03.01.2021 - 13:40 | Son Güncellenme:
DHA
Balıkesir Üniversitesi Ayvalık Meslek Yüksek Okulu Mimari Restorasyon Bölüm Başkanı Dr. Öğretim Üyesi Figen Erdoğdu, Ayvalık ve çevresinde definecilerin kaçak kazılarının arttığını ve bunun önüne geçilmesi gerektiğini söyledi.
Erdoğdu, Cunda Adası’nın ilk yerleşim yeri olarak kabul edilen yel değirmenleri yakınındaki Ai Dimitri Manastırı'ndan geriye kalan 250 yıllık şapelin defineciler tarafından tahrip edilmesi sonucu yıkıldığını belirtti.
Ayvalık ve tarihini yakından bildiğini ve yıllar içinde geçirdiği değişimi gördüğünü anlatan Dr. Öğretim Üyesi Figen Erdoğdu, "2018 yılında geldiğimizde şapelin içindeki Apsis'in önünde büyük defineci çukurları gördüm.
Çok üzüldüm. Bugün acı bir haber aldım. Tamamen yapının yerle bir olması, duvarlarına kadar her şeyin paramparça olması beni çok üzdü. Aslında bu yapıların kendileri altın değerinde.
Kıymetli, paha biçilmez eserler. Bu yapıların içinde hazine aramamız, bu yapıların değerini bilemememiz gerçekten çok üzücü. Son yıllarda bu kaçak kazılar nedeniyle daha fazla kilise, şapel ve manastır kaybetmek istemiyoruz. Gelecek kuşaklara ne bırakacağız bunu merak ediyorum. Bu konuda tüm toplumu bilinçli olmaya davet ediyorum ve yetkililerden gerekli tüm önlemleri almasını istiyorum. Gerçekten inanılmaz bir durum söz konusu.
Duvarlarına varıncaya kadar her yer tahrip edilmiş durumda. Daha önce Apsis önünde ve çevresinde çukurlar vardı. Bugün geldiğimde yapıyı görememek beni inanılmaz üzdü" dedi.
Ayvalık ve yurt genelinde yakın tarih ve arkeoloji üzerine araştırmalar yapan yerel tarih araştırmacısı Taylan Köken, Ai Dimitri Manastırı'nın, Cunda'nın ilk inşa edilen manastır kompleksi olduğunu ve 1766 yılında Cundalı bir zenginin bağışı ile inşa edildiğini söyledi.
Manastır’ın 1821 Mora isyanına destek verilen noktalardan biri olduğunu belirten Köken, şöyle konuştu:
"Ayvalık kayıtlarında, Ai Dimitri Manastırı olarak geçen yapı 1821 Mora isyanından sonra tahrip olmuş. Yapının bütünlüğü zaman içinde bozulmuş, odalar, hücreler ve mutfak kısmının duvarları yıkılmıştı.
Ortada yalnız şapel binası duruyordu. 8 sene önce sağlam olan şapel, son birkaç sene içinde diğer son dönem Osmanlı döneminden kalma yapılar gibi define aramak amacıyla ağır tahribata uğratıldı. Üzülerek söylemek isterim ki, özellikle gözden uzak yerlerde tahribat çok daha vahim olmaktadır. Dedektör kullanılıyor. Tuttuğunuz zaman çiviye de ötüyor, taşın içindeki maden mineraline de ötüyor. Dolayısıyla bu tür yanılgılarla her yer ağır bir şekilde tahrip ediliyor. Maalesef gözlerden ırak bu noktalardaki kültürel miras gün geçtikçe yıkılıyor. Önce çatısı çöktü sonra en son ayakta kalan yan duvarları yıkıldı.
Bazıları yıkılmayı yağmura bağladılar. Oysa uzun süredir, 200 yıldır ayakta duran bu şapel, define için kazılınca tabi yağmurun da etkisiyle yıkılmış olabilir. Ancak yıkılana kadar ve binanın statiği bozulana kadar defineciler tarafından ağır tahribata uğratıldığı kesindir. Bu çok üzücü. Çok harika bir manzaraya sahip, stratejik, güzel bir noktada olan bu yapı turizme kazandırılabilirdi. Maalesef hali bugün bu şekilde."
Germiyan Kilisesi, Silivri'ye bağlı Değirmenköy'de bulunuyor. 1836 yılında 2. Mahmut döneminde yaptırılan kilise, 1868 yılında da bir onarımdan geçti. 1913 yılında ise Rumlar'ın Yunanistan'a göç etmesiyle boş kaldı. Mübadele dönemi olan 1923-1924 yıllarında Rumların gitmesinden sonra cami ve okul olarak kullanıldı. Tarihi kilise bakımsızlıktan yıllar içinde harap olurken bir de defineciler tarafından tahrip ediliyor.
Define aramak çevresinde için insan boyu içinde ise metrelerce çukurların kazıldığı kilise güçlükle ayakta duruyor. Bölgede yaşayan köylülere göre defineciler kaza kaza kiliseyi kalbura çevirdi.
Kilisenin içindeki ahşap sütunların çürüdüğü, ahşap çatının da yarısının çöktüğü görüldü. Kilisenin zemininde de definecilerin tahribatlarını görmek mümkün.
Zeminde derin çukurlar açılırken, ahşap sütunların altında bulunan oymalı mermerlerden ise sadece biri duruyor. İçerideki merdivenlerin yarısı çökmüş, duvarlarındaki kabartmalarda yok olmuş durumda.Kilisenin dışında hemen yanında ise açılan bir çukur daha bulunuyor. Ayrıca kilisenin hemen önünde bulunan ağacın da altı kazılmış durumda.
Kilisenin yakınında bulunan İsmetpaşa Mahallesi'nde yaşayan Kani Çılgın, "Ben 58 yaşındayım kendimi bildim bileli kilise var. Yunanlılar varmış eskiden bizim oturduğumuz yerlerde. Onlar savaşta kaçmışlar buradan. Mübadelede bizim babalarımız dedelerimiz oraya yerleşmiş.
Eski Değimenköy, esas Değirmenköy orası, Germiyan olarak geçiyor. Defineciler kaza kaza kalbur gibi yaptılar. Bir şey bırakmadılar, altına girdiler 3 metre. Çok güzel bir yapıydı ama berbat ettiler.
Korumaya alınmadı, o zaman korumaya alacaklarını söylediler ama korumaya almadılar. Gece giden orada çalışıyor, 'burada para var, burada para var', para arıyorlar yani orada. Bir ara samanlık olarak kullanıldı orası. Harabe gibi" dedi.
Bir diğer mahalleli Tunay Yaşar ise, "Defineciler var, yıllardır oradalar. Ben hayvancılık yaptım 25 sene, 80'den sonra 2000'e kadar her akşam geliyorlardı.
Harap olduğunu gördüm, gidip bir iki kere gördüm, çok da derin kazmışlar şu anda. Terk edildi, yıkılmak üzere artık, kala kala duvarları kaldı, çatısında zaten bir şey kalmadı" diye konuştu.
Kilisenin yakınında bulunan İsmetpaşa Mahallesi'nde yaşayan Kani Çılgın, "Ben 58 yaşındayım kendimi bildim bileli kilise var. Yunanlılar varmış eskiden bizim oturduğumuz yerlerde.
Onlar savaşta kaçmışlar buradan. Mübadelede bizim babalarımız dedelerimiz oraya yerleşmiş. Eski Değimenköy, esas Değirmenköy orası, Germiyan olarak geçiyor. Defineciler kaza kaza kalbur gibi yaptılar. Bir şey bırakmadılar, altına girdiler 3 metre. Çok güzel bir yapıydı ama berbat ettiler. Korumaya alınmadı, o zaman korumaya alacaklarını söylediler ama korumaya almadılar.
Gece giden orada çalışıyor, 'burada para var, burada para var', para arıyorlar yani orada. Bir ara samanlık olarak kullanıldı orası. Harabe gibi" dedi.
Bir diğer mahalleli Tunay Yaşar ise, "Defineciler var, yıllardır oradalar. Ben hayvancılık yaptım 25 sene, 80'den sonra 2000'e kadar her akşam geliyorlardı.
Harap olduğunu gördüm, gidip bir iki kere gördüm, çok da derin kazmışlar şu anda. Terk edildi, yıkılmak üzere artık, kala kala duvarları kaldı, çatısında zaten bir şey kalmadı" diye konuştu.
Kayseri Yeşilhisar ilçesinde sayısı 40'ı bulan peribacalarından bazılarına sprey boya ile yazılan yazılar tepki çekti. Mahalle muhtarı Hamza Bulut, "Burada bulunan peribacaları tarih düşmanlarının saldırısına uğradı" dedi.
Kayseri'nin Yeşilhisar ilçesi, her yıl Kapadokya bölgesine gelen yerli ve yabancı turistlerin ziyaret ettiği bölgelerin başında yer alıyor. Başta Soğanlı Vadisi olmak üzere çok sayıda doğal güzelliğe sahip ilçe yüzlerce turist ağırlıyor.
Ancak, ilçenin Araplı yokuşu mevkiinde bulunan 40 peribacasından bazılarına bazı kişilerce sprey boya ile zarar verildi. Kayseri-Niğde kara yolu üzerinde bulunan peribacalarına sprey boya ile yazılan yazılar tepki çekti.
Araplı Mahallesi Muhtarı Hamza Bulut, Araplı yokuşunun Kapadokya'nın giriş noktalarından olduğunu söyleyerek, "İsmi Nevşehir ile özdeşleşen peribacalarının önemli bir bölümü de Kayseri'de var. Ancak ne yazık ki, burada bulunan peribacaları tarih düşmanlarının saldırısına uğradı. Eline sprey boyayı alan peribacalarının üzerini boyuyor ve çeşitli isimler yazıyor. Biz bu alanın turizme kazandırılmasını, korunmasını ve gerekli onarım işlerinin yapılmasını istiyoruz" dedi.