19.01.2017 - 02:30 | Son Güncellenme:
Mert İnan / İstanbul
Agos gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink, 19 Ocak 2007’de gazetesi önünde uğradığı silahlı saldırı sonucu aramızdan ayrıldı. Cinayet mahallindeki kameraların incelenip görüntülerin yayınlanmasından sonra, tetikçinin Trabzon doğumlu Ogün Samast olduğu anlaşıldı.
Samast, suikastın ardından Trabzon’a gitmek için yola çıkarken, babası tarafından polise ihbar edilince Samsun Otogarı’nda yakalandı. Samast yakalandığında Dink’i öldürdüğünü itiraf etti. Tetikçinin üzerinden suikastta kullandığı tabanca çıkarken, Samast’ın yakalanmasından sonra ortaya çıkan görüntüler ise tıpkı hain suikast gibi infiale yol açtı. Samast yakalandıktan sonra Türk bayrağı önünde verdiği poz, bir TV kanalından ekranlara yansıyor, tetikçinin savaş kahramanlarını andıran bayraklı pozu her kesimden tepki alıyordu.
Hepsi aynı davada
Tetikçi Samast’ın ifadelerinden sonra 24 Ekim 2004’te Trabzon’da McDonalds’a bomba koyarak altı kişinin yaralanmasına neden olan Yasin Hayal, cinayetin azmettiricisi olduğu gerekçesiyle tutuklandı. Yasin Hayal, tutuklandıktan bir süre sonra cinayetin polis muhbiri Erhan Tuncel tarafından planlandığını açıkladı. Hayal ve Tuncel, Büyük Birlik Partisi Trabzon il örgütünde karşılaşmışlardı. İddialara göre polis muhbiri Tuncel, Yasin Hayal’in Dink’i öldürmeyi planladığını polise 17 kez bildirmişti. Ancak Trabzon Emniyet Müdürlüğü, Tuncel’i yalanlarken, Dink suikastından önce muhbirlikten atıldığını açıklıyordu.
Hayal ve Tuncel ikilisi, Ogün Samast’ın ‘ağabeyleri’ olarak anılmaya başlasalar da cinayetin derinlere uzandığı herkesin ortak kanısıydı. Dink cinayeti, derin devlet tartışmalarını Susurluk kazasından sonra tekrar Türkiye’nin gündemine getirmişti. Kimi çevrelerde Ergenekon sanıklarından Veli Küçük, Kemal Kerinçsiz, Levent Temiz gibi ‘ultra milliyetçi’ isimlerin Dink suikastının arkasındaki isimler olduğu iddiaları ortaya atılırken, Dink suikastı davası 2 Temmuz 2007’de görülmeye başlandı. Mahkeme 17 Ocak 2012’de cinayette örgüt izi bulunamadığı yönünde kararını açıklayınca kamuoyunda yeniden itiraz sesleri yükselmeye başladı. Yargıtay 9. Ceza Dairesi, 13 Mayıs 2013’te verilen bu kararı bozunca, Dink davası İstanbul 5. Ağır Ceza Mahkemesi yeniden görülmeye başlandı.
Bu süreçte hem Yargıtay’ın kararı, hem AİHM’in verdiği “etkin soruşturma yürütülmediği ve Dink’in yaşam hakkının korunmadığı” yönündeki karar, hem de AYM’nin etkili soruşturma yapılmadığı gerekçesiyle Dink ailesinin haklarının ihlal edildiği yönündeki karar, kamu görevlilerinin soruşturulmasını zorunlu hale getirdi. Dink’in öldürülmesine ilişkin Ekim 2015’te kamu görevlileri yönünden hazırlanan iddianamede, şu an FETÖ davalarından da yargılanan dönemin Emniyet İstihbarat Dairesi Başkanı Ramazan Akyürek ve İstihbarat Şube Müdürü Ali Fuat Yılmazer hakkında ağırlaştırılmış müebbet, dönemin İstanbul İl Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah ve İstihbarat Daire Başkanı Sabri Uzun hakkında 6 yıla kadar hapis cezası talep edilirken, ifadeleri alındıktan sonra serbest bırakılan emniyet görevlilerinin de yeniden yakalanması istendi. 26 kamu görevlisi hakkında hazırlanan iddianamede önemli sanıklardan biri de Emniyet İstihbarat Dairesi Başkanı Engin Dinç oldu. Haziran 2006’ya kadar Trabzon Emniyet Müdürlüğü İstihbarat Şubesi Müdürü olan Engin Dinç’in, Yasin Hayal ve ekibinin Dink’i öldürmeyi planladığı yolundaki istihbaratı, “ses getirecek eylem” şeklinde yumuşatarak, İstanbul Emniyet Müdürlüğü İstihbarat Şube Müdürlüğü’ne ilettiği öne sürüldü. İddianamenin kabul edilmesinin ardından Yargıtay 5. Ceza Dairesi, Dink cinayetine ilişkin iki davanın birleştirilerek İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülmesini kararlaştırdı. 37 sanıklı bu dava halen sürüyor.
Cumhuriyet tarihinin en sarsıcı ve karanlık cinayetlerinden biri olan Dink suikasti, vicdanlardaki yaraları kanatmaya devam ederken, “Hrant’ın Arkadaşları” bugün saat 14.30’da Şişli’deki eski Agos gazetesinin önünde anma etkinliği düzenleyecek.
Emniyet’teki illegal birim
Dink’in suiskasta kurban gitmesinden 9 yıl sonra 15 Temmuz’dan önce hazırlanan FETÖ Çatı iddianamesinde ise cinayete yönelik çarpıcı iddialara yer verildi. İddiaların odağını ‘suikasttaki FETÖ parmağı’ oluşturdu. Çatı iddianamede, Dink suikastı şüphelilerinden Ramazan Akyürek, Ali Fuat Yılmazer ve Coşkun Çakar’ın FETÖ yöneticilerinden oldukları, İstihbarat Daire Başkanı C Şube Müdürü Ali Fuat Yılmazer’in C-2 Büro Amirliği içinde 2006-2012 arasında mevzuat dışında C-5 adlı gizli bir birim kurup komiser ve komiser yardımcılarını görevlendirdiği, bu illegal birimde FETÖ tarafından Ergenekon soruşturmalarının hazırlığının yapıldığı iddia edildi.
Gizli bir yapılanma olan C-5 Bürosu’nun varlığının sonradan ortaya çıkarıldığı, C-5 Bürosu’nun Dink cinayeti ile ilgili 62 evrak üzerinde çalıştığı iddia edilirken Akyürek, Yılmazer ve Çakar’ın FETÖ’nün amacını gerçekleştirmek için Dink cinayetini araç suç niteliğinde işledikleri, şüphelilerin Hrant Dink’in öldürüleceğini, cinayete hazırlık yapıldığını, onu öldürecek tetikçinin ‘Ogün’ isimli şahıs olduğunu bilmelerine rağmen bu cinayetin işlenmesini bekledikleri öne sürüldü.
‘Cemaat onu kurban seçti’
İddianamede Ergenekon komplosu ve TSK’nın hedef alınması için FETÖ’nün Dink cinayetini planladığı iddia edilerek şu ifadelere yer verildi: “Ssuikasti TSK’nın üzerine atılmak için komplo eylemlerden birisidir. Hatta bu amaç için ideal bir hedeftir. Eylemin ‘derin devlet’ ile irtibatlandırılmasını kolaylaştıracak elemanlar da daha önceden mevcuttu. Dink bilerek yanlış yorumlanan bir makalesinden dolayı ‘Türklüğü aşağılamak’ suçundan mahkum edilmişti. Bu davalar sırasında, MHP kökenli olan ve Veli Küçük, Muzaffer Tekin gibi kişilerle ilişkide olan avukat Kemal Kerinçsiz eylem düzenlemişti. Bu durum Ergenekon komplosunda özellikle Dink’i cemaatin gözünde giderek daha ‘değerli’ hale getirmişti. Dink suikasti ile derin devletin irtibatlanması kolay olduğu için cemaat Dink’i kurban seçti. Cemaat, emniyetin İstanbul İstihbarat Şubesi’ni ele geçirmiştir.” FETÖ’nün Dink’in öldürülmesi olayını kasten engellemediği, Dink’i korumak için alınması gereken tedbirlere engel olup kamu gücünün FETÖ’nün emrine uygun olarak kullanıldığı, FETÖ’nün cebir şiddet gösterisinden birinin de bu cinayet olduğunun tespit edildiği de öne sürüldü.
Sanıklar birbirini suçluyor
Dink cinayetinin üzerinden geçen 10 yılın ardından, suikasta yönelik dava İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülmeye devam ederken, sanıklar ise her duruşmada birbirlerine yönelik suçlamalarda bulunmaya devam ediyor.
Dink cinayetine ilişkin davada halen bir arpa boyu yol alınamazken, sanık eski polis müdürlerinin birbirlerine yönelik suçlamaları ise kafalardaki soru işaretlerinin artmasına neden oluyor.
Davanın kritik sanıklarından eski polis müdürü Ramazan Akyürek, mahkemedeki ifadesinde dönemin İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah’ı suçlarken “Dink’i korumadı, Trabzon’dan İstanbul’a gelen evrakların imha edilmesini benden istedi” iddialarını gündeme taşıdı. Dönemin Trabzon İl Emniyet Müdürü Reşat Altay ise mahkemede, Emniyet İstihbarat Daire Başkanı Engin Dinç’e yönelik “Engin Dinç, ‘Trabzon’dan tayin olup gidinceye kadar, ne yardımcı istihbarat elemanı ne de Dink’e yönelik yapılması düşünülen eylemler hakkında konuşmadı” iddialarını gündeme taşımıştı. Davanın son duruşmasında ise sanıklardan Ali Fuat Yılmazer’in iddiaları öne çıktı. Yılmazer, cinayete yönelik “Kasıt aranıyorsa bu öncelikle İstanbul Emniyeti’nde aranmalıdır” diye ifade verirken, karşılıklı suçlamalara bir yenisini ekledi.