En'Laik burjuvaziyi de etkilediler'

'Laik burjuvaziyi de etkilediler'

05.10.2003 - 00:00 | Son Güncellenme:

Markalaşmayı erkekler başlattı

Laik burjuvaziyi de etkilediler





Gazetelerin life - style değil de 'cemiyet haberleri' yaptığı 1950'li yıllar... Cemiyet haberlerinin baş köşelerinde de genellikle soyadları '...zade' diye biten ailelerin seçkin yaşam biçimleri haber oluyor. Seçkin olmanın bazı koşulları var. Farklı olanlar yadırganıyor. İşte o yıllarda, şimdi adları lazım değil zengin bir ailenin Hilton Oteli'nde yaptığı düğün neredeyse tüm İstanbul'u ayağa kaldırıyor. 1950'li yıllarda seçkinliğin mabedi olan Hilton'daki düğün salonuna gelin at üstünde gelince herkes şaşırıyor.
1950'lerde 'Anadolu'nun değerleri' de İstanbul'a göç etmişti. Onların da parası vardı ve onlar da istedikleri yerde 'düdük çalacaktı.'
Nasıl ki, 1980'lerde de 'viski - lahmacun ve arabesk' üçlemesi, bazılarını önce çok şaşırttıysa, Türkiye'de beriki 'öteki'ne hep yadırgayarak baktı.
Şimdi muhafazakâr kesimin sırası geldi. Şaşırtma sırası onlarda. Artık ne ad verirseniz? 'İslami burjuva' da olabilir, 'İslami sosyete' de... Başka dünyaya ait olduğunu düşünenlerin yolları onlarla bir lüks restoranda, tatil köyünde, konserde, mavi turda, havuz başında kesiştiğinde şaşırıyorlar. Çünkü onlar artık 'evlerinden çıkmaya' karar verdiler.
Destekledikleri AKP'nin iktidara gelmesiyle birlikte zengin muhafazakâr kadın ve erkekler, daha fazla görünür oldular. Ve anlaşıldı ki 'sosyetiklik' sadece laiklere ait değil. İslami kesimde de 'sosyetik yaşam biçimi' makbul olabilir. Ve iş, zenginliğin satın aldığı yaşam biçimine gelince, anlaşıldı ki 'yok birbirimizden farkımız... biz...'
Erkeklerde aidiyeti anlatan tek şey gümüş yüzükler, kadınlar da ise türbanlar... Gerisi, yani; yat, kat, otomobil, çanta, mücevher, parfüm... Artık berikinde ne varsa, ötekinde de o var.

'Üzülme, param var teyzeciğim'
MÜSİAD Başkanı Ali Bayramoğlu, bu gelişmeyi eskinin asosyal yapısının değişmesiyle açıklıyor. Asosyal yapının değişmesini de "Tutuculuk zaman içinde dünya eğilimlerini, İslam'ın eğilimlerini analitik yaklaşımla değerlendirdiği için daha modern yapıya çevirdi. Esas süreç bu" diye yorumluyor. Bu durumun genel ekonomik gelişmeyle çok ilgili olduğunu belirtiyor.
Ali Bayramoğlu'nun bu tahlilini Portakal Çiçeği Modaevi sahibi Rabia Yalçın, günlük hayattan örneklerle somut biçimde sunuyor:
"Bir tatil köyündeydik. Bir hanım yanıma geldi. 'Bara gelmiyorsun, havuza gelmiyorsun. Sen odada oturmak için mi bu kadar para verdin' dedi." Ben de dayanamadım, 'Teyzeciğim bende o kadar çok para var ki, sen hiç üzülme' dedim."
Evet anahtar sözcük 'para.' Genellikle lüks yaşam ve İslami kesim bir arada düşünülemiyor. Ve hatta onların 'zengin hayatı' bazılarını öfkelendiriyor. Örnek yine Rabia Yalçın'dan... "Bir cipim var. Tabi o arabayı türbanımla kullanmaya hiç layık görülmüyorum. Bir kere Kadıköy'de arabadan indiğimde, adamın biri hırsla gelip arabamı tekmeledi" diyor.
Yüksek standartlarda bir yaşam sürmeleri aslında yoksul Müslümanları da sinirlendiriyor. Kendi aralarında da çatışma yaşıyorlar. Necmettin Erbakan'ın çocuklarının düğünlerini lüks otellerde yapması üzerine çıkan tartışmalar hâlâ akıllarda. Kimbilir, Tayyip Erdoğan'ın şöyle ağız tadıyla bir otel düğünü yapamamasının nedeni de bu tartışmalar olabilir. Çünkü İslamiyet'in israfı yasakladığı biliniyor. Ama günümüz koşullarında 'israf'ın ölçüleri hâlâ tartışılıyor.

Nereden giyiniyorlar?
Tekbir ya da benzeri tesettür mağazalarının 'onlara ait' olduğu düşünülüyor. Ama bu çok da doğru değil. İslami sosyete, değil Türkiye, dünya sosyetesine hangi markalar sunuluyorsa onları talep ediyor. Onları artık Vakko ve Beymen gibi Türkiye'nin önde gelen markaları da kesmiyor.
Artık dünya modasının birer mankeni gibiler. MÜSİAD Başkanı Ali Bayramoğlu markalaşmayı erkeklerin başlattıklarını söylüyor. Buradan yola çıkarak bu kesimin erkeklerinin neler giydiği de bu araştırma için büyük önem taşıyor. Araştırmamıza göre, erkeklerin takım elbisede tercih ettikleri markaların başında Ermenegildo Zegna, Ninna Ricci, Prada ve Cerutti geliyor. Bu elbiselerin fiyatları ise 2 bin dolardan başlıyor, 10 bin dolara kadar ulaşıyor.
Giydikleri ayakkabılar ise Ralph Lauren, Armani ve Tod's markası taşıyor. Erkeklerin spor elbisede tercihi ise Paul & Shark ve Tommy Hillfiger.
Bu kesimin kadınları da giyimde markaya önem veriyor. Öncelikle türban seçimlerinde Longchamp ve Dior markaları ilk sırayı alıyor.
Gelelim manto ve pardesülere. Bu konuda da tercihleri, Escada. Çünkü bu firma istedikleri uzunlukta manto ve pardesü üretebiliyor. Gençlerin bu konuda tercihleri ise Burberrys. Bu markanın ürünleri biraz kısa. Bu nedenle daha çok gençler ilgi gösteriyor. Bir kısım zengin de manto ve pardesülerini modacılara diktiriyor.
Ayakkabı ve çanta tecihlerinde de seçici davranan bu kesimin bu konudaki seçimi Gucci, Dior, Armani, Channel, Longchamp, Louis Vuitton ve Tod's. Takıları ise Gilan marka.
Saat tercihlerine gelince Longines, Rolex, Chopard ve Tag Heure. Herkesin sandığı gibi bu kesim Versace markaya çok da sıcak bakmıyor. Çünkü bu markanın ürünlerinde hayvan figürleri bulunuyor.
Burberrys bir zamanlar onlar için çok önemli bir markayken artık eski önemini yitirmiş. Ancak yine de hemen herkesin gardırobunda bir tane Burberrys eşarp var. Ekoseli desenli bu eşarp, ancak kıyafetlerine uygun olduğunda takılıyor.

Evlerin mahremiyeti
İnsanların giysileri kadar evleri de kendilerini tanımlıyor. Evler statü sembolü olduğu kadar 'mahremiyeti' de barındırıyor. Bu nedenle seçilen evlerin gözlerden uzak olmasına gayret ediliyor. Hem en gözde hem de en gözlerden uzak mekan Boğaziçi... Boğaziçi'nin, genellikle Anadolu kıyısındaki yalıların yüksek duvarları onları 'saklıyor.' Yalılarda oturmak tabii ki herkesin harcı değil. Para olsa bile 'satılacak' yalı bulunamayabiliyor. Bu durumda tercih edilen konut tipi villa.
Üst gelir grubunda yer alanlar denize dokunamıyorlar ama tepeden seyrediyorlar. Beykoz ve Sarıyer en çok tercih edilen semtler arasında. Villaların bir tarafı ormana diğer tarafı denize bakıyor. Dışarıdan bakıldığında içerisini görmek mümkün değil, yüksek duvarlar yine devrede. Beykoz ve Sarıyer kadar gözde olan bir diğer semt ise Küçük Çamlıca. Küçük Çamlıca'da da çok ünlü ailelerin villaları bulunuyor. Avrupa yakasına geçildiğinde ise Florya öne çıkıyor. Ultra lüks 'siteler' tercih ediliyor.

Mescidli villa
Hilal Konakları bu konuda en önde gelen örneklerden. Altunizade'de belediyeye ait arsada kurulu bu konaklarda, haremlik - selamlık yüzme havuzu ve sauna bulunuyor. Her türlü lüksün düşünüldüğü sitede artık '5 yıldızlı yaşam' sürdürülüyor. Şu anda bu konakların en ucuzu 270 bin dolar, en pahalısı ise 500 bin dolar civarında.

İslami life - style
İçki kesinlikle yok. Sigaraya da soğuk bakıyorlar. Onlar nargile seviyorlar. Tesettürlü kadınları, Sultanahmet ve Tophane civarındaki lüks kafelerde nargile içerken görürseniz hiç şaşırmayın. Evlerde gümüş işlemeli nargile takımlar misafirlere ikram edilmek üzere bekliyor. Erkekler ofislerindeki iş toplantılarını 'fokurdatarak' yapıyorlar.
Evlerde aşçılar davetlerde batı mutfaklarının en güzel örneklerini 'Türk - İslam' senteziyle bir arada sunuyorlar. Ünlü ailelerin ev davetlerine katılmak başlı başına prestij göstergesi oluyor. Özellikle yaz aylarında kadınlar hayır kurumları için 'hayır yemekleri' düzenliyor. Bu hayır yemeklerine katılanların verdikleri paralar toplanıp kurumlara bağışlanıyor. Hayır yemeklerinin evlerde yapılmasına dikkat ediliyor.
Ancak iftar davetleri evlerin duvarlarını aşarak, otellere taşınıyor. Oteller arasındaki ilk tercih Çırağan. Ardından Cevahir ve Swissotel geliyor. Ramazan aylarında Cevahir Otel'de de 'ezan' okunuyor. Otellere yemeğe gitmek sadece Ramazan'a özgü değil.

Martı da akşam yemeği, Hıdiv'de brunch
Akşam yemekleri artık dışarıda yeniliyor. Dolayısıyla 'Müsaitseniz annemler bu akşam size gelecek' sözü artık tarih oluyor. Akşam yemekleri için tercih edilen mekanların başında Boğaz'daki Martı geliyor. Martı'da yemek yemek belki de görünmek şu sıralar onlar için 'in.'
Akşam yemeklerini Çırağan'da yiyenlerin sayısı da az değil. Diğer tercihler arasında Ziya Şark Sofrası, Beyti, Uludağ, Kaşıbeyaz gibi mekânlar var.
Pazar kahvaltılarını evde yapmak da onlar için 'out.' Bu nedenle onları Hıdiv'de, Çırağan'da, Swissotel'de pazar brunch'ında görebilirsiniz. 'In' olan başka bir konu var ki, bunu çok az kişi yapabiliyor. O da özel yatlarında davet vermek. Yatlarda verilen davetlerde haremlik selamlık şeklinde. Kadınlar gündüzleri arkadaşlarıyla denize açılırken, erkekler geceleri teknelerinde iş yemeği yiyor.

Havuz başı sefası
Kadınların topluca yapmaktan zevk aldıkları bir diğer etkinlik ise 'havuz başı eğlenceleri.' Elegant tesislerinde, Hilal Konak'larının ve tabii ki villaların havuzlarında haşemalarıyla yüzüyorlar. Daha özel ve dar gruplar ise haşema dışında normal mayo da giyiyorlar. Tabii ki özel havuzlarında. Havuz ya da spor salonu gibi kadınların örtünemedikleri yerlerde 'herkese açık mekanlar' yerine kendi mekanlarını yaratıyorlar. Spor, fitness salonlarında 'Kadın kadına özel günler' tertipliyorlar.

Mercedes yerine 4X4'ler
Otomobil herkese ama özellikle de sosyal alanda sınırları olan tesettürlü kadınlara büyük bir özgürlük tanıyor. Kadınlar için öncelikle 'fonksiyonel' önem taşıyan otomobil son zamanlarda statünün de simgesi oldu. 4x4 arazi araçları tercih ediyorlar. 4x4 olduğunda markanın pek önemi olmuyor. Ancak normal otomobil zevklerinde zamana göre değişim yaşanıyor. Mercedes öncelikli marka olma özelliğini koruyor. Ancak Mercedes'in son dönemlerde 'spor' tiplerinin öne çıkması nedeniyle yaşını başını almışlar daha klasik modellerle ilgileniyor.

Yedi yıldızlı tatil
Tatil söz konusu olduğunda Dubai'deki yedi yıldızlı Burj El Arab Oteli 'görülmezse olmaz' oteller arasında yer alıyor. Dinlenmek için tercihler daima yurtdışından yana. Çünkü orada gözlerden uzakta, dikkat çekmeden birkaç hafta da olsa dinlenmek en ideali olarak tarif ediliyor. Her Türk gibi yurtdışı tatiline gidilir de alışveriş yapılmadan dönülür mü? Özellikle New York, Paris ve Londra gezilerinde bavullar tıklım tıklım doluyor.
Söz konusu olan gözlerden uzak kalmaksa, 'yat'la denize açılmak da vazgeçilemeyen bir alternatif. Üstelik yatın konukları sadece aile bireyleriyse 'mavi özgürlük' onları bekliyor.

Turizmcilerden 'uygun çözüm'
İslami kesimin 'tatil yapmaya' zaman ayırması, turizmcilerin onlara uygun çözümler üretmesini teşvik ediyor. Reklamlarda hedef kitle 12'den vuruluyor.
Ayrıca son dönemde ilgi gören Caprice ile Şah Inn otelleri de bu kesimin tatil tercihleri arasında yer alıyor. Bu otellerin en önemli özellikleri kadın ve erkeklere özel havuzların bulunması. Otellerde mescid de mevcut. Bu otellerde rahat ediyorlar. Ama haremlik - selamlık uygulaması olmayan otellerin de müşterisi oluyorlar. Bu durumda kadınlar denizden, havuzdan uzak kalıyorlar. Ancak giderek daha fazla sayıda turizm şirketi tatil paketlerinde bu kesimin tercihlerini gözeterek hareket ediyor.

Sosyolog Nur Vergin
Türkiye'nin ilk kapitalist birikim döneminde oluşan İstanbul - İzmir burjuvazisi diğer yandan 1980'lerden itibaren varlığını göstermeye başlayan Anadolu burjuvazisi. İlk dönem burjuvazinin oluşum çağında egemen olan ideolojik ve kültürel modeller onun asri yaşam biçimini benimsenmesine, Avrupaileşmesine ya da alafrangalaşmasına yani İslami yaşam biçiminden uzaklaşmasına yol açmıştı. Bugün ise bir dizi ekonomik, demografik, siyasal faktörlerin ve uluslararası konjonktürün zincirleme etkisiyle Anadolu burjuvazisi büyük metropolleri de sosyolojik olarak nüfuz alanına almakta. İslam dininin kültürel öğelerinin hakim olduğu kendi yaşam stilini büyük kentlere taşımakta. Bu insanlar için din evdeki ninenin, dul yengenin ya da emektar hizmetlinin uzmanlık alanı değil. Dini vecibelerini yerine getirmekten utanmıyorlar, meşreplerini gizlemeye de gerek duymuyorlar. Zengin olmaları özgüveni de artırdı. Sonuç olarak İslami yaşam biçiminin görünürlüğü arttı. Bu yaşam biçimi şık semtlerin kapıcı dairelerinden üst katlara tırmandı, semt pazarlarından da marka eşya satan mağazalara. İstanbul malum şatafatlı iftar davetlerine sahne oldu.
Önceleri dini taassuba hapsolmayı "iyi Müslüman" olmanın bir koşulu olduğunu düşünen ve dine ideolojik bir kılıf giydiren bu kesimlerin burjuvalaşmalarıyla birlikte yaşam biçimlerinin ve davranışlarının da değiştiği bir gerçek. Direksiyon başında başı örtülü hanımlar devrinden sonra, şimdi de şoförlü arabalarda dolaşan tesettürlü hanımlar da çoğaldı. Resmi nikâhla beraber imam nikâhına evet ama çok eşli evliliklere rağbet yok. Tüm bunlar takiyye mi? Hayır. Sosyolojik bir değişim. Ve her sosyolojik değişim gibi beraberinde bir zihniyet değişimi de getiren yavaş, sorunlu, sancılı bir durum.
Laik tabir edilen burjuvaziyi de etkilemekte olduğuna şüphe yok. Bunu anlamak için Kandil gecelerinde İstanbul'un ünlü mekanlarını dolaşmak kâfi. Masalar yarı yarıya boş. Ramazan ayında ise çoğunda in cin top oynuyor. Çünkü burjuvazinin bu kesimi de artık "Avrupaileşme" değil, "Avrupalılaşmak" istiyor. Bunun için de sanki Müslüman değilmiş gibi davranması gerekmediğini anlamaya başlıyor. Bu iki burvjuvazi arasında bir buluşma mı? Henüz değil.

Araştırmamıza kaynaklık eden İslami kesimden ve bu kesimle iş yapanlardan görüşler...
MÜSİAD Başkanı Ali Bayramoğlu:
Eskiden asosyal yapı vardı. Ekonomik ve sosyal yapı öncelikli değildi. Tutuculuk zaman içinde dünya eğilimlerini, İslam'ın eğilimlerini analitik yaklaşımla değerlendirildiği için daha modern yapıya çevirdi. Esas süreç bu. Bu durum genel ekonomik gelişmeyle çok ilgili.
Bu kesim gelişti mi? Değişti mi? Gelişim ve değişim bir dejenerasyona neden oldu mu? İnsanın olduğu yerde müspet kadar menfi değişimler de olur. Bence kadınlar için ağır makyaj ve vücut hatlarını gösteren kıyafetler, erkekler için de içkiye başlamak, metres tutmak dejenerasyona girer. Yine de yaşam stili kişinin kendisini bağlar.
Yoksa markalaşmak apayrı bir konu.
Bu kesimde markalaşmayı önce erkekler başlattı, kadınlar takip etti. Bu kesim krizlerden etkilenmedi. Kendi kaynaklarıyla iş yaptı. Faizle kredi almadı. Bu da refah düzeylerinin artmasına neden oldu.
Bu kesim kendi sosyetesini yarattı mı? Bu soruya 'hayır' diyemiyorum. Yine de markayı öğrenmiş kişileri İslami sosyete olarak değerlendirmek yanlış bana göre. Evet, bu kesim değişti ve gelişti. Önemli olan dejenere olmamak.

Ziya Şark Sofrası'nın sahiplerinden, Yeni Şafak Yazarı Ramazan Bingöl:
Ben Caprice Otel'e gittim. 5 yıldızlı ama hizmeti 5 yıldızlı değil. Ama ben bile gidiyorum çünkü başka alternatif yok, parayı harcayacak yer yok. Sonuçta ben de İslami kesim gibi en lüks ne varsa onu istiyorum.
Muhafazakâr kesim özellikle Özal döneminden sonra belli bir maddi güce erişti. Parası oldu, sosyal hayatın içine dahil oldu. Ama her yeri, içkili mekanları tercih etmiyorlar. Bu insanların parası var ve yemek yemek istiyorlar. Bizim Ziya Şark Sofrası'nda alkol olmadığı için tercih ediyorlar. Ama bizim her kesimden müşterimiz var. İslami kesim için daha önce içki olmaması yeterliydi ama şimdi değil. Mesela bizim Florya'daki tesislerimiz çok büyük ve lüks. Belli bir maddi refaha ve dünya görüşüne ulaştıkları için artık kaliteyi, lüksü ve temizliği arıyorlar. Beş yıldızlı otel lüksü istiyorlar. Gelme sıklığı kişinin biraz da vakit ve nakit durumuna bağlı. Bazıları haftada bir gelir. Mesela biz pazar sabahları kahvaltı yapıyoruz. 300 - 400 kişi oluyor. Haftanın üç günü gelen de var. Ama genelde hafta sonları tercih ediliyor. Kadınlar 30 - 40 kişi toplanıp özel günler düzenliyorlar. Eskiden çaylarını, günlerini evde yapıyorlardı şimdi bizde yapıyorlar. Parayı hiç esirgemezler. Canlarının çektiğini yerler. Kişi başı 20, 25, 30 milyona kadar kalkanlar var masadan.

Portakal Çiçeği Modaevi'nin sahibi Rabia Yalçın:
Kendime kıyafetler dikerdim. Beni durdurup nereden giyindiğimi soruyorlardı. Arkadaşlarıma anlatınca abarttığımı söylediler. Sosyal araştırma yaptım ki bu insanlara mahalle terzilerinin dışında servis veren kimse yok. O kadar muzdariptiler ki, bir konfeksiyona gidiyorlar, bir şeyler almaya çalışıyorlar. Aldıkları eteklerin yırtmaçlarını diktirince hareket edemiyorlar. Çünkü kıyafet yırtmaca göre dizayn edilmiş. Bu sefer geyşalar gibi yürüyorsunuz. Bunun üzerine profesyonel olarak hizmet vermeye karar verdim. İlk defilemizi yaptık. Ertesi gün iş yerimiz pazar yeri gibiydi.
Güzel ve estetik neredeyse ona ulaşmaya çalışıyorlar. Yaptığım araştırmada bu kesimin yüzde 15'i 'Ayşe, Fatma şuradan giyiniyor ben de oradan giyinmeliyim' diyor. Bir arayış içindeler. Düzenli alışveriş yapmıyorlar. Markaya özen gösteren kesim bu.
Biz Hıdiv'de, Çırağan'da yapılacak düğünlere de kıyafet dikiyoruz, günlük kıyafetler de. İnsan ve hayvan figürlü kıyafetler giymiyorlar. Müşteri portföyümün büyük oranını tesettürlüler oluşturuyor. Çünkü ben onların nasıl giyinmek istediklerini biliyorum.
Yakında bu kesime yönelik kuaför ve diyet konularında komple bir hizmet vermeyi de düşünüyoruz. Ancak benim tesettürlü olmayan müşterilerim de var.

Tasarımcı Barbaros Şansal:
Moda insanların cinsel, dinsel, fiziksel, kültürel, ekonomik ve siyasi haberleşme biçimidir. Bu nedenle düşünce ve vicdan özgürlüğünü anlayışla karşılamalıyız. Şahsen ben forma, üniforma gibi hiyerarşik yapıların giyim tarz ve normlarını sevmem ancak severek giyeni de takdir ederim.
Bizim de İslami kesimden müşterilerimiz oluyor. Son derece nazik, hatırşinas ve geleneklerine bağlı insanlar bunlar. Üstelik (belki bize mahsus) provalarında yer almamıza izin veriyorlar. Ve zaman zaman geri dönüp hatır soruyorlar.
Teşekkür ve rıza dilekleri ise hiç eksik olmuyor. Ama ben 21. yüzyıl Türkiye'sinde daha çağdaş, daha alımlı, daha estetik kavramlarına uyumlu Türk kadınını görmek isterim.

Modacı Vural Gökçaylı:
Yeditepe Üniversitesi'nde moda ve kostüm tasarımı dersleri veren Gökçaylı'nın yorumları ise şöyle:
"Ellerinde Channel çantalar, ayaklarında Gucci ayakkabılar, üzerlerinde marka pantolon ceketler, başlarında ünlü markaların ipek eşarpları var.
Daracık etekler giyiliyor, arkasında kocaman bir yırtmaç. Üzerlerinde daracık bir korsaj, başlarında eşarp. Bu dejenerasyon bence.
Tabii bu kesimde kendilerince modayı takip ediyor ama bence çağdaş değiller.
Modayı takip etmeleri zor ama takibe gayret ediyorlar."



BUSINESS


Gümüş yüzükle, türban da olmasa ayıramayacağız valla...
İslami kesim ya da 'Türkiye'nin Pigmeleri'
'Kelleler koltukta, dolarlar bodrumda'
Yunanistan'a katır sattı katır yüküyle para kazandı
Ürün tasarımında 'interaktif' döneme giriliyor
Doğdukları şehirde okul yaptırıp gençlerin okumak için gurbete düşmesini istemiyorlar
Avrupa'nın kelleri Türkiye'de saç ektiriyor
Adrenalin yükseldi, beyne oksijen gitmedi
Jelibon'un reklamı için karting pistine gitti, gidiş o gidiş!
'Patronlar yaşlandı şirketler kurumsallaştı'
İl il dolaşarak memleketin gözüne bakacak
Damat Bey hem şair hem futbolcu
Muş'un lalesi var, hesabı yok
200 metrekareden büyük konutlar, sıfır Emlak Vergisi oranından yararlanamayacak
Bir gece hayal etti hayali yok sattı
Bayburt'a ehram dokuma Tunceli'ye tel çivi yatırımı
Rusya'da, ABD gazetelerini Almanlar yayımlayacak
Levi's 'kızlara özel' mağaza açacak
Moda, pisuvardan ilham aldı
Üç haberde dünya turu