01.03.2019 - 04:14 | Son Güncellenme:
AA
Üsküdar Belediyesi ve Kadıköy İmam Hatipliler Vakfı (KAİM) iş birliğiyle düzenlenen "28 Şubat Aslında Ne Oldu?" söyleşisi, Bağlarbaşı Nevmekan'da gerçekleştirildi. Televizyon programcısı Zeynep Bayramoğlu'nun moderatörlüğünü yaptığı söyleşide, Albayrak, Prof. Dr. M. İhsan Karaman ve gazeteci yazar Hikmet Genç konuştu.
Söyleşide konuşan Albayrak, 28 Şubat sürecinde lise öğrencisi olduğunu ifade ederek, o dönemde yaşadığı olaylardan örnekler verdi.
28 Şubat'ı kendisinin biraz daha farklı yaşadığını anlatan Albayrak, "O dönemde babamın Pınarhisar Cezaevi’nde yattığı günlere denk geliyordu. Aynı haksızlık. 28 Şubat'ın medya, ekonomi, din, eğitim, siyaset ayağı var. Ben olayı birkaç boyutundan yaşadım. Babamın da hapishanede olduğu dönem, ailece çok duygusal bir dönemdi. Arkanızda desteğini çok bulmak istediğiniz bir dönem. Fakat onun çektiği çile ile bizim çektiğimiz çile, sanki birbirini besledi. Çünkü arkadaşlarımızla beraber, zaman zaman onun ziyaretine gittik. Bize cesaret verdi. 'Çocuklar neye karar verirseniz arkanızdayım.' demesi, bizi çok güçlü hissettirmişti. O dönemin o yaşlarda gençler içerisinde korkunç bir etkisi vardı." diye konuştu.
Albayrak, Türk modernleşmesinde bir arayış bulma çabası olduğunu, bunun da sadece cumhuriyet tarihiyle anlaşılamayacağını, Tanzimat'tan bu yana incelenmesi gereken bir çaba olduğunu dile getirdi.
28 Şubat'la birlikte kişisel hayatında da değişiklikler olduğunu aktaran Albayrak, şöyle devam etti:
"Örneğin 28 Şubat'ta imam hatiplerle ilgili yapılan baskılama çabasının bir ürünü olarak, bu tür ezoterik hareketlerin radikalleşmesine yol açılmış oldu. Benim kişisel hayatımdaki en büyük dönüşüm, fen bilimlerinden uzaklaşmak oldu. Benim hayatımın öncelikleri değişti. Öyle şeyler yaşadık ki 15-16 yaşında öğrenciler olarak bir direniş gösteriyorsun, arkanda zaman zaman aileni bile bulamayacağın toplumsal bir yapı var. Böyle bir sivil toplumu kabullenemedim ve sosyoloji okumaya karar verdim ve tamamen sivil toplum odaklı bir yöneliş oldu bu. İmam hatiplerle ilgili bir tezle doktora derecemi aldım. O tez içinde şunu fark ettim, imam hatiplerde güç kaybı yaşanırken, aslında güç kazanan bir yerler vardı. Bunlar da ağırlıklı olarak bugün FETÖ dediğimiz yapının o dönem sayısı hızla artan okullarıydı. O süreçten en fazla istifade eden FETÖ grubuydu. Sistem 'dindarları baskılayayım' derken, aslında çok daha kontrolü zor olan, adeta şeceresi belli olmayan bir hareketi desteklemiş oldu."
"Bağışıklık sistemimizi çok güçlendirdiğini düşünüyorum"
28 Şubat'ın kişisel hayatındaki etkisine de değinen Albayrak, Aliya İzzetbegoviç'in "Hayatı tekrar yaşamak ister miydin deseler reddederdim ancak zorunlu kılsalardı aynı hayatı tercih ederdim." sözünü hatırlatarak, "Hakikaten tekrar yaşamayı reddederdim bu hayatı ama yaşasaydım da yine bu hayatı yaşardım. Bizim bağışıklık sistemimizi çok güçlendirdiğini düşünüyorum. Bunu bireysel hayatlarımızda yaşadık ama milletçe de bağışıklığımızı çok güçlendirdiğini hissediyorum. '28 Şubat'la 15 Temmuz arasındaki fark nedir?' derseniz, 'O gün neden arkamızda durmadı?' Bu toplumun arkasında korkunç bir sindirilmiş, kendi tarihine yabancılaşma, marjinalleştirme var. Bir toplumun ötekileştirilmesi duygusu kendi yeteneğini, yapabileceklerini görmeye engel bir duygu ki bu duyguyu bu millet yaşadığı bütün darbelerde kafasına vurula vurula içselleştirdi. 28 Şubat’la 15 Temmuz arasındaki en büyük fark, milletin farkındalığındaki değişiklik, tarih farkındalığı, siyasi irade noktasında kazandığı güçtür." değerlendirmesinde bulundu.
"28 Şubat'ın mağdurları, çok demokratik bir tepki göstermiştir"
Albayrak, 28 Şubat'ta 16 yaşında bir genç olarak "Devlet ne yapar, devlet ne içindir?" gibi sorular sorduğunu belirterek, devletin milletine güven veren, milletinin dinine, ırkına bakmaksızın eşit muamele sunan, sığınılan bir yapı olması gerektiğini kaydetti.
İmam hatiplilerin 28 Şubat sürecinde farklı bir duruşuna dikkati çeken Albayrak, şunları kaydetti:
"Hiçbir zaman devletsiz bir yapı için çalışmamıştır bu camia. Belki 28 Şubat’a karşı gösterilen direncin bir parçası, hiçbir zaman 'devlet aşağı' şeklinde olmamıştır. 28 Şubat'ın mağdurları, her anlamda çok demokratik bir tepki göstermiştir. Genç arkadaşlarımdan bu refleksi anlamalarını rica ediyorum. Bazen çocuğunu imam hatip lisesine göndererek refleksini gösterme, bazen başörtüsünü çıkarıp başına en çirkin peruğu takarak göstermek tepkiyi. Bazen mesleğini biraz erteleme ama bulduğu ilk fırsatta yeniden sarılma. Adnan Menderes’i iktidara getiren refleks de aynı refleks olmuştur. Din eğitiminin yasaklandığı dönemde, millet sanki hissiyatsız gibi olsa da ilk demokratikleşme hareketinde verdiği refleks, güçlü bir şekilde Demokrat Parti'yi iktidara getirmiştir. Sonraki dönemlerde de aynı şekilde. Bunu pasif bir direniş olarak tanımlıyorum. Aslında çok canlı ama uzlaşmacı bir direniş. İmam hatiplere girdiğinizde bu memleketin dört bir yanından, her gelir grubundan öğrencinin bir araya gelip kaynaştığı bir milli dayanışma alanıdır. Bu milli dayanışmayla anlaşamayan tek bir grup oldu, o da Türkiye’nin elitist grupları olmuştur. Devletin bekası hepimizin meselesidir ve bu devleti de adaletle yöneten, milletin din, can, düşünce özgürlüğünü koruyan, kollayan devlet olması çok önemlidir. Hepimiz bunun için mücadele etmeliyiz."
"Zulümler büyük travmalar yarattı"
Prof. Dr. Karaman da 28 Şubat'ta üyesi bulunduğu ve üye olduğu sivil toplum kuruluşlarının tahkikat ve baskılara maruz kaldığını, akademisyen olarak da çok acı olaylar yaşadığını söyledi.
28 Şubat'ta büyük zulümler yaşadıklarını vurgulayan Karaman, "Bu tür zulümler, insanların hayatında, toplum nezdinde büyük travmalar yarattı. Buradan çıkardığım ders, bize yapılanları başkalarına yaşatmayalım. Hepimizin bildiği hadiste mealen 'Kendi nefsiniz için istediğiniz şeyi kardeşiniz için istemediğiniz sürece gerçekten iman etmiş olmazsınız.' diyor Peygamberimiz. Bu hadisi tersinden okuduğunda kendi nefsimiz için istemediğimiz bir şeyi başkası için de istemez ve yapmaz hale gelmedikçe hakkıyla mümin olamazsınız. Darbe sonrası göreve geldiğim yerlerde bize yapılan zulümlerin benzerini başkalarına yapmamak için de mücadele ettim." diye konuştu.
15 Temmuz'la 28 Şubat arasındaki ilişkiyi de değerlendiren Karaman, "15 Temmuz yaşanmadıysa 28 Şubat'tan alınan dersler sayesindedir. Biz 1960'da, 1980'de ve 28 Şubat'ta topyekun bir direniş gösteremedik ama 15 Temmuz'da bunun bedelini ödedik." dedi.
"15 Temmuz bu ülkenin gerçek bağımsızlık günüdür"
Gazeteci Genç de 28 Şubat’ın ana aktörlerinden birisinin medya olduğunu dile getirerek, medyanın o dönem kirli ilişkiler içerisinde olup darbeyi desteklediğini anlattı.
Türkiye'nin darbeler sürecine ve FETÖ tehlikesine dikkati çeken Genç, "Bu ülkeyi yıllarca biz yönetmedik. 28 Şubat’tan sonra 2016’ya kadar tehdit varmış demek ki. 15 Temmuz bu ülkenin gerçek bağımsızlık günüdür." ifadelerini kullandı.
Programa, Üsküdar Kaymakamı Murat Sefa Demiryürek, AK Parti MKYK Üyesi Tuğba Ercan, KAİM Vakfı Başkanı Hasan Ekmen, Üsküdar Belediye Başkan Yardımcısı Zekeriya Şanlıer ve vatandaşlar katıldı.