14.07.2014 - 17:19 | Son Güncellenme:
Ece Zaim "Turkmax Gurme"de ekrana gelen "Küçük Mutfak Sırları"yla hafta içi her gün, her evin mutfağında uygulanabilir pratik tariflerden oluşan menüleriyle seyircisiyle buluşuyor. Zaim program günlerini neden ayrı tariflerle böldüğünü ve 9 aylık oğlu Demir Yiğit doğduktan sonra mutfağının nasıl etkilendiğini anlattı."Küçük Mutfak Sırları"da her güne özel başka tarifler yapıyorsunuz. Bunu anlatır mısınız biraz?Farklı malzemeler kullanarak pratik ama bir o kadar da lezzetli yemekler yapmaya çalışıyorum. Haftanın beş günü olduğu için programın sıkıcı olmaması adına ben her günü böldüm. Pazartesi gününü tatlı günü yapıyorum zaten bir tatlı geçmişim var, pastanem vardı. Salı günü ev yemeklerini biraz daha modernleştirip, kendi yorumumu katıyorum. "Ev Yemekleri Sıkıcı Olmak Zorunda Değil" başlığı altında yemekler yapıyorum. Çarşamba günü 1,5 yaşında bir oğlum var, onunla bir ek gıda maceramız oldu. Hala her gün o ne yiyecek diye düşünüyorum. Annelerin de böyle dertleri olduğunu bildiğim için çocuk ve bebek yemekleri günü yapıyorum. Çarşamba günleri şekersiz, katkısız, tuz koymadan nasıl yemekler yapabiliriz bunun peşindeyim. Perşembe günü benim en sevdiğim öğün olan kahvaltı günü yapıyorum. Cuma günü de programda restoran kalitesinde ama evde yapabileceğiniz yemekler yapıyorum. Aynı zamanda o gün biraz kutunun dışına çıkmaya çalışıyorum, farklı malzemeler kullanarak farklı tarifler yapmaya çalışıyorum. Seyircimizde bu malzemelerle ne yapacağını bilsin en azından gözü korkmasın ve denemeye açık olsun diye programımız haftanın beş günü bu şekilde akıyor.Türkmax Gurme'yle yollarınız nasıl kesişti ?Çok sürpriz bir proje oldu. Yemek ve ailem benim tutkum. Ama oğlum Demir Yiğit doğduktan sonra bu tutkum daha da arttı. Programdan önce yemek üzerine danışmanlık ve yazarlık yapıyordum ama daha yavaş bir iş hayatım vardı. Bu işleri birlikte yaptığım kişi beni referans olarak kanala göstermiş. Aklımda hiç olmayan ve daha önce hiç aklımdan geçirmediğim bir işti. Bir arkadaşım beni kanala önerdi ve demo çekimine çağırıldım. Ardından işin olduğunu söylediler. Böylece başlamış olduk. Programın içeriğini birlikte kararlaştırdık. Çok tatlı bir ekibim var. Çok fazla aynı göze sahibiz bence bizim işimizin biraz güzel olmasının sebebi de bu ekip işi. Herkes birbiriyle uyumlu çalışıyor, çalışırken keyif alıyor ve ortak bir göz ve zevk var. Bunlar bir araya geldiğinde ekstra bir enerji oluşuyor ve izleyende onu hissediyor gibime geliyor.RÖPORTAJ: MELİS GÜVENÇFOTOĞRAF: HÜSEYİN ÖZDEMİRMİLLİYET MAGAZİN SERVİSİ
Tereddütüm olsaydı kesinlikle ayağımın ucunu atmazdım bu işe. Her yaptığım iş "Bununla gurur duyuyorum" diyebileceğim bir iş olmalı. İnsan hayatta erken yaşta sorumluluk almaya başladığında ve kendini özelliklerini, yeteneklerini bildiğinde o işi başarmak konusunda tereddütü olmuyor. Tek çekincem görünür bir hayat yaşamak istemememdi. Çok içime kapalı olarak yaşayan bir insanım ama eğer televizyondaysanız insanlara özel hayatınızın da bir kısmını göstermeniz gerekiyor. Siyasal Bilimler ve Uluslararası İlişkiler okumuşsunuz. Neden öncesinde Gastronomi okumayı düşünmediniz?Aslında Gastronomi okumayı düşünüp kaderin etkisiyle bu tarafa dönmüş insanlardanım. Gastronomi okumak istiyordum o yüzden üniversite sınavına çalışmadım diyebilirim ama Gastronomi olan üniversiteler o zamanlar yeniydi ve bana "İstersen işletme, iktisat, uluslararası ilişkiler oku üstüne gastronomi okuyup yurt dışında bunu yapabilirsin" gibi tavsiyeler geldi. Ben de bunlardan birini okudum ama hiçbir zaman yapmayı düşünmedim. Çünkü amaç ve odaklandığım şey çok belliydi. Yurt dışına gitme projem vardı ama o dönemde eşim yurt dışında master yapıyordu. O döndüğünde ben gidecektim, evlenme teklifi edince gitmekten vageçtim. Ülkemizdeki aşçılık okullarından hangisine gidebilirim diye bir araştırmam oldu. Aşçılık okuluna gittim, restoranlarda çalıştım ve zaten kopamayacağımı anladım.
Çok erken yaşta çalışmaya başladım. Üniversiteden mezun olur olmaz aşçılık okuluna gittim ve ardından stajımı yaptım. Çok yoğun bir staj dönemi geçirdim. Sonra o restoranda çalışmaya başladım ve makarna şefi olarak başka bir yere geçiş yaptım. Orada birlikte çalıştığımız kişinin taahhütleri bana uymadı. Restoran işi gecedir, düzenli bir hayatı olan kişiye uygun değil. Ben de evliyim.
Eşim beni destekliyordu ama her gece 02.00'da eve gelmek de hoşuma gitmiyordu. Bu nasıl düzenli hale getirebilirim diye düşünüp pastane işine odaklandım. Yurt dışında geziler yaptım, ünlü pastanelerin neleri var onlardan yedim. Türkiye'ye hangi konsept uyar, ikisini nasıl birleştirebilirim diye düşündüm. Hep yapmak istediğim küçük, içerisine girdiğinizde çıkmak istemeyeceğiniz açık mutfağı olan müşteriyle bire bir temas içerisinde olabileceğim bir yer açmaktı. Dekorasyona, kutu çizimlerine kadar her şeyi ben yaptım.
Amacım çok güzel bir yemek kitabı yazmak. Hani herkesin kariyerinde çok istediği bir şey vardır ya benimki de kitap yazmak. Öyle bir kitap olsun ki, alan kişilerin "Bu kitabı iyi ki aldım. Sayfa sayfa yaptığım tariflerin hepsi çok iyi sonuç veriyor" diyebileceği baş ucu kitabı olsun istiyorum. O yüzden asla onu hızlandırmak gibi bir niyetim yok. Amacım çok güzel bir yemek kitabı yazmak.
Öncelikle çok daha bilinçliyim. Özellikle malzemelerin nerden geldiğine, üretim yerlerine, nasıl bir toprakta yetiştiğine kadar daha derin düşünmeye başladım. Oğlum şu an 9 aylık, onu emzirdikten 6 ay sonra ek gıdalarla beslemem gerektiğinde organik ve şekersiz tariflere merak saldım. Oğlumu en azında 2-3 yaşına kadar maksimum derecede çikolatadan, şekerden ve işlenmiş gıdalardan nasıl korurum gibi bir kafa yapısına büründüm. Mesela şuana kadar hiç çikolata yemedi. Onun yerine o kadar lezzetli şeyler hazırlıyorum ki ona eksikliğini yaşattığımı düşünmüyorum. Paketli ve dışarıdan alınmış hiçbir şey yedirmedim. Aslında anneler bir tık daha efor sarf ederek meyveyi kutulu almasınlar, meyve suyunu pakette almasınlar. Özellikle tavuk, yumurta ve pirincin organik alınmasını tavsiye ederim. Size göre yemek yapmanın bir formülü var mı ?Temiz ve hijyenik olmak çok önemli. Temiz olmadan mutfakta olmanın hiçbir manası yok. Malzemeye saygılı olunmalı, israf edilmemeli ve iyi işlenmeli. En önemlisi ise yemeğinizi severek ve gönülden yapmaktır. Severek yapılan yemek kesinlikle güzel oluyor. Sevmenin yanında da kesinlikle o yemeği tadın. Her yemek, her aşamada tadılır ve böylece mükemmel sonuç elde edilir. Türkiye'nin çok çabuk gelişip, değişen bir yapısı var. Bunun damak tadına da yansıdığını da düşünüyor musunuz?Bence bu tarz kanal ve programların olması çok iyi bir şey. İnsanlar artık yeme içmeye daha çok meraklı. Eskiden patlıcan sadece bir şekilde yapılır, bu yemeğe domates katiyen konulmaz düşüncesi vardı. Artık modada olduğu gibi hiçbir sınır yok. Eskiden kışın beyaz giyilmezdi, şimdi kışın beyaz giymek trend oldu. Yemekte de böyle, hayır ve asla yok. Artık dünya mutfağında sınır yok, bence şuan gastronominin gittiği o keyifli nokta da bu. Şefler var, küçücük restoranlar kuruyorlar, Michelin Yıldızı alıyorlar ve o neyi yapmak istiyorsa onu yapıyor siz de onu yiyorsunuz.