EnTek sesli İtalyanlar, çok sesli Türkler

Tek sesli İtalyanlar, çok sesli Türkler

30.11.2003 - 00:00 | Son Güncellenme:

Tek sesli İtalyanlar, çok sesli Türkler

Tek sesli İtalyanlar, çok sesli Türkler





İlk çağlardan beri milyonlarca insanın değişmeyen tek ortak özelliği korku duygusu. Bir tehlike sinyali aldığında 'korkan' beyin, vücuda 'kaç' komutu vererek, tehlikeden uzaklaşmasını ve böylece kendisini korumasını emrediyor. Aynı uyarı mekanizması hayvanlar için de geçerli. Onlar sesler, kokular ve sezgilerle tehlikeden kaçarken, tabiattan kesik bir yaşam süren insanlar, korktukları durumlarda akıl yoluyla çözüm bulmaya çalışıyorlar. İnsanlar gibi, ticari kuruluşlar, toplumlar, devletler de sorunlar, belirsizlikler ve tehlikelerin yarattığı güvensizlik ortamında önce korkuyorlar. Sonra bir kısmı en kötü durumları bile başarıyla idare edebilirken, diğerleri en basit bir sorunu büyük bir krize çevirebiliyor.
Sorunlar karşısında gösterilen tepkinin türü, bireyin karakteri kadar içinde yaşadığı ortama da bağlı olarak değişiyor. Son yıllarda giderek artan bir şekilde, kültürlerin bireylerin sorun çözme biçimlerini belirlediği tezi üzerinde duruluyor. Bu görüş aslında genellemeler üzerine kurulu gibi görünse de oldukça ikna edici yanları var. Uzakdoğu kültürünün, Katolik Akdeniz kültüründen, Ortadoğulu Müslüman kültürün, Protestan Anglo - Sakson kültürden ne kadar farklı olduğu bilinen bir gerçek. Kültürler iyi günlerdeki aile, komşuluk, vatandaşlık ilişkilerini belirlediği kadar, kötü günlerdeki tavırları da etkiliyor. Rüşvet aldığı kanıtlanan bir Akdenizli inkâr ederken, bir Alman istifa ediyor, bir Amerikalı itiraf edip özür diliyor ve bir Koreli intihar edebiliyor. Prototipler tabii ki yanıltıcı ancak kültürlerin kendilerine özgü sorun çözme tavırları mevcut.

Akdeniz ve Ortadoğu sentezi
Yapılan 'yaşam biçimleri araştırmaları'na göre, Türk toplumu Akdenizli ve Ortadoğulu. Anadolu'ya özel bir Müslümanlık anlayışı var. Diğer dinlerle bir arada yaşamayı biliyor ama kendisini hep onlardan üstün hissediyor. Eğlenmeyi, gücü, gösterişi, kolaycılığı seviyor ve çocuklar gibi sıkıntıdan hiç hoşlanmıyor. Sorunlar karşısında genellikle hemen öfkelenerek ya savunmaya geçiyor ya da karşı tarafı suçluyor. Tepkiler büyük ölçüde bireysel bir düzeyde kalıyor.
Sanki kötü şeyler düşünülmezse başa gelmez tavrıyla, kötü günler için hazırlık yapma fikrinin gerginliğine bile katlanılmıyor. İşler hep Tanrı'ya havale ediliyor. Sorun karşısında ortak tavır olarak yüzleşmeler erteleniyor. Duygusal tepkiler veriliyor, çözüm aramaktan çok suçlu aranıyor, sorun reddediliyor veya yeni sorunlar çıkarılıyor.
Kuruluşların da bireyler gibi karakterleri mevcut. Onlar da sorunları çözerek büyüyor veya kaybediyorlar. Ayakta kalan kurumların insani değerlere önem verdiği kolaylıkla görülüyor. Karşılıklı güven ilişkisi, iki tarafın da çıkarlarının kollandığı bir anlayış, iyi günde de kötü günde de tek çözüm halinde. Müşteriler ürün ve hizmetleri satın aldıkları kurumların yalan söylemesini affetmiyorlar. Sorunları unutabiliyorlar, ancak davranışları her zaman hatırlıyorlar. Kendilerini kötü hissettikleri durumlarda, şirketler sorunları açıkça kabul edip çözüm aradığında ilişkileri daha da güçlenerek devam ediyor.

Pınar Altuğ yanlış yaptı
Sorun çözme başarısızlığına verilecek iyi bir örnek başarılı bir kariyer çizgisi yakalamış, herşeyi iyi giderken bir anda hızla kaybetmeye başlayan Pınar Altuğ olabilir. Hakkında çıkan aşk söylentilerine karşı seçtiği tavır tam bir sorun büyütme örneği oldu. Önce ilişkisini yalanlayarak, sonra 'şimdi yok ama gelecekte ne olur bilmem' tavrı sergileyerek çocukça bir oyunu tercih etmesi, hakkındaki algıları değiştirdi. Tutarsız davranışlarıyla çevresindekileri onun yalanını yüzüne vurma ve bir tür bedel ödetme rolüne mahkum etti. Sonunda da dizideki rolünün Hülya Avşar'a verileceği söylentileri arasında köşesine çekildi.

Avşar, kriz yönetmeyi biliyor
Yıllar içinde bir tür 'kriz yönetim ustası' haline gelen Hülya Avşar'sa tıpkı eşinin ihanet söylentileri, yaralanması, aile sorunlarında olduğu gibi, Pınar Altuğ'un rolünün kendisine teklif edilmesinde de aynı tutarlı tavrı ortaya koydu. 'Bu benim özel hayatım, kimseyi ilgilendirmez', 'Ben profesyonelim, iyi bir teklifi değerlendiririm' tavrıyla tüm eleştirilere karşı bir zırh giymeyi başardı.

Geçtiğimiz haftalarda yeni bir sorun bataklığı olan Irak Savaşı her şeyden uzakta keyifli ortamlarında yaşayan İtalyanları da etkilemeye başladı. Irak'ta bir saldırıda 19 İtalyan askeri öldü. Sürekli bir politik karmaşa yaşayan ülke, İkinci Dünya Savaşı'ndan beri ilk kez yaşadığı asker kaybı karşısında sessiz, saygılı ve teksesli olmayı seçti. İtalya ulusal yas ilan etti, televizyonlar reklam almadan, eğlence programlarını kaldırarak cenaze törenlerini naklen yayınladı.
Türkiye birinci terör saldırısından sonra benzer bir tavır sergiledi. 'Delikanlı Başbakan' güçlü bir yönetici mesajlarıyla meydan okudu. Musevi Cemaati ağırbaşlılıkla acısını içine attı, 'vatanımız burası' demeçleri verildi. Müslüman din adamları saldırıyı lanetledi. İstanbul'da cenazeler birliktelik mesajlarının göstergesi olarak dünya televizyonlarında yayınlandı. Her iki felakette de korku, şaşkınlık ve dehşet ortamı birlikteliğin sağlamlaştırılmasına bir zemin hazırladı.
Oysa ikinci saldırı bir anda kültürümüzün zayıf yanlarını ortaya koydu. Başbakan ancak saatler sonra, o da hiç yüreklere su serpmeyen bir açıklama yaptı. İçişleri Bakanı, güçlü bir ülkenin temsilcisi izlenimi veremedi. Sınavda yine en başarılı kişi sıcaklığı ve insancıllığıyla Abdullah Gül oldu. Yabancı televizyon kanalları Gül'ün demeçlerini yayınladılar. Emniyet Müdürü medyayı suçladı. Medyaya yayın yasağı konuldu. Bir anda Kemal Sunal filmleriyle, sanki dışarda hiç birşey yokmuş havasına girildi. Oysa o arada Türkiye tehlikeli ülkeler listesine alındı. Her ne kadar Avrupa 'yanındayız' mesajlarını ilettiyse de olayların sıcaklığı sonrasında kendi korunaklı ortamlarında Türkiye'yi unuttular bile.
Türkiye yalnızlığını bir kez daha gördü. Sorunu ancak kendisi çözebilir. Ne yazık ki, 'asimetrik savaş' daha yeni başlıyor. Büyük ordular, diğer ordularla değil kendi evlerinde canlı bombalarla savaşıyorlar. Teröristler internetle haberleşiyor.

'Büyük çocuklar topluluğu'
Dünyadaki her şeyde olduğu gibi, savaş alanında da bir kırılma noktası yaşanıyor. Yeni nesil bir savaş anlayışına hazır olmak lazım. Bu dönemde herkesin dürüst, açık, birbirine saygı duyan bir iletişim dili geliştirmesi gerekiyor. Kuruluşların ve ve tüm devlet mekanizmasının kriz yönetimi, sorun çözme, bilgi verme yöntemleri konusunu süratle ele almasının zamanıdır. Türkiye büyük çocuklar topluluğu olma lüksüne sahip değil. Herkes sorumlu yetişkinler olarak sorunları tanımlamak, çözüm aramak ve engelleme yolları geliştirmek zorunda.

Reklamlar
Şeker Bayramı ve ahlâk dersleri
Ramazan'daki yemekli reklamları, bayramda şekerli - çikolatalılar izledi. Kent yine sosyal içerikli iletişimi seçti. Ülker de aynı trene binmeye karar vererek, bayramda küskünlerin barışması gerektiğini hatırlattı.
Kent, bu kez kimsesiz çocuklara sahip çıktı. Barış Manço'nun melekli şarkısı ve kimsesiz tombiş kız çocuğu herkesi ağlattı. Reklamı basında geniş yer alırken, Çocuk Esirgeme Kurumu'nun ziyaretçi sayısında artış yaşandı.
Ülker çikolata aynı doğallığı yakalayamadı, 'me too' - 'ben de aynısını yaparım' tavrıyla Kent kadar başarılı olamadı. Cola Turka parodi yaklaşımıyla, kovboya çocukların elini öptürdü. Bayram hediyesi olarak Ülker şeker ve çikolataları dağıtarak Ülker'in diğer ürünleri arasında bir köprü kurulmasına çalışıldı.

Gerçek bir interaktif kampanya: Dışbank
Otobüs durakları ve gazete ilanlarıyla Dışbank reklamlarını izletmeye çalışan Klan'ın yaratıcı kadrosu başarılı bir interaktif kampanya oluşturdu. Marka ismini hatırlatması açısından son derece iyi planlanmış bir medya planıyla tüm mecralar birbirini destekledi. Reklamları görenlerin gazetelerde yayınlanan reklamlara yanıt vererek ödül kazanıyor olmaları özellikle çok iyi kurgulanmış bir iş ortaklığıydı. Artık herhalde Dışbank reklamlarını görmeyen kalmadığına göre, bir süre sonra kampanyanın devamının gelmesi beklenebilir.

'Tıh tıh tıh'tan, jazz'la yatırıma
Yapı Kredi, 'Türkiyeli' reklamlarıyla öne çıktıktan sonra, ajans değiştirince, Avrupalı bir kimliği benimsemişti. Dans eden gençlerle yeni imaj oluşturmayı denedi. En son mor puanlar filminden sonra bir kez daha ajans değiştirdi.
Yeni ajans, önce uzay üssüne benzer bir ortam yarattı. Sonra 'Vadalar'la teknolaşmayı denedi. Şimdi de jazz eşliğinde yatırım yapan Türkiye'yi anlatıyor. Ağırbaşlı, sakin ve kaliteli bu yeni yapım, bankanın oluşturmaya çalıştığı genç, teknolojik kimliğinden farklı bir kurumu yansıtıyor. Film, Türkiye'nin içinde yaşadığı sıkıntılı ortam için doğru bir tona sahip. Geçmiştekiler kadar popüler kültürün parçası olmasa, yüksek hatırlanma oranına erişemese de yaklaşım doğru. Ancak, banka bu kimliği tüm iletişiminde yansıtmak durumunda. Marka yatırımının temel kriterlerinden sürekliliği mükemmel biçimde uygulayan kuruluş, tekseslilik konusuna daha fazla özen gösterebilir.

Benetton, Amerika'daki hatasını toparlayamadı
Benetton, Avrupa'da ırk ayrımcılığı, savaş, mafya ve AIDS gibi sosyal konular üzerine kampanyalar yürüttü. Çalışmaları dikkat çekti, protestolarla karşılaştı ve hepsi kuruluşun şöhretini artırmaya yaradı. Ancak, aynı yaklaşım Amerika'da ciddi bir kriz yarattı. Kendi çıkarttığı Colors dergisinde, ABD'deki idam mahkumlarını ele alan Benetton'ın yalan söyleyerek hapishanelere girdiği ortaya çıktı.
Dergideki 26 mahkumdan birisine aşık olan Amerikalı bir kadının bu öyküsü basının ilgisini çekince, yapılan araştırmada fotoğrafçıların kendilerini Newsweek muhabiri olarak tanıttıkları anlaşıldı. Kamuoyu yalan söyleyen ve mahkumların öldürdükleri kurbanlar hakkında hiçbir şey yazmadan, onları bir tür kader kurbanı gibi gösteren Benetton'a şiddetli tepki duydu. Benetton büyük cezalar ödemek zorunda kaldı. Tüketici hemen uzaklaştı. Kuruluş hâlâ ABD'de güçlenmeye çalışıyor.



BUSINESS


Kekeleme kaptan, sonra maçı kaybederiz
Bu bir kariyer planlaması haberidir
Tepe'nin 1.5 milyar dolarlık SimCity'si
Ağzı kamaştırmayan Trabzon hurması ürettiler
OECD ülkelerinde etik altyapı güçlendirme arayışı
Flamenko bilmeyen, boğa güreşi izlemeyen, İspanyol yönetici
Meltem'in Hülya Avşar'dan öğreneceği çok şey var...
Bu köy, o köy değil
Bunu o bile tahmin edemezdi
Yeniçeri'yi yatıştıran akide şekerinden modern sanayiye
İnternet dairesi var, ama kimse yararlanmıyor
'Bir aksilik'ti, 'bir şans' oldu Alper Bey'in şirketini büyüttü
En zengini Real Madrid
'İnternet pazarında at çok, yem az'
Kokusunu aldık
Dünya turu

Yazarlar