29.09.2022 - 12:09 | Son Güncellenme:
Karbuz, enerji krizinin ekonomi ve finansal piyasaları da etkileyeceğini, hatta siyasi krize kadar gidebileceğini söyledi. Türkiye’nin önündeki fırsatları da Milliyet Enerji’ye anlatan Karbuz, Avrupa’da krize sektörlerde en yakın pazar olan Türkiye’nin düşük işgücü ve enerji fiyatlarıyla rekabetçi gücünü artırdığına dikkat çekti.
Doç. Dr. Sohbet Karbuz, Akdeniz Ülkeleri Enerji Şirketleri Birliği (OEM) Petrol ve Gaz Direktörü
Avrupa Birliği (AB) Enerji Bakanları toplantısından net bir sonuç çıkmadı ama bazı öneriler sunuldu. Sunulan bu önerileri nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bakanlar toplantısında bir sonuç çıkması konusunda gayret vardı, çünkü biliyorsunuz, AB dayanışma üzerine kuruludur. Bu dayanışmaya istinaden, Rusya’nın enerjiyi jeopolitik silah olarak kullandığı, Avrupa’ya sattığı fosil yakıtlar nedeniyle Avrupa’nın fosil yakıt alarak bir şekilde savaşı finanse ettiği görüşü vardı. Bu Ukrayna’yla olan dayanışmayı artırarak, Rusya’ya koyduğumuz ambargoların yanında bunların gelirini de kesersek savaşın kazanılması konusunda Ukrayna’ya büyük bir yardım olur gibi bir düşünce vardı. Bunun da oturtulduğu ayak, dayanışma ilkesiydi. Fakat bu bakanlar kurulu toplantısında ayrı ayrı her bir bakanın yaptığı açıklamalara baktığınızda, bu ortak dayanışmadan oldukça uzak görüşlerin yer aldığını görüyorsunuz. Ve nihayetinde bir şey çıkmadı.
Toplantıda her kafadan bir ses çıktı
Çıkmamasının nedeni şu, ülkeler artık bu enerji güvenliği ve giderek derinleşen kriz nedeniyle kendi ülkelerinin durumunu ön plana koymayı amaçlıyor. AB içindeki bazı şahinler, aldığımız gazın fiyatına sınır getirelim dedi. Bazıları da, tüm gaza değil sadece Rus gazına uygulansın bu sınır dedi. Bazıları da Avrupa piyasasındaki TTF, Hollanda’daki benchmark merkezi doğru düzgün çalışmıyor, bu fiyat sınırını oraya da getirebilir miyiz gibi şeyler söyledi. Bazıları da bu sınır getirmek anlamsızdır, bir şey başarılamayacak dedi. Her kafadan bir ses çıktı. Bunun yanında ikinci önemli konu da elektrik ve gaz piyasalarında elektrik fiyatının gaza olan bağımlılığını ortadan kaldırmaktı. Üçüncü önemli nokta da şirketlere ekstra vergi koymaktı. Şirketlere ekstra vergi derken, galiba beklenti genellikle fosil yakıtlar üreten şirketlere yönelikti, çünkü çok kazandılar. Fakat bazı görüşler de şöyleydi: yenilenebilir enerji kaynakları üreten şirketler elektrik fiyatlarının uzaya çıkması nedeniyle muhteşem kar yapıyorlar, dolayısıyla önce onların gelirlerini bir tırtıklayalım gibilerinden görüş oldu. Ve her şey allak bullak oldu. Çünkü bazı ülkelerin enerji ticaretinde kendi firmalarına yüksek bir vergi olacaktır, bu da onların yatırım iştahını kesecektir. AB bir taraftan yeşil mutabakat nedeniyle biz mümkün olduğu kadar yenilenebilir enerji kaynaklarına yatırım yapalım diyor, ama diğer taraftan da bu adamların karlarına el koyalım gibi laflar ediyor. Nihayetinde fikir ayrılığı nedeniyle bir şey çıkmadı.
Kriz kaçınılmazdı
Eylül ayı içinde komisyon bize bir yol haritasıyla gelsin dendi. Hep böyle oluyor zaten. Komisyon bize bir yol haritasıyla gelsin deyince, genelde olan şey şudur. Komisyon apar topar insanları bir araya toplar ondan sonra harıl harıl bir şeyler yazarlar sanayiye danışmadan. En büyük hatası da sanayiye danışmadan kendi başlarına işi bilmeyen insanların bir şekilde yol haritası ortaya koyması, belki bu krizin derinleşmesine neden oldu. İşin gerçeği şu ki, Avrupa’daki enerji politika yapıcılarına baktığımızda, çoğunluğu işi bilen insanlar değil. Bunların çoğu ideolojik saplantılara sahip yenilenebilir enerji kaynakları konusunda. Bunların başında da AB’nin Başkan Yardımcısı FransTimmersmansgeliyor. Bütün konuşmalarında, eğer biz yenilenebilir enerji kaynaklarına beş yıl öncesinden daha fazla yatırım yapmış olsaydık, bu durumla karşılaşmazdık diyor. İyi de, yapsaydın da ne olacaktı. Bütün Avrupa’yı güneş paneliyle rüzgar santralleriyle doldursaydınız bile, bu kriz kaçınılmazdı. Geçen eylül ayında mesela Avrupa’daki rüzgar hızı son 60 yılın en düşük seviyesinde ve rüzgar santrallerinden elektrik enerjisi miktarı beklenenin çok altındaydı, böyle olunca gaza yığılma oldu. Ayrıca yenilenebilir enerji kaynakları kesintili, güneş yoksa yok hava bulutluysa gerekli verimi alamazsınız. Rüzgar çok fazla eserse santraller devre dışı kalır, verimi alamazsınız. Bunu bir şekilde telafi etmeniz lazım. Telafi edilecek baz yük dediğimiz üç tane kaynak var, nükleer, kömür ve gaz. Ama biz nükleerden çıkalım dediniz nükleer santrallerinizi kapattınız, Almanya çıkmakta ısrar etti. Kömürden çıkacağız dediniz, Avrupa’nın kömür santrallerinden üretim kapasitesi sürekli düşüyordu. Gazdan da çıkacağız diyorsunuz, ortada bir şey kalmadı, o zaman böyle krizle karşılaşırsınız. Yani kağıt üzerinde güzel görünen şeyler maalesef enerji cahilliği nedeniyle bu AB’nin politikalarına yansıdı ve kriz kaçınılmaz oldu. Ama bu krizden bir an önce çıkabilmek için debelenirken, daha çok battılar. Şimdi çıkış yolu arıyorlar. Ama çıkış yolunu yine işi bilmeyenler kendi ideolojik saplantılarını yine ön plana koyarak bir formülasyon bulmaya çalışıyor.
AB de enerjiyi jeopolitik silah olarak kullandı
Rusya’yla savaş başladıktan hemen sonra kriz daha çok arz krizi gibiydi. Şimdi ABD’den LNG’nin gelişi, talebi düşürebilmeleri vs ile iş artık arz krizinden çıkıp, fiyat krizi haline mi geldi?
Başta bu olay fiyat krizi değildi. Her ne kadar AB Rusya’nın enerjiyi jeopolitik silah olarak kullandığını iddia etse de aslında bunun aynısını yapan kendisiydi. Her iki taraf da kullanıyor. ABD savaşın ilk başladığı zamanlarda, bir yaptırımlar silsilesi düşünüyoruz ve enerjiyi muaf edeceğiz çünkü enerji ekonominin can damarıdır demişti. Fakat ondan sonra fiyatların yükselmesiyle enerji fiyatları da arttı. Ki bu olmadan önce AB RePowerEU planıyla, biz Rusya’dan aldığımız gazı 5 yıl içinde sıfırlayacağız dedi. Rusya da, “ortada da uzun vadeli kontratlar var, bu uzun vadeli kontratları ihlale girer” dedi. Ondan sonra ağustostan itibaren kömür alımını durdurdular, ondan sonra da petrol alımını diyerek sürekli ambargo kondu. Ambargoyu jeopolitik silah olarak Avrupa iki şekilde kullandı, bir tanesi resmi yaptırımlar, diğeri de gönüllü yaptırımlar şeklinde. Şirketlere Rusya’dan fosil yakıt almayın çünkü fosil yakıt almakla Rusya’nın savaş mekanizmasını siz destekliyorsunuz diye muhteşem bir sosyal kampanya başlattılar. Korkunç bir propaganda yapılıyor Avrupa’da. Bu baskı nedeniyle bir çok fosil yakıt veya normal sanayi şirketleri Rusya’da yeni yatırımlar yapmayacaklarını açıkladı. Burada çok önemli bir fark var. Zannediliyor ki, hepsi Rusya’dan çıkacak. Bir çok petrol şirketinin söylediği şey yeni yatırım yapmayacağız oldu, orada milyar dolarlık yatırımları sineye çekip Rus piyasasından çıkacaklarını tahmin etmiyorum. Ama olayın durulmasını bekliyorlar ki, olay durulmuyor, gittikçe sertleşiyor.
Rusya’nın yeni stratejisi
AB’nin bu gönüllü ve resmi yaptırımlara Rusya’nın cevabı ise rubleyle ödeme sistemi oldu. AB’nin ilk söylediği şey, rubleyle ödeme sistemi kontrat yapısını ihlaldir dedi. Rusya da “sen benden gaz alımını keseceksek, o kontrat ihlali değil de benim ruble sistemine geçiyorum o mu kontrat ihlali” dedi. Bunun üzerine Rusya yeni bir strateji izlemeye başladı. Bu yeni strateji izlemenin yolu da şuydu: dedi ki, bu adamlar bir kanun çıkardılar, depoları bu sene ekim sonuna kadar yüzde 80 dolduracaklar. Önümüzdeki sene bu miktar yüzde 90’a çıkacak. Kış geliyor bunları mümkün olduğu kadar depoları dolmayacak veya dolsa da hızlı bir şekilde boşaltacak formülasyonlara gideyim diyerek gaz akışını kesti bazı ülkelere. Bunu ruble sistemine girmemesi nedeniyle ve Kuzey Akım 1’de yılan hikayesine dönen türbin olayıyla yaptı. Nihayetinde hakikaten yılan hikayesine döndü, gaz akışı şu anda sıfır. Diğer taraftan Rusya ortada bomboş duran yepyeni Kuzey Akım 2 boru hattı var diyerek, buradan verelim diyor. Ama tabi AB’nin Kuzey Akım 2’den gaz alması politik intihar olur, ona da girmediler. Bu arada Ukrayna ilginç bir şekilde savaşın başından beri, “Avrupa Kuzey Akım 1’den gaz almasın, hatta TürkAkım 2’den de akışı kessin, bizim 146 milyar metreküp yıllık kapasitesi olan boru hatlarımız var, o gaz Avrupa’ya bizim üzerimizden gitsin” diyor. Olay maalesef tamamen politik mücadeleye döndü. Şu an tek çalışan boru hattı TürkAkım2.
Çin’in LNG talebi düştü
Bu noktada AB enerji tasarrufu tedbirlerine güvendi değil mi?
RePowerEU’da Rusya’ya olan gazın yarısını alternatif kaynaklardan karşılayacağını, diğer yarısını da yenilenebilir enerji, enerji verimliliği tasarrufundan karşılayacağını söyledi. O yüzden enerji tasarrufu ön plana çıktı. Bu artık o kadar ayyuka çıktı ki, sanki şimdiye kadar enerji tasarrufu önemli değilmiş gibi. Arz tarafında oldukça muallak bir durum olduğu var. Çünkü AB, Amerikan LNG’sine güveniyordu. Doğru, rekor derecede Amerika’dan LNG getirdiler. Ama Amerikan LNG’sinin Avrupa’ya akmasındaki başarı, komisyonun enerji diplomasisinin başarısı değildi. İki nedeni vardı bunun, birincisi Çin’de, şu anda 60 milyon civarında insan kapanma altında. Oysa Çin dünyada 1 numaralı LNG ithalatçısıydı, bu senenin başından beri her ay iki haneli olarak LNG alımı düştü. İhtiyacı olmayan LNG’yi Avrupa’ya reexportla satıyor. İkincisi, Avrupa’daki fiyatlarına artması nedeniyle Asya’ya gidecek LNG de Avrupa’ya akıyor. Bazı Asya ülkelerine uzun vadeli anlaşmalarla gidecek kargolar bile Avrupa’ya yöneldi. Avrupa’ya gazın gelmesinin nedeni fiyatların yüksek ve cazip olmasıydı.
Kış sert geçerse iki kriz bir araya gelir
Bu böyle devam eder mi?
Bilemiyoruz. Çünkü Asya’da talep daha hala toparlanmadı. Ekonomik durgunluk ve Kovid var. Eğer LNG akışında bir şekilde bir kısıntı yaşanırsa. Mesela Avrupa’ya en çok LNG gönderen tesislerden bir tanesi olan Freeport LNG tesisinde teknik arıza nedeniyle Avrupa’ya LNG akışı durmuştu, buna benzer bir şeyler olursa veya şu anda Meksika körfezinde kasırga sezonunun ortasındayız ve şu ana kadar kayda değer bir kasırga gerçekleşmedi. Ama bu ikinci yarıda, sert bir kasırga vurur da Amerikan LNG ihracat tesislerini etkilerse, parasını da verseniz LNG kısıntısı nedeniyle onu telafi edemezsiniz. LNG tedarik edemeyince ne olacak? Boru hatlarından kime güveneceksiniz? Norveç’ten gelen gaz tam kapasite çalışıyor. Cezayir mümkün olduğu kadar veriyor zaten. Azerbaycan’dan maksimum geliyor. Kısa vadede tek ümit, LNG. Bir aksaklık olur veya Asya kıtasında toparlanma olur veyahut bu kış gerçekten Asya’da sert geçerse, LNG oraya doğru kaymaya başlarsa, Avrupa’yı gerçekten çok kötü günler bekler. İki nedenden dolayı, hem fiyat hem arz. Şu anda sadece fiyat krizi var. Şu anda arz konusunda çok büyük sorun yok LNG’den dolayı. Kış sert geçerse bu iki kriz bir araya gelecektir. Ama önemli olan bu kış değil. Bu kış bir şekilde atlatılır. Önemli olan ve Putin’in hedeflediği 2023 kışı.
Kriz elektrik sektörüne de yansıyacak
Putin bunu nasıl yapacak?
Putin’in istediği şu. Avrupa bir şekilde depolarını doldurdu, şu anda yüzde 84 doluluk oranı. Fakat Putin de dua ediyordur belki, kış sert geçsin, LNG tesislerinde bir aksama olsun veya Asya’da talep yükselsin. O zaman AB mecburen şu anda yüzde 84 dolu olan depolardaki gazı kullanmak mecburiyetinde kalacak. Bu olursa, şu andaki gaz bu kışı geçirmeye yetmez. Yetse dahi, bu kış daha bitmeden depoları sıfırlamış olacaklar. Ve önümüzdeki sene kışa hazırlıksız girecekler. İşte o zaman tam anlamıyla hem gaz yokluğundan dolayı hem de fiyatlardan dolayı bir kriz yaşayacağız. Ama bu kriz sadece doğalgaz krizi değil, bu kriz elektrik sektörüne de dolayısıyla yansıyacak. Her ne kadar AB bu yeni düzenlemelerle elektrik ve doğalgaz piyasasının işleme sistemini değiştirme yolunda bazı formülasyonlar yapacaksa da.
Varlık içinde yokluk çekiyor
Aslında Avrupa varlık içinde yokluk yaşıyor. Gaz var ortada ama ben olan gazı almayacağım pahalı başka yerlerden getiririm dedi. İşin tuhafı şu ki, doğru pahalı olarak getirdiler ama Avrupa’daki o senelerdir üzerinde durulan, serbest liberal, gazın gazla rekabet ettiği, hub sistemi ve elektrik sistemi, yani spot piyasa sisteminin birdenbire doğru işleyemeyeceği ve fiyatları uzaya çıkaracağını da gördüler. Şu anda Avrupa, zorlukları biliyoruz, dayanışmayla bunun altından bir şekilde kalkacağız mesajı veriyor. Putin de o zaman yapabilirseniz kolay gelsin diyor.
Şu andaki fiyat krizi Avrupa’daki talebin en düşük olduğu zamanda görüyoruz. Kış aylarına girdiğimizde Avrupa’nın gaz talebi şu andaki talebin iki katına çıkıyor. O zaman üzerine arz krizi de eklenecek. Ama dediğim gibi, bunun altından bu kış belki bir şekilde kalkılır. Ama önümüzdeki kış çok zor, ki oraya kadar Avrupa birliği diye bir şey kalırsa. Avrupa’da sadece enerji krizi değil, bir ekonomik kriz de görüyoruz. Çünkü Avrupa yıllardır gelişmekte olan ülkelere akıl veriyordu. Enerjinin lüzumsuz kullanılmasına yol açan sübvansiyonları kaldırın ve uluslararası fiyatlar düzeyine fiyatlarınızı çekin diye. Şu ana kadar 1 yıl içerisinde, Avrupa’da adına hala sübvansiyon demedikleri fakat tüketiciyi koruma ve destek paketi adını verdikleri, finansal yardım görüyoruz. Bu 400 milyar dolara yaklaşıyor ve ciddi bir ekonomik külfeti olacaktır. Ayrıca Avrupa’da bir çok şirket şu anda kurtarma operasyonu bekliyor hükümetlerden. Enerji fiyatlarındaki artış enflasyonu da tetikliyor. Enflasyonu tetiklemesi fiyatların yüksek olmasıyla beraber şirketlerin kapanmasına yol açıyor. Çünkü çoğu ya fiyat yüksekliğinden veya yeterli miktarda enerjiyi alamamaktan dolayı üretimlerini ciddi miktarda azalttı, ki bazıları da kapattı. Bu işsizliğe de yol açacak. Bu da hükümetlerin işsizlik yardımlarını artırması, yeni sosyal paket açıklamalarını beraberinde getirecektir. Bütün bunlar hep para. Bu paranın kaynağı nerede? Bu parayı da para basarak karşılayacaklar. Bu da euro’nun değerinin daha da düşmesine neden olacak.
Halk sokaklara dökülmeye başladı
Bir de enerji krizinden çıkıp ekonomik krize gidiyoruz. Ekonomik krizden çıkıp finansal krize gideceğiz. Bundan sonraki ayak da siyasi kriz olacaktır. Çünkü Avrupa’da bakın önemli başkentlerde Paris’te Roma’da Prag’da Amsterdam’da artık yavaş yavaş halkın sokağa döküldüğünü görüyoruz aşırı yüksek enerji fiyatlarına bir çare bulunması için. Bazı hükümetleri sallayacaktır bu, ki bunların başında muhtemelen Almanya gelecek.
Batı ile Rusya arasında jeopolitik bir savaş var
Olay sadece enerji krizi değil. Bu bir çok şey Avrupa’da başta yeşilcilerin olduğu hükümetlerin devrilmesine neden olabilir. İkincisi ise daha kötüsü, AB’nin bölünmesine kadar gider. Çünkü olay, kriz derinleşince ülkeler kendi menfaatlerini korumak için komisyonun öne sürdüğü bir çok şeye karşı çıkacaktır. Yani Avrupa Konseyi’nde, Parlamentosu’nda ülkeler arasında çetin fikir ayrılıkları göreceğiz. Bu da İngiltere’nin ardından İspanya’nın veya İtalya’nın ayrılmasına kadar gidebilir. Bu kısa süreli bir şey değil. Ama dediğim gibi enerji krizi, ekonomik artı finansal kriz, siyasi krizin bir sonucu olarak bu durum gelebilir. Ukrayna’yı kurtaracaklar ama Ukrayna bu arada kurtulacak mı kurtulmayacak mı belli değil? Ortada uzun sürecek, Batı blokuyla Rusya arasında bir jeopolitik savaş var, bu Rusya ile Ukrayna savaşı değil.
Rusya’ya karşı Türkiye’ye bir dayatma olabilir
Bu tabloda Türkiye için bir arz sıkıntısı yok ama fiyatlardan da doğrudan etkileniyor. Türkiye için en büyük riskler ne? Önünde fırsatlar var mı?
Bence Türkiye için iki şekilde risk söz konusu. Biri içsel diğeri dışsal risk. Dışsal risk derken AB’nin veya ABD’nin Türkiye’ye Rus gazını, petrolünü kömürünü almayın şeklinde bir dayatması söz konusu olabilir. Von der Leyen’in yaptığı bir açıklama vardı, AB’ye aday ülkeleri veya AB’ye aday olmayı düşünen ülkelerin AB politikaları paralelinde hareket etmesini bekliyoruz diye bir mesaj gönderdi. Dolayısıyla aday ülkelerden yaptırımlara katılmasını daha açık bir şekilde telaffuz edebilirler, bu Türkiye’ye politik bir baskı oluşturacaktır. Türkiye’nin bu politik baskılara kesinlikle uymaması gerekir. Çünkü şu ana kadar gerçekten tahmin edilenin çok üzerinde başarılı bir dış politika izledi Rusya-Ukrayna savaşında, tarafsız kalma ve her iki tarafla diyalog kurma açısından. Taraf tuttuğumuzda bizim alacağımız darbe Avrupa’dan çok daha ağır olur. Türkiye’nin bir riski de bu kış ve önümüzdeki kış da dahil, peak talebi tıraşlamak için mecburen biz de LNG’ye yöneliyoruz. Ama spot LNG’ye yöneliyoruz. Spot LNG uluslararası piyasasında parayı kim verirse kargo oraya gider. Bizim de Pakistan’da olduğu gibi Avrupa piyasasından LNG’yi buraya çekmemizin maliyeti çok yüksek olur. Deutche Bank’tan kredi aldık değil mi, 10 tane kargo getirebilmek için. Başka yerlere avuç açmak durumunda kalabiliriz. Bunun en büyük nedenlerinden bir tanesi de İran’ın geçen kış da ve genelde yaptığı gibi kışın bize gazı kesmesi, büyük bir risktir bizim açımızdan. O yüzden şimdiden İran’ın kulağını çekmek gerekir, bu sene yapmaması için. Bu şekilde olursa çok sert bir tepki gösterilmesi gerekir, tahkim de dahil olmak üzere. Ancak fiyatları korkunç sübvanse ediyoruz. Sübvanse etmekle enerji tüketimini azaltamazsınız, yani Avrupa’nın yaptığı hatayı biz şu anda yapıyoruz. Tamam Türkiye’de şu anda fiyatlar çok pahalı doğru. Ama buna yeni bir mekanizma getirilmesi lazım.
Türkiye için fırsatlar daha fazla
Fakat ben şahsen fırsatları çok daha fazla görüyorum. Bizim Rusya’dan arz krizi riskimiz yok. Rusya bize gazı kesmez şu andaki durumda. Avrupa’dan farkımız şu, biz deli gibi rüzgar, güneş demiyoruz. Kömürümüz de var. Enerji arz yelpazesine ve elektrik üretim yelpazesine baktığımızda, jeotermal dahil bütün yakıtlarımız var. O yüzden biz çok şanslıyız. Eğer nükleer santral de devreye girerse denildiği gibi, 5 yıllık süreden bahsediliyor; Sakarya gaz sahasının önümüzdeki sene devreye girmesinden bahsediliyor. Önümüzdeki 5 yıl içinde zaten plato üretimine geçmiş olacak ki, üretilen miktar Türkiye’nin talebinin yüzde 30’unu karşılayacak. Depo kapasitemiz de artıyor. En azından arz tarafında bir sıkıntı görünmüyor, tam tersi iyi bir konumda.
En yakın piyasa biziz
Piyasanın işleyiş kısmı ayrı bir konu. Bizdeki ucuz işgücü, sübvanse edilen ucuz enerji fiyatları Türkiye’de birçok şirket için büyük fırsat. Avrupa’da enerji maliyetleri nedeniyle özellikle enerji yoğun birçok sektörde, demir çelik, alüminyum, cam, gübre, çimento bir krize girdi. Bu ürünler nereden gelecek? En yakın piyasa biziz. Bu ürünlerde korkunç bir pencere açılmış oluyor, bize aslında büyük bir fırsat var. Ki, bunu Avrupa’nın kısa sürede hızlı bir şekilde temin edebileceği yakın coğrafyada bir yer yok. Düşük işgücü ve enerji fiyatları, Türkiye’nin rekabetçi gücünü son derece artırıyor. Avrupa’ya ihracat yapan şirketler için çok büyük fırsatlar görüyorum. Hiç olmazsa onların vergilendirmesini iyi yapmamız gerekir. Avrupa enerji şirketlerinden aşırı kar vergisi belki Türkiye’ye de öyle bir şey getirilmesi lazım, Avrupa’ya sübvanse edilmiş enerjiyle bu enerji yoğun ürünlerin ihracatını yapan şirketlerin aşırı karlarına belki ek vergi getirilmesi hiç olmazsa o sübvansiyonun maliyetinin bir kısmını Türkiye ekonomisine kazandırmakta yardımcı olabilir.