişti. Ama ne değişti? Kim dinledi? Kim ilgilendi? Kim resmen üstüne gidebildi? Üstüne gidenlerin, göz göre göre öldürtülmesi, neden hiç önlenemedi? Bugüne kadar, o soyut ‘karanlık odak’ kelimesiyle sanki pek somutmuş gibi duran ‘kontrgerilla’ kelimesi arasındaki farklar maalesef hiç giderilemedi. O soyutluk ve bulanıklık halen devam etmekte. Bu kadar uzun süre boyunca, bu kadar çok sayıdaki kayıp adına, bu kadar dar imkânların içinde, böyle kısıtlı kalmak çok ağır. İşte bu korkunç düğümün içindeyken, bazen, kırk yıllık bir dost eli, bazen de hiç tanımadığınız bir el, bir cümle, bir gülümseme, bir göz ışığı, bir yazı gelip sizi buluyor, şifa oluyor. Bu yılın iki büyük kaybı Erbil Tuşalp’tan Ahmet Kekeç’e kadar uzanan bir çizgide, bazen defalarca yazdıkları yazılar, bazen tek bir cümleleriyle, bazen sayfalar dolusu kitapları, araştırmalarıyla, kimisi yaşasaydı babamın yaşıtı olan ulu çınarlar, kimisi o cinayet gününde henüz doğmamış genç fidanlar varlıklarıyla, yaptıklarıyla, kelimelere sığmayacak kıymette büyük bir güç veriyorlar. Minnettarım.”
‘Dünya çapında bir gazeteciydi’
İpekçi’nin kendisine hediye ettiği fuları ile törene katılan İpekçi’nin mesai arkadaşı Seraceddin Zıddıoğlu da, “Rahmetlinin her zaman kalbimde yeri vardır. Timsal bir insandı. Bu fular onun. Bunu sürekli taşıyorum. Memlekete faydalı bir insandı. Dünya çapında bir gazeteciydi” ifadelerini kullandı.
Kılıçdaroğlu: Saygıyla anıyorum
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Abdi İpekçi’yi ölümünün 42. yılında andı. Kılıçdaroğlu, Twitter hesabından paylaştığı mesajında, “Hayatı boyunca hak, hukuk, adalet ilkelerine bağlı olan ve demokrasiden taviz vermeyen değerli gazeteci Abdi İpekçi’yi haince katledilişinin 42. yılında saygı ve rahmetle anıyorum. Aramızdan kopartılan aydınlarımızın ideallerini hep birlikte gerçekleştireceğiz” ifadelerini kullandı.