17.01.2022 - 06:48 | Son Güncellenme:
Fazilet Şenol / Milliyet.com.tr - Sık duyduğumuz kelimelerden biri olan restorasyon, tarihi yapıların ve binaların yenilenmesi, onarılması anlamına geliyor. Koruma ve yenileme anlamlarını taşıyan restorasyonda önemli olan eski yapıların formunu bozmamak. Ancak ne yazık ki birtakım restorasyon çalışmaları istenmeyen bazı görüntülere sebep olabiliyor. Restorasyon facialarına tüm dünyada olduğu gibi tarihi yapılarla dolu Türkiye'de de rastlanıyor. Görenleri şaşkına çeviren restorasyon çalışmalarındaki temel hata ne? Toplum olarak kültürel yapılara gereken önemi gösteriyor muyuz? Pamukkale Üniversitesi Kültür Varlıklarını Koruma ve Onarım Bölümü Başkanı Dr. Öğr. Üyesi Evin Caner'e ve Sanat Tarihçisi Hayri Fehmi Yılmaz'a sorduk.
Eleştirilere maruz kalan restorasyon çalışmaları için Hayri Fehmi Yılmaz, orta bir yerde durmakta fayda olduğunu söyledi. Kültür varlıklarıyla alakalı çıkan haberler hakkında konuyla yakından uzaktan ilgisi olmayan kişilerin açıklama yapmaya çalıştığını söyleyen Yılmaz, bu durumun çoğu zaman yanlış yorumlara sebep olduğunu belirtti.
'ELEŞTİRİLERDE İNSAFLI OLUNMALI'
"Kültür varlığının restorasyonunda ülkemizde belli süreçler var. Belli yasal prosedürler yerine getirilip hazırlandıysa, yapılan işler uzman kadrolar tarafından gerçekleştirildiyse, dünyada kabul gören restorasyon yöntemleriyle yapıldıysa ve yapılan uygulamalar da geri dönüşüm mümkünse bu tür şeyler dikkat alınmalı ve o tür restorasyonlara yapılacak eleştirilerde biraz insaflı olunmalı" ifadelerini kullanan Hayri Fehmi Yılmaz, restorasyonun tek bir yöntemle yapılmadığı üzerinde durdu. Yılmaz, restorasyonda farklı yaklaşımlar olduğunu, bu yaklaşımlarından birine uyulduğunu ve eğer bu yöntem insanların kişisel zevkine uymuyorsa yanlış olduğu anlamına gelmediğini dile getirdi.
'İŞİN EHLİ OLMAYAN KİŞİLER DE YAPABİLİYOR'
Hayri Fehmi Yılmaz ek olarak işin ehli olmayan kişilerin de restorasyon işine karıştığını belirterek, "O zaman ben de bu kötü uygulamaları görüyorum ve üzülüyorum. Bunlar mümkün olduğu kadar sıkı takip ediliyor, yasal bir sorun varsa kusurun giderilmesi için uğraşılıyor" ifadelerini kullandı. Dr. Öğr. Üyesi Evin Caner de bu tür kötü olarak adlandırılan restorasyon çalışmalarının uygulamayı yapan kişilerin yeterli donanım, eğitim ve tecrübeye sahip olmamasından kaynaklanabileceğini söyledi.
Caner, "Nasıl doktora giden her hastaya aynı ilaç verilmiyor, aynı tedavi uygulanmıyor, belirli testler yapılıp hastalığın ne olduğu ortaya çıkarılıp ona göre bir tedavi uygulanıyorsa, tarihi eserlerin korunması ve onarımında da benzer bir yol izlenmeli. Eserin bozulmasına sebep olan nedenler tespit edilmeli, bozulmaya sebep olan nedenler ortadan kaldırılmalı ve daha sonra malzeme araştırmalarının sonuçlarına göre uygun bir malzemeyle onarım yapılmalı ve belirli aralıklarla eserin durumu takip edilmeli" diye konuştu.
'RESTORASYON TURİZMİ YAPILIYOR'
"Şunu unutmamak gerekiyor. Sonuçta yapılan her restorasyon bir iyiliği işaret ediyor. Bir kültür varlığının yaşaması, yaşatılması için gösterilen bir çabayı işaret ediyor. Yapılan yanlışlar mümkünse gelecekte düzeltilebilir. Bu anlamda ona çok dikkat etmek gerekiyor. Bazı çalışmaları ben de gördüğümde beğenmiyorum. Ancak gelecekte düzeltilebileceğini umut ediyorum" diyen Hayri Fehmi Yılmaz, bazı restorasyon çalışmalarında kapılarını ziyarete açtıklarını da ekledi.
Bukoleon Sarayı ve Yedikule restorasyonlarının ziyaret edilebildiğini söyleyen Yılmaz, bu tür uygulamaların çok önemli olduğuna vurgu yaparak, "İnsanlarda bilinç oluşturduğu için yaygınlaşmasını diliyorum. Bütün restorasyon çalışmaları kapılarını açarsa, bu durum peşinde şeffaflığı da getirir. Ne kadar şeffaf olunursa bizler de o kadar emin oluruz diye düşünüyorum çünkü o zaman restorasyon ekibi de dikkatli olmak zorunda. Birtakım eleştirileri baştan almış olacaklar. Dünyada restorasyon turizmi diye bir şey var. Restore edilen yapılar da insanlara gezdirebiliyor" diye konuştu.
'ASLINDA ÖZGÜN HALİ BUYDU'
Restorasyon konusunda en ağır eleştiriler, özellikle mozaik restorasyonlarına yönlendiriliyor. Hatay Arkeoloji Müzesi'ndeki Roma Mozaikleri de bundan nasibini alan mozaik restorasyonlarından biri. Hayri Fehmi Yılmaz, restorasyon anlayışlarının zamanla değiştiğini ve Hatay Arkeoloji Müzesi'ndeki mozaiklere de 100 yıl önce ağır bir müdahale yapıldığını vurguladı. Yılmaz, "Bu müdahalede mozaiklerin şekli değiştirilmişti. 100 yıl içerisinde yine bakım yapılması gerekti ve bu sefer de özgün hâle dönüştürüldü. Bazı kişiler yapılanlara çok kızdı. Yaşananları bir beceriksizlik, özgün eserin bozulması olarak adlandırdılar. Halbuki o eserlerin özgün hali buydu" açıklamasını yaptı.
'YAPILAN MÜDAHALELER DE KORUNMALI'
Bu olay sonucunda "Kültür varlığı üzerindeki müdahale kalmalı mı yoksa kaldırılmalı mı?" tartışmasının ortaya çıktığını ve tartışmanın da devam edeceğini söyleyen Hayri Fehmi Yılmaz, "Özgün niteliğini mümkün olduğu kadar korumak gerekiyor. Ancak asırlar içerisinde yapılan müdahaleleri de mümkün olduğu kadar muhafaza etmek gerekiyor çünkü bu bir yüzyıl önceki restorasyon anlayışını simgeliyor. Belki gelecekte daha farklı yöntemler çıkana kadar bize kalan kültür varlıklarını uygun şekilde aktarmayı hedeflemek lazım. Bunu her zaman başaramayabiliriz. Tabii ki müdahale eden restoratörün de iyi olmaması birtakım sevimsiz görüntülere sebep olabiliyor. Geri dönüşümü varsa bu biraz daha kabul edilebilir. Yapılan müdahale tekrar eski haline getirilebiliyorsa beni çok rahatsız etmiyor. Bir dahaki restorasyonda daha iyisi yapılır diyorum" diye konuştu.
'KÜFÜRLER, GARİP ŞEKİLLER VE İŞARETLER VAR'
Kültür varlıklarına yalnıza restoratörler değil, ziyaretçiler de zarar verebiliyor. Özellikle bu konuya sıklıkla Sümela Manastırı'nın duvarındaki yazılar örnek gösteriliyor. Hayri Fehmi Yılmaz, bir kültür varlığının üzerine bir şey kazımanın üzücü bir şey olduğunu fakat bu davranışın çok eski bir adet olduğu konusunun üzerinde durdu.
"Duvarlara yazı yazmak asırlardır devam eden bir hatıranın geleneği, insanlık tarihi kadar eski. Dünyanın birçok yerinde mağaralarda insanların el izlerini görürsünüz. Ellerini boyaya batırıp duvara kendi izlerini bırakıyorlardı" diyen Yılmaz, buna örnek olarak İzmir Agorası'ndaki grafitileri gösterdi. Hayri Fehmi Yılmaz, "İzmir Agorası'nda Türkiye'deki en zengin grafiti koleksiyonundan bir grup var. Neredeyse 1800 yaşında. Çok fazla grafiti var duvarlarda. Roma döneminde duvarlara yazılmış, bazıları boyanmış küfürler var, garip şekiller ve işaretler var. İsimler yazılmış, aklınıza gelecek her şey bulunuyor" dedi.
'YEDİKULE'DE VE İSTANBUL AYASOFYASI'NDA ÇOKÇA BULUNUYOR'
İzmir Agorası'nın duvarlarında "Asya’nın birincileri Efesliler”, “En büyük Sardes” veya “Tralleis Asya’nın birincisi” gibi Grekçe ifadeler bulunuyor. Dönemin gladyatör eğitimini, dualarını ve hatta bitki örtüsüyle hayvanlarını bile bu duvarlarda görmek mümkün. Aynı zamanda burada akrostişe benzeyen bir yazı da yer alıyor. Aynı kelimeler hem sağdan sola, hem aşağıdan yukarı yazılmış. Merkezde 'logos' kelimesi var. Dönemin baskı altında olan erken dönem Hristiyanlarına bir gönderme olduğunu iddia edenler de bulunuyor. Hayri Fehmi Yılmaz da bu gibi örneklerin Yedikule'de, İstanbul Ayasofyası'nda çokça bulunduğuna dikkat çekti.
'BAZILARI TARİHİ ESER SAYILIYOR'
İnsanın yaşadığı yerlerde bu tür davranışlara rastlayabileceğimizi söyleyen Hayri Fehmi Yılmaz, "Sümela Manastırı'na da dikkatli baktığınızda o yazıların mühim bir kısmı 19'uncu yüzyıldan kalma. Eskiden beri ziyaretçiler duvarlara yazı kazımışlardır. Bazı kültür varlıklarında da çok meşhur hocaların isimlerini görürsünüz. Bazen onlar da not düşmüştür. Bunlar da tarihi bir belge niteliğini taşıyor" diyerek artık günümüzde ziyaretçilerin bunu yapmaması gerektiğine de dikkat çekti.
Dr. Evin Caner de konuyla ilgili, "Korunması gerekli taşınmaz nitelikteki tarihi eserlerin yıkılmasına, bozulmasına, tahribine, yok olmasına veya zarara uğramalarına kasten sebebiyet verenler iki yıldan beş yıla kadar hapis ve beş bin güne kadar para cezasıyla cezalandırılıyor" bilgisini paylaştı.