14.08.2018 - 14:50 | Son Güncellenme:
Diyeceksiniz ki nedir sizi bu noktaya getiren şey?! Yazımızın başlığında söylediğimiz gibi; burası soğuk ülkenin sıcak şehri. Şehrin renkleri o kadar sıcak ki soğuğu hissetmiyorsunuz diyeceğiz ama büyük yalan hsajdhk.Kopenhag’a geldiğinizde, mimarisi, renkli sokakları, kanalları, restoranları, kafeleri ve hatta bisikletleri ile şehrin kendine has havasını anlıyorsunuz. Havanın genellikle soğuk olduğu bir şehirde, normalde dışarıda çok fazla dolaşmak istemeyiz ama bu şehir içimizde bir merak uyandırıp bizi sokaklara taşıdı ve gördüklerimizi tam olarak ifade etmek gerekirse; havanın griliği bile şehrin renklerini gizleyemedi!
Kopenhag seyahatimizde bizi en çok şaşırtan ve etkileyen şey kaliteli restoran ile cafe sayısının fazlalığıyla birlikte şehrin her anlamda sağlıklı yaşamın merkezi olması. Sağlıklı beslenmeye çalışan ve bu konuya ilgisi olan iki insan olarak, şehirde yaratılmaya çalışılan sağlıklı ortam için bu denli uğraşılması hem etkileyici hem de daha önce herhangi bir şehire görmediğimiz türde oldu. Adamlar aşmış! Neler yapıyorlar hemen anlatmaya başlayalım:Bizim biliyorsunuz 2023! hedefi varken adamlarda 2025 hedefi var ve mottolarında diyorlar ki Enjoy Life, Copenhagers! Tahmin edersiniz ki onların hedefleri bizimkinden epey bi farklı. Şöyle ki; 2025 yılına kadar şehirde 0 karbon seviyesine gelmeye çalışıyorlar. Bunu sağlayabilmek için sigara içilmeyen, yeşil ve bisiklet dostu bir ortam yaratma hedefleri var. Yine bu döneme kadar sağlıklı beslenmede de dev adımlar atmaya hazırlanarak özellikle belli yaşın üstündeki insanların beslenme alışkanlıklarını %90 oranında organik yiyeceklere çevirmeyi hedefliyorlar. Günümüzdeki durum ise %88 seviyesinde.
Kopenhag’ta konaklama düşündüğümüzden daha pahalıya patladı. Genelde gecelik kişi başı konaklama ücretini ortalama 30 Euro civarında tutmaya çalışırız fakat bu sefer 40 Euro’ya patladı ki bu bulabildiğimiz en ucuz seçenekti. Bakmaya ise 1 ay öncesinde başlamıştık. Kaldığımız yer olan Hotel Copenhagen’ı tavsiye edebiliriz ama öyle gönül rahatlığıyla değil. İnternet problemi olan bir oteldi. Muhtemelen 2. Kopenhag çıkarmamızda bu oteli tercih etmeyeceğiz.Kalacak yer arayışındayken karşımıza çıkan en mantıklı yerlerden birisi olan Copenhagen Down Town Hostel’de yer olmadığı için rezervasyon yapamamıştık ve bir akşam dolanırken karşımıza çıktığında, girişinde yer alan barıyla epey eğlenceli gözüküyordu. Bir sonraki gidişimizde burada kalacağımız kesin. Size de eğlenceli bir konaklama için burayı tavsiye ederiz. Şehir merkezine de bizim otele kıyasla biraz daha yakın.Lokasyon olarak belli bir önerimiz yok. Şehirde mesafeler yakın ve toplu taşıma yeterince iyi olduğu için problem yaşamayacaksınız. Yine de bir öneri vermek gerekirse ‘Indre By’ bölgesini öneririz.
Kopenhag’a gidiş için iki tane seçenek var. İlki tabii ki havayolu, ikincisi ise otobüs. Türkiye’den gelecekseniz THY’nin Pegasus’un, Atlas Global’in ve İskandinav havayollarının hemen hemen her gün tarifeli seferleri bulunuyor.Eğer çevre ülkelerden gelmek isterseniz Almanya ve İsveç’ten otobüs ile gelme imkanı var. Almanya’dan otobüs imkanı için Deutsche Bahn’ın sitesini kullanabilirsiniz. Hamburg-Kopenhag arası 5 saat sürüyor ve tek yön bilet 20-30 Euro civarında.
İtiraf etmek gerekirse Kopenhag pahalı bir şehir ve buradaki aşırı pahalılıkla başa çıkabilmek için bazı önlemleri erkenden almak gerekiyor. Bunların başında geleni ise şehre ayak bastığınız anda City Pass satın almak. Bu sayede otobüs, metro, tren gibi toplu taşımalardan sınırsız faydalanabiliyorsunuz. 24 saat ve 72 saatlik iki tane City Pass türü var. Eğer 3 günlüğüne geliyorsanız 72 saatlikten satın alın kafanız rahat olsun. 72 saatliğin fiyatı 200 DKK, 24 saatliğin fiyatı 80 DKK.Güzide şehrimizin toplu taşımaları da imkanlarla dolu. Trenlerde ve otobüslerde wi-fi hizmeti var fakat üye olmanız gerekiyor. Bir diğer gözümüze çarpan özellik ise S-tog trenlerinde bulunan silent zone kompartımanları oldu, çalışmak veya uyumak için bire bir.Kopenhag metrosu şu ana kadar gördüğümüz en kolay metrolardan biri. Çok geniş bir alana yayılmıyor ve şu an için 2 tane hat var fakat 2019’da 3 yeni hat daha eklenecek. Özellikle bu şehirde metro kullanmak ve aktarma yapmak çok kolay, çünkü aktarma yaparken indikten sonra farklı bir yere gitmenize gerek yok. İndiğiniz yerde diğer hattın metrosuna binebiliyorsunuz. Diyelim ki M1 hattında indiniz, M2 için başka bir yere gitmenize gerek yok sadece inip sıradaki treni beklemeniz yeterli.
Kopenhag’ta gezilecek yerler bitmiyor. Günde 15 km. yol yürüdük, hiçbir şehirde kullanmadığımız toplu taşımayı kullandık, sabah 9 gece 12 full-time gezdik ama 4 gün yetmedi. En son dönerken dedik ki keşke 2 gün daha vaktimiz olsaydı. Şehrin renkleri güzel olunca sokaklarını, yemek seçenekleri güzel olunca restoranlarını, ortamı güzel olunca barlarını, müze konuları güzel olunca müzelerini gezmek istiyorsunuz.Gezilecek yerlerin yetişmemesinin bir diğer nedeni ise internetsiz kalmamızdı. İnternet olayını seyahatin 3. gününde çözdüğümüz için ilk gün Google Maps’in offline çalışma özelliğine sığınmıştık ve bu yüzden arada yol üstü atladığımız yerler olmuştu. Sonra oralara tekrar geri dön ve gez derken haliyle vakit tasarrufu yapamadık. E bir de her yere giderken önce Google’dan arat sonra bul ve tekrar haritadan aç derken bunlar hep vakit kaybı oldu. Biz çektik siz çekmeyin diye size güzel bir gezilecek yer listesi hazırlayarak konumlarını da ekledik. Faydalı olacağına eminiz.
Kopenhag’a geldikten sonra şehirde ilk olarak gezilmesi gereken yer 17. YY’dan kalma Nyhavn ismindeki bu kanal olmalı. 7 farklı renkte boyanmış Kuzeye özgü tuğla evleri, kanal boyunca demirlemiş tahta gemileri, iki taraflı uzanan restoranlarıyla tam bir başlangıç noktası ve çok güzel fotoğraflar sunuyor. Bu arada Nyhavn’daki en eski evin 1680 tarihli olduğunu ve ünlü yazar Hans Christian Andersen’in de burada yaşadığını öğrendik.Eskiden Nyhavn kanalı liman olarak kullanılıyormuş ve epey hareketli trafiğe sahipmiş. Fakat savaş sonrası kanalın güney tarafı artık tahta gemilerin sergilendiği bir müze olarak kullanılmaya başlanmış. İşte bu yüzdendir ki şu an burada demirlemiş tahta gemiler bize hala 17. YY havası veriyor.Ayrıca şu an şehirdeki bütün kanal turları buradan yapılıyor. Fakat kanal turu düşünüyorsanız kışın gelmemelisiniz çünkü Şubat ayında denizin kısmi olarak donduğuna şahit olduk.Nyhavn, Kopenhag’ın en popüler turist noktası olduğu için haliyle epey popüler fakat problem değil, daha az popüler olup en az Nyhavn kadar güzel başka bir yer biliyoruz.
Burası şehrin bir numaralı alışveriş caddesi ve aynı zamanda Avrupa’nın da dükkan dolu en uzun yaya yolu. Stroget caddesi 1.1 km uzunluğunda ve cadde boyunca Dünya’nın en lüks mağazalarından orta seviye mağazalarına kadar bir çok dükkan ile karşılaşıyorsunuz. Bizim en fazla ilgimizi çeken Lego dükkanı olmuştu. O kadar güzel bir dükkan ki tekrar çocuk olup parçaları birleştirmek istiyorsunuz. İçeride gördüğümüz şeylerden sonra bir Lego müzesinin olup olmadığını sorduk fakat yokmuş. Şehirde her şeyin bir müzesi olduğu için nedense bu duyguya kapıldık.
Burası 17.YY’dan kalma bir yapı ve astronomik gözetleme kulesi olarak inşa edilmiş. Yaklaşık 7.5 katlık yükseklikteki en tepe noktasına ulaşmak için, sarmal dönen merdivensiz yürüyüş yolu ile çıkıyorsunuz. 7.5 kat deyince gözünüzü korkutmayalım, nasıl çıktığınızı anlamıyorsunuz bile. Tepesinde ise Kopenhag’ın en yüksek noktasına ulaşarak şehri en yüksekten görme şansını yakalıyorsunuz. Tepeye çıkmaya çok değer mi pek emin değiliz ama içerisi görülmeye değer.Giriş ücreti: 25 DKK
Burası Kopenhag fotoğraflarının %30’luk filan kısmını oluşturuyor. Ayrıca şehir merkezinde olduğu için kolaylıkla ulaşabilirsiniz.
Burası Danimarka donanması askerleri için yapılmış bir bölge olup 4 farklı sokaktan oluşuyor. Nyboder aslında epey meşhur, Hatta bu sokaklardaki hakim renk olan sarı rengi bile Kopenhag halkı tarafından Nyboder sarısı olarak adlandırılıp ayrıştırılmış. Biz de sarılar kar beyaz olmadan yakaladığımız için kendimizi şanslı hissettik.
Kopenhag müze bakımından çok zengin bir şehir ve yeterli vaktiniz varsa ilgi alanınıza yönelik bir müze bulacağınıza inanıyoruz. Müze girişleri ise paralı ve oldukça pahalı. Fakat panik yok, Copenhagen Card var! Bu kartı satın aldığınız taktirde şehirdeki bütün müze girişlerini, turistik aktivitelerini ve ulaşımı ücretsiz yapıyorsunuz.
Genelde soğuk şehirler pek sevilmeyen yerlerdir ve gitmeden önce iki defa düşünürüz. Kopenhag’a gelirken de bi durup düşündük ve acaba bu mevsimde doğru tercih mi yapıyoruz dedik, sonra da amaaan boşver kalk kız gidelim dedim, iyi ki de gelmişiz. Epey üşüdük, biraz da fazla harcama yaptık ama böyle bir şehri gördüğümüzü düşünürsek fazlasıyla değdi. Bir daha gelir miyiz? Banko geliriz.Eğer giderseniz, keyfini çıkarmaya bakın çünkü Avrupa’nın her bakımdan en güzel ve örnek şehirlerinden bir tanesine gidiyorsunuz!Ekin & Orçunhttp://instagram.com/yolkure