10.08.2021 - 07:00 | Son Güncellenme:
Genç iklim aktivisti Greta Thunberg Davos’ta liderlere seslenirken, “Eviniz yanıyormuş gibi hareket etmenizi istiyorum, çünkü yanıyor!” demişti. O konuşmadan sonra yaşananlar bile hem gezegenimizin, hem de canlıların ne kadar büyük bir risk ile karşı karşıya olduğunu ortaya koydu.
Z kuşağının poster çocuğu Greta, bu ‘tarihi’ konuşmasını 2020 Ocak ayında yapmıştı. O günden bugüne çok şey oldu. Dünya Kovid-19 şokunu yaşadı, hâlâ da bu şoktan çıkamadı. Türkiye ve birçok ülke günlerce süren orman salgınlarıyla sarsıldı; milyonlarca hektarlık orman alanı heba oldu; milyonlarca canlı öldü. Dünyanın dört bir yanında kuraklıklar ve seller yaşandı.
Pandemi kimsenin dünyanın öbür ucundaki bir salgına kayıtsız kalamayacağını öğretti. Aynı şekilde binlerce kilometre uzaktaklıktaki bir orman yangınının bizim de sorunumuz olduğunu gösterdi.
Küresel ısınma uzun süreli ve sert kuraklıklara ve olağanüstü hava koşullarına yol açıyor. Ortalama sıcaklıklar artıyor; atmosfer ve okyanuslar ısınıyor, denizler yükseliyor, çöller büyüyor, kar ve buz miktarları azalıyor. İklimdeki değişim sel, fırtına gibi doğal afetlerin artmasına ve okyanusların asitlik derecesinin değişmesine, ormanların daha kolay ve daha uzun süreli yanmasına neden oluyor. Kısacası insanoğlu tarihinin en zorlu sınavını veriyor.
Özel sektörün gücü
Küresel sorunlar küresel çözümler ve cesur adımlar ister. Birçok felakete yol açan küresel ısınmanın geldiği boyut cesur adımları ve acil aksiyonu gerektiriyor. Eğer gelecek 20 yılda küresel ısınmanın boyutu sanayi devrimi öncesindeki, yani 1800’lerin başındaki ortalama sıcaklık derecesine göre 1.5 °C derecelik bir artışta frenlenemezse iklim krizi artık geri dönüşü olmayan bir sürece girecek. Tam bir siyah-beyaz ya da varoluş-yokoluş durumu. Ya küresel ısınmayı 1.5 derecede frenleriz ve ekolojik denge üzerindeki olumsuz etkilerini zamanla geri çevirebilme, onarabilme imkanına kavuşuruz ya da dönüşü olmayan bir yolculuğa çıkarız. Çözüm belli: Sera gazı emisyonları durdurulmalı.
İşleyen bir çözüm için ülkelerin, hükümetlerin ve kurumların birlikte hareket etmeleri gerekiyor. Ama sadece kamunun çabaları tek başına yetersiz kalacaktır. Özel sektörün dönüştürücü gücüne şiddetle ihtiyaç var. Önceki X ve Y kuşaklarından farklı olarak Greta’nın Z kuşağının iklim konusundaki duyarlılığı, yani yeni tüketici ve yatırımcı neslinin beklentileri iklim değişikliğini özel sektör için stratejik bir öncelik haline getirebilir.
Ortada umut veren yeşil filizler de var. Bazı şirketler Afrika gibi toprağın ve emeğin ucuz olduğu üçüncü dünya ülkelerinde oluşturulan milli parklara ağaç dikerek bir şeyler yapıyor görünebilirler. Ama bunun ötesine geçip, yeşil dönüşümün çevresel, ekonomik ve sosyal gelişime katkısının farkında olan şirketler de var. Bunlar somut, gerçekçi plan ve yenilikçi çözümlerle sıfır karbon ekonomisine geçişi destekliyorlar. Yine aynı şekilde son dönemde sıfır-karbon hedeflerini açıklayan, yenilenebilir enerji kaynaklarına yatırımlarını artıran birçok şirket var. Bu şirketler iklim değişikliği ile mücadele ve kârlılık arasında bir seçim yapmak zorunda olmadıklarının farkındalar. Aksine sağlıklı bir toplum, refah düzeyi yüksek bir ekonomi ve iyi işleyen bir piyasa inşa etmenin yolunun yeşil dönüşümden geçtiğini biliyorlar. Yine her gün artan sayıda şirket ‘bilim temelli karbon emisyon azaltım hedeflerini belirlemek’ için çalışıyor.
Kısacası hızla bir şeyler yapmak gerekiyor çünkü ‘evimiz yanıyor.’
Stephen Hawking’in dediği gibi “Ateşi bulduktan sonra defalarca çuvalladık, sonrasında yangın söndürücüyü icat ettik.” Dolayısıyla evini yakan insanoğlu, yangını söndürecek yolu da bulmalıdır.