01.02.2023 - 08:30 | Son Güncellenme:
Funda Gacal,/ HEAL Türkiye Sağlık ve Enerji Politikaları Kıdemli Danışmanı
Türkiye’de kömür enerjisinin sağlık alanındaki etkilerine ve maliyetlerine odaklanan bu raporda hangi önemli dikkat çekti?
“Kronik Kömürü İyileştirmek: 2030 Kömürden Çıkışın Türkiye İçin Sağlık Faydaları” adlı raporda, Türkiye’de ilk defa geleceğe ilişkin projeksiyon çiziyoruz ve kıyaslama da yaparak, bir alternatif gösteriyoruz. Sağlık maliyetlerini aslında 2015’ten beri yayınlıyoruz ama maliyet Türkiye’de hiç bu kadar önemli olmamıştı. Raporla, temennimiz, aslında sağlık gibi dışsal maliyetleri, enerji politikalarının bir dalı haline getirmek. Bu konuda yaptığımız üçüncü rapor bu. En çarpıcı tarafı bir kıyaslama olması. Çünkü Türkiye’nin önünde iki yol bulunuyor. Hem Paris İklim Anlaşması’na artık taraf olmamız hem de Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 2053 net sıfır hedefini vermesiyle, bu hedef bizim için bir taban oluşturdu. Raporda 2030’da bahsetmemizin nedenlerinden bir tanesi de o. 2053’te net sıfır hedefi yakalanacaksa, bunun iki yöntemi var biri emisyonları azaltmak diğeri de yutak alanları artırmak. Bu alanda daha önce Dünya Bankası bir çalışma yapmıştı, burada 2053’te nasıl net sıfıra ulaşırıza bakıyor ve bir uyarısı var, karbonu gömmeyi düşünüyorsunuz, Türkiye gibi Akdeniz havzasında yer alan, orman yangınlarının bu kadar sık yaşandığı bir yerde karbonu gömmek için en temel kaynağımız ormanlar ve okyanuslar. Peki nereye gömeceksiniz? Yangınlarda sadece hava kirlenmedi, oradaki toprak kaybı, canlı biyoçeşitlilik kaybıyla sınırlı kalmadı, aslında bizim büyük bir karbon yutağımız da gitti. Gömülmüş olan karbonlar da tekrar atmosfere salındı. 2053’te net sıfıra ulaşmak için bizim esas politikamız, bu şekilde iklime dair risklerimizin de olduğunu varsayarak, karbon yutak alanlarımızın tehdit altında olduğunu göz önünde bulundurarak emisyonu azaltmak olmalı. Karbon emisyonu Türkiye’de en fazla hangi sektörden geliyor diye baktığınızda, önce kömürden elektrik üretimi sonrasında ulaşımdan. Net sıfıra ulaşmak, kömürden elektrik üretimindeki karbon emisyonları azaltmaktan geçiyor. Bunun için, kömürün payını kademeli olarak azaltmak gerekiyor.
Sağlık maliyeti görülmüyor
Raporda kömürden erken çıkışla yaklaşık 3,1 trilyon TL’lik sağlık harcamasının önüne geçilebileceği öngörülüyor. Bu kamu üzerinde de büyük bir yük. Ayrıca bir taraftan şebeke güvenliği ve yenilemekten bahsediyoruz, bunu sağlamak kamunun üstünde. Ama bizim burada bahsettiğimiz sağlık maliyeti görülmeyen bir maliyet. Çünkü raporda, iş gücü kayıplarını maliyete dökmeye çalıştık. İş gücü kaybının maliyetini işveren ödüyor, sağlık maliyeti içinde örneğin astım olan çocukların kullandığı ilaçlar var, bunun bir kısmını kamu, bir kısmını sigorta, birazını birey ödüyor. Burada tüm sektörlere dağılmış bir sorundan bahsediyoruz. Raporda tespit edilen 3.1 trilyon TL, Türkiye’nin 12 buçuk yıllık sağlık bütçesi çıkıyor. Bu ciddi bir maliyet ve kamu bütçesinden kalkacak bir maliyet söz konusu. HEAL olarak benzeri raporu Avrupa’da da yaptık ve Avrupa Komisyonu da bu raporu dikkate aldı. Yani enerji yasa tasarılarını geliştirirken artık onlar da sadece karbon maliyetini değil, sağlık maliyetlerini dikkate aldı. Türkiye’de henüz bu çok yeni.
Sanayiyi durdurmadan santraller kapatılabilir
Sanayi zarar görmeden kömür santrallerinin kapatılması mümkün mü?
Daha önce yapılan bir çalışma 2030’da kömürün payını kademeli olarak azaltmanın bahsedilen şebeke güvenliği açısından uygun olduğunu söylüyor. Yani enerjinin temininde bir kayıp yaşamadan, elektriksiz bölge bırakmadan. Şebeke güvenliği dediğimiz aslında o, kimseyi mağdur etmeden ve sanayiyi de işler tutarak, kademeli olarak kömürlü termik santralleri kapatıp, bunun yerine alternatif enerjiyi koymak mümkün. Biliyorsunuz, bir karbon vergilendirme sistemi gelecek ve aslında Paris Anlaşması’nın onaylanmasının arkasında, iş dünyasının ve karbon vergisinin olduğunu biliyoruz. Biz de biliyoruz ki bakanlıkların gündeminde, 2053 net sıfır hedefi verdik ama santralleri lisanslarının sürelerinin sonuna kadar çalıştıralım konusu konuşuluyor. Çünkü bir söz verilmiş, EPDK bir taahhütte bulunmuş durumda, izin sürelerinden önce kapatılırsa belki ceza ödenmek durumunda kalınacak. O yüzden bizim analizimiz iki gerçekçi senaryoya dayanıyor. Bir tanesi diyor ki, bu santralleri lisans sonuna kadar çalıştırırsanız ne olur? Mademki ceza ödeme gibi bir maliyet var, onu çalıştırırsanız ne olur. Veya 2030’a kadar kademeli bir şekilde sistemden çıkartırsanız, aslında sanayicileri de biraz kurtarırsanız ne olur. İki farklı senaryo da diyor ki, 50 MW ve üstü kurulu kapasitedeki tüm büyük kömürlü termik santralleri aldık ve rapor sadece hava kirliliğine odaklandı. O da şu, bacadan çıkan, arıtılmış, temiz. Yani sonuçlar açısından daha iyimser tahminlerin, her şeyin olması gerektiği açısından bakıyoruz raporda. Ama burada çıkan maliyet yüksek. Diğer rapora baktığınızda karbon maliyeti de çok yüksek. Biz de aslında, bütün o karbon maliyeti ve kömürden çıkış tartışmalarına biraz da sağlık maliyetini katalım diye bu işi yaptık.
Emisyon ticaret sistemi getirildiğinde zaten bu termik santrallerin üzerine ekstra bir maliyet getirmeyecek mi?
Onların da sanayicinin de üstüne ekstra maliyet getirecek, çünkü sanayici de o elektriği kullanmak zorunda kalacak.
Küçük sanayici sorun yaşayacak
Dolayısıyla bu erken kapatmak için bir tercih yöntemi olabilir mi?
Bence Paris Anlaşması’nın imzalanmasının arkasında da sanayi vardı, kömürden çıkışın arkasında da sanayi olacak diye düşünüyorum. Sanayide de gördüğüm kadarıyla, kendi dağıtık enerjisini üretme eğilimi var. Çünkü hem bununla yüz yüze kalmak istemiyor hem de kömürün doğalgazın fiyatından etkilenmek istemiyor. Aslında bu pandeminin başından beri bir akım oldu bir taraftan. Ama bunu yapamayan küçük sanayici de var, onlar da emisyon kredilerinden dolayı sorun yaşayacak.
Ulusal Enerji Planında elektrik üretimindeki termik santrallerin payında bir düşüş görülüyor. Aslında ETKB de termik santrallerin kullanımında bir azalma mı öngörüyor, ne dersiniz?
Şu bence çelişiyor. Türkiye COP27’de yeni NDC’sini (Ulusal Katkı Beyanı’nı) güncelledi, 2030’da pik görüyoruz. Beni asıl endişelendiren, o pike gidene kadar emisyon artışlarının bugünden 2035-2038’e kadar büyük bir atlama yapması. Sonra bir azalış var. Bununla Ulusal Enerji Planının bence uyuşmadığı yerler var. Ama şu anda gidilen yerde kömürden çıkılıyor. 2030’da değil 2035’te belki bu iş olacak. Ama oradaki her bir yılın aslında maliyetini de ortaya koymak, sağlık yükünü karbon vergisini ortaya koymak da ayrı bir iş.
Peki kömür santralleri için geliştirilen temiz teknolojilerin kullanılması konusunda ne düşünüyorsunuz?
Bizim analizimizdeki santraller aslında temiz santraller. Temiz, yeşil santral şöyledir: ben size şunu desem, elektrostatik filtreler partikül madde dediğimiz toz emisyonların yüzde 99.9’unu tutuyor. Bu çok etkileyici bir rakam. Kükürt arıtma tesisleri ve azot arıtma sistemleri yüzde 98 verimliliğinde çalışıyor. Bunlar mühendislik olarak çok etkileyici rakamlar. Buradaki sorun şu, yüzde 98 ama bizim varsayımlarımız orada geriye kalan yüzde 2 ve yüzde 0.01 üzerinden. Zaten aslında bu analizin asıl çarpıcı noktası, yüksek olan emisyonlar, kükürt ve azot, yani arıtılamayan yüzde 2’lik kısmından kaçan yerler. Ama atmosfer kapalı bir sistem, sonuçta onlar birbirileriyle tekrar reaksiyona giriyorlar ve emisyonu yükseltiyor. Sadece 30 tane termik santral yok, onun yanında demir çelik, plastik fabrikası var. Bunların yanında pek çok yeni teknolojiler de kullanılıyor. Ancak raporumuzda bunların hepsini varsaydık. İşin kötüsü de o. Gerçeklik de şu, filtrenin çalıştırılıp çalıştırılmadığını da bilmiyoruz. Ya da filtrenin ne kadar eski olduğunu. Bakanlığın sistemine göre, bacaya bir sistem kuruyor ve izliyor emisyonları, ondan sonra da ceza kesiyoruz diyor. Ama yıllık olarak da, ben şu kadar ceza kestim diyor. O zaman ben diyemem ki, bütün santraller filtreli mükemmel çalışıyor.
2030’da Kömürden Çıkış 102 Bin Hayatı Kurtaracak, 3.1 Trilyon TL’lik Sağlık Maliyeti Ortadan Kalkacak
Sağlık ve Çevre Birliği HEAL’in (Health and Environment Alliance) hazırladığı “Kronik Kömürü İyileştirmek: 2030 Kömürden Çıkışın Türkiye İçin Sağlık Faydaları” araştırması, kömürlü termik santrallerin, izin sürelerinin sona ereceği 2050 yılı yerine 2030’a kadar kapatılmasıyla önlenebilecek ölümler, hastalıklar ve sağlık maliyeti tasarruflarını ortaya koyuyor. Çalışmadaki ilk senaryoda kömür santrallerinin üretim lisanslarının bittiği, yani santrallerin kapanacağı tarih baz senaryo olarak ele alınırken, 2030 senaryosunda 7 yıl içinde Türkiye’deki kömür santrallerinin kapanması halinde önlenebilecek hastalıklar, erken ölüm oranların düşüşü ve sağlık maliyetlerindeki gerileme ortaya koyuldu. Raporda 7 yıl içinde kömür santralleri kapatılırsa elde edilecekler konusunda ön plana çıkan sonuçlardan bazıları şöyle:
-Kömürle çalışan elektrik santralleri 2030 yılına kadar kapatılırsa 102 bin 601 erken ölüm, 30 bin 975 erken doğum engellenebilir.
-Astım hastası çocukların 3 milyon 772 bin gün astım ve bronşit semptomu göstermesinin önüne geçilebilir, diğer yandan 419 bin 835 çocuk bronşitten korunabilir
-Yaklaşık 420 bin çocuk, 67 bin yetişkin bronşitten korunabilir.
-Santrallerin yaklaşık 20 yıl erken kapatılması halinde kömüre bağlı hava kirliliğinin neden olduğu hastalıklar için yapılan 3,1 trilyon TL’lik sağlık harcamasının önüne geçilebilir. Bu rakam Türkiye’nin 12,5 yıllık sağlık harcamasına denk geliyor.
-114 bin 683 hastaneye başvuru, 27 milyon 606 iş günü kaybı ve 231 milyon 333 bin hastanede geçirilen gün önlenebilir.
Kömür santrallerinin 2030’a kadar kapatılmayıp sürecin 2050 yılına sarkması durumda ise,
-Ağır sağlık sorunları ve sağlık maliyeti ortaya çıkacak.
-2030 yılına kıyasla, 2050’de erken ölüm oranı 7 kat, sağlık maliyeti, hastaneye yatış ve iş gücü 6 kat artacak.