13.06.2021 - 15:40 | Son Güncellenme:
İstanbul Arkeoloji Müzeleri, Topkapı Sarayı'nın bitişiğinde, Gülhane Parkı ile Darphane-i Amire'nin yanı başında kentin ve hatta dünyanın en önemli müze yapılarından biri olma özelliği taşımaktadır. İstanbul'un en çok ziyaret edilen müzelerinden biri olma özelliği taşıyan tarihi yapı yüz yılı aşkın bir süredir dünya tarihine de ışık tutmaya devam ediyor. Bu yönüyle de İstanbul Arkeoloji Müzeleri, tarihe meraklı turistler kadar profesyonel araştırmacıların da ilgi odağı.
Görkemli binasıyla dikkat çeken İstanbul Arkeoloji Müzeleri'nin ana yapısı 13 Haziran 1891'de ziyarete açıldı. Dönemin ünlü mimarı Alexandre Vallaury'nin imzasını taşıyan tarihi müze bu haliyle İstanbul'un da simge yapıları arasında yer almaktadır. Düyun-u Umumi Binası, Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane, Pera Palas, Osmanlı Merkez Bankası Binası ve Büyükada Rum Yetimhanesi mimar Alexandre Vallury'nin İstanbul'a kazandırdığı diğer simge yapılar arasında yer alıyor.
Koleksiyonunda biir milyondan fazla eserin yer aldığı İstanbul Arkeoloji Müzeleri, konum olarak da İstanbul'un en merkezi noktalarından biri olma özelliği taşımaktadır. Topkapı Sarayı'nın bitişiğinde ve Gülhane Parkı'nın hemen yanı başında yer alan tarihi müze çok geniş bir coğrafyadan eserlere ev sahipliği yapmakta.
Adından da anlaşılacağı üzere İstanbul Arkeoloji Müzeleri üç ayrı müze binasının birleşiminden oluşmakta. Arkeoloji Müzesi, Eski Şark Eserleri Müzesi ve Çinili Köşk Müzesi, bu tarihi müze kompleksini oluşturan yapılardır. Sultan 2. Abdülhamit döneminde yeni yerine taşınan ve Asar-ı Atika adıyla ziyarete açılan müzenin o dönemki müdürü ünlü ressam Osman Hamdi Bey'dir.
Bir Arkeoloji Müzesi olarak o dönemi için, dünyada müze binası olarak inşa edilmiş ender yapılardan biri olma özelliği taşıyan yapı görkemli dış cephesiyle de dikkat çeker. İstanbul'daki Neo-Klasik mimarinin en güzel ve görkemli örneklerinden biri olma özelliği taşır. Alınlık üzerinde bulunan Osmanlıca yazıda 'Asar-ı Atika Müzesi' (Eski Eserler Müzesi) yazmaktadır. Yazının üzerinde bulunan tuğra, Sultan 2 Abdülhamid' e aittir.
Müze aslında kurumsal olarak daha eski bir dönemde faaliyete geçmiştir. İstanbul Arkeoloji Müzeleri ilk olarak 1869 yılında Müze-i Hümayun yani İmparatorluk Müzesi adıyla Sultan Abdülaziz döneminde ziyarete açılmıştır. O dönem Topkapı Sarayı'nın dış bahçesindeki Aya İrini Kilisesi’nde toplanmış olan arkeolojik eserlerden oluşan Müze-I Humayun, İstanbul Arkeoloji Müzeleri’nin temelini oluşturur.
Ancak daha sonrasında Osmanlı İmparatorluğu coğrafyasında yapılan arkeolojik kazıların artması ve yeni bulunan eserler nedeniyle mevcut arkeoloji müzesi yetersiz kalmış bunun üzerine Aya İrini'nin yanı sıra Fatih Sultan Mehmet döneminde inşa edilmiş olan Çinili Köşk de 1880 yılında restorasyon sonrasında Müze-i Hümayun'un bir parçası olarak faaliyete geçer.
1881 yılında Osman Hamdi Bey’in müze müdürlüğüne atanması ile birlikte hem Müze-i Hümayun hem de Türk müzeciliği açısından bir dönüm noktası olur. Ünlü ressam Osman Hamdi Bey bu süreçte Nemrud Dağı, Myrina, Kyme ve diğer Aiolis Bölgesi Kentleri Nekropollerinde ve Lagina Hekate Tapınağı'nda kazılar gerçekleştirmiştir.
Müze-i Hümayun Müdürü Osman Hamdi Bey, 1887-1888 yılları arasında bugünkü Lübnan sınırları içerisinde yer alan Sayda'da (Sidon) yaptığı kazılar sonucunda Sidon Kral Nekropolü'ne ulaşmış ve başta dünyaca ünlü İskender Lahdi olmak üzere pek çok lahit ile imparatorluk başkenti İstanbul'a dönmüştür.
İstanbul Arkeoloji Müzeleri bünyesinde bulunan ve Eski Şark Eserleri Müzesi olarak kullanılan bina, Osman Hamdi Bey tarafından 1883 yılında Sanayi-i Nefise Mektebi yani Güzel Sanatlar Akademisi olarak inşa ettirilmiştir. Bu okul günümüzdeki Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi'nin de öncüsü olarak kabul edilmektedir.
Bu bina da tıpkı birkaç yıl sonra Arkeoloji Müzesi'nin ana yapısını da inşa edecek olan mimar Alexander Vallaury'nin imzası bulunmaktadır. 1917 yılında akademinin Cağaloğlu'na taşınmasının ardından bu tarihi yapı da müzeler müdürlüğüne tahsis edilmiş ve Arkeoloji Müzesi'nin bir parçası haline gelmiştir.
1887 ve 1888 yılları arasında Osman Hamdi Bey tarafından yapılan Sidon Kral Nekropolü Kazısı'ndan İstanbul'a getirilen, aralarında İskender Lahdı, Ağlayan Kadınlar Lahdi, Likya Lahdi, Tabnit Lahdi gibi ihtişamlı eserlerin sergilenebilmesi için yeni bir müze binasına ihtiyaç duyulmuş, Çinili Köşk'ün karşısına dönemin ünlü mimarı Alexander Vallaury tarafından inşa edilen İstanbul Arkeoloji Müzeleri klasik bina 13 Haziran 1891'de ziyarete açılmıştır.
1903 yılında kuzey ve 1907 yılında güney kanadın eklenmesi ile bugünkü Arkeoloji Müzesi binası oluşturulmuştur. Ana Müze binasının güney doğu bitişiğine, yeni sergi salonlarına duyulan ihtiyaç nedeni ile 1969 -1983 yılları arasında bir ilave yapılmış ve bu bölüm Ek Bina (yeni bina) olarak adlandırılmıştır.
Başta Büyük İskender Lahdi olmak üzere İştar Kapısı, Kadeş Anlaşması ve dünyanın ilk aşk şiiri olmak üzere pek çok önemli ve tarihi eseri barındıran İstanbul Arkeoloji Müzeleri, hem şehrin hem de aslından dünyanın en önemli arkeoloji yapılarından biri olarak kabul edilmektedir. Bu yönüyle de her zaman dünya kamuoyunda yer bulmaktadır.
Afganistan'dan Balkanlara binlerce kilometrekarelik bir alanı kapsayan coğrafyadan eserlerin yer aldığı İstanbul Arkeoloji Müzeleri'nde Anadolu'daki antik dönem medeniyetleri, Mezopotamya, Mısır ve Yunan uygarlıklarına ait ait binlerce tarihi eser sergilenmekte. Bu eserlerin her biri arkeoloji dünyası için de simge olma özelliği taşımaktadır.
İstanbul Arkeoloji Müzeleri Müdürlüğü binalarında yer alan, 1, 16, 17, 18, 19, 20 numaralı salonlar ve üst kattaki salonların tamamının; Ek Bina zemin katta ''Assos Sergi Salonu'' ve ''İstanbul'un Çevre Kültürleri: Trakya, Bithynia - Bizans'' sergi salonları yenileme çalışmaları nedeniyle bir süredir ziyarete kapalı durumda.
Pandemi sürecinde 10.00 - 17.00 saatleri arasında ziyaretçi ağırlayan İstanbul Arkeoloji Müzeleri, Topkapı Sarayı'ndan sonra İstanbul'un en çok ziyaret edilen turistik yapılarından biri olma özelliği taşımaktadır. Topkapı Sarayı'nın yanı başında olması müzeyi daha da cazip bir turistik rota haline getirmekte. Pek çok turist sarayın dış bahçesinden İstanbul Arkeoloji Müzelerine kolayca ulaşmakta.
Farklı dillerde "audio guide" hizmetinin de sunulduğu müzede yer alan bazı belli başlı eserlere baktığımızda akla gelen ilk eserlerden biri elbette Büyük İskender Lahdidir. Müzenin tanıtımlarında da mutlaka yer allan bu tarihi lahdin yanı sıra Ağlayan Kadınlar lahdi de bu konuda önemli eserlerden bir diğeridir.
Bununla birlikte Babil'den getirilen İştar Kapısı ve Babil Kabartmalarının yanı sıra, Antik Yunan heykelleri, binlerce kil tablet, İslam coğrafyasından seramikler, büstler ve daha fazlası İstanbul Arkeoloji Müzeleri'nin koleksiyonunda yer alan ve mutlaka görülmesi gereken tarihi eserlerdir.
İstanbul Arkeoloji Müzeleri'nin bugünkü ana binasında ziyarete açıldığı tarih olan 13 Haziran 1891 tarihine istinaden bu tarih günümüzde de Türkiye Müzeciler Günü olarak kutlanmaktadır. Bunun dışında 18 Mayıs tarihi de Dünya Müzeciler Günü olarak kutlanmakta.