11.04.2023 - 07:00 | Son Güncellenme:
SERVET YILDIRIM - Küresel ekonomi ne yazık ki hâlâ petrole bağımlı. Arabalar, fabrikalar, ısıtma kazanları ağırlıklı olarak petrol ve doğal gaz ile çalışıyor. Deyim yerindeyse dünya petrol ile işliyor. Petrol ulaşımdan sanayiye, elektrik üretimine kadar modern ekonominin omurgası. Ancak son yıllarda petrol fiyatlarındaki dalgalanmalar gösteriyor ki, küresel enerji piyasası istikrarlı ve dengeli değil. Oldukça kararsız bir piyasa var. Bir yanda, petrol ihraç eden ülkeler, arzı kısıtlayarak fiyatları yükseltiyor ve para kazanıyorlar. Öte yanda ise petrol ithal eden fakir ülkeler, fiyatların yükselmesiyle ekonomik eşitsizliğin artmasına neden olan türlü sıkıntılar yaşıyorlar.
Ve tabii ki fosil yakıtların kullanımı, iklim değişikliğini tetikliyor; gezegenimizin geleceğini tehdit eden küresel bir krize yol açıyor.
Bu paradoks, ekonomik gelişmeyi çevresel sürdürülebilirlikle nasıl dengeleyebileceğimize dair önemli soruları gündeme getiriyor.
Yıkıcı etkileri artıyor
Bu çelişkinin en son örneği, OPEC+ ülkelerinin (Petrol İhraç Eden Ülkeler Örgütü artı Rusya ve diğer petrol üreten ülkeler) günlük üretimi 1.16 milyon varil azaltma kararı almaları oldu. Bu hamle, petrol fiyatlarını artırdı ve Brent ham petrolün fiyatını bir anda 80 doların üzerine attı. Petrol üreten ülkeler için bu iyi bir haber; yüksek fiyatlarla daha fazla para kazanıyorlar.
Petrol ithal eden ülkeler için ise bu kötü bir haber. Aynı miktarda petrol için daha fazla ödeme yapmak zorunda kalacaklar.
Bu paradoks yeni bir durum değil. Petrol fiyatları dalgalandıkça ve ülkeler güç ve etki için mücadele ettikçe, bu çelişki küresel enerji piyasasının tipik bir özelliği haline geldi.
Ancak bu çelişki özellikle bugün küresel ısınmanın yaklaşan tehdidi nedeniyle önem kazanıyor. Petrol gibi fosil yakıtların sera gazı emisyonlarının en büyük kaynağı olduğu artık bilimsel olarak kanıtlandı.
Fosil yakıt denilen şey binlerce hatta milyonlarca yıl kaya ve toprak altında oksijensiz ortamda gömülü kalmış, ısı ve basınca maruz kalarak fosilleşmiş bitki ve hayvanlardan oluşan enerji kaynaklarıdır. Yani kömürdür, petroldür ve doğal gazdır. Bunların özelliği yüksek miktarda hidrokarbon ve karbon içermeleridir. Fosil yakıt kullanımı küresel ısınmayı tetiklediği gibi onunla birlikte gelen yıkıcı etkileri de artırmaktadır.
Küresel ekonomiye şimdi de OPEC şoku
Petrol ihraç eden ülkeler geçen hafta sürpriz bir karar ile üretimde kesintiye gitme kararı aldılar. Kesintiyi yapan Suudi Arabistan, Rusya, Kuveyt, Umman, Irak, Cezayir ve Kazakistan gibi ülkeler mutlu olurken, petrolü olmadığı için ithal etmek zorunda olan bizim gibi onlarca ülkeyi ise endişe kapladı.
Günde 1.16 milyon varillik kesinti mayısta başlayacak ve yıl sonuna kadar sürecek. Bu işin elebaşlarından Suudi Arabistan bu sürpriz hamlenin piyasayı dengelemeyi amaçlayan ihtiyati bir adım olduğunu söylüyor. Oysa herkes bilir ki, OPEC ülkeleri denge denilince küresel ekonomideki dengeyi değil, kendi bütçelerini düşünürler. OPEC’in endişesi 2008’deki gibi bir çöküşü yaşamamaktır. OPEC’in travmasıdır 2008. O yıl 6 ay içinde fiyatlar 140 dolardan 35 dolara kadar inmişti.
Dengeden bahsediyor ama...
Benim görüşlerini yakından takip etmeye çalıştığım piyasayı iyi izleyen bazı analistlere göre bu kesintiler son aylarda gerileyerek herkesi rahatlatan petrol fiyatlarını tekrar 100 dolar seviyesine taşıyabilir.
Oysa bizim açımızdan her şey iyi gidiyordu. Martta fiyatlar 2021’den bu yana en düşük seviyeye inmişti. Fiyatlar 80 doların altına inmişti. Hatta 70 - 80 bandı aslında herkesin çıkarına gibi görünüyordu. OPEC açgözlü davrandı.
OPEC dengeden bahsediyor ama bu hamle küresel ekonomide ulaşılmaya çalışılan dengeyi bozabilir. Enerji fiyat artışlarının etkisi ile önce artan ancak daha sonra bu defa da enerji fiyatlarındaki düşüşün etkisiyle gerileyen küresel enflasyon ise tekrar yükseltebilir.
Almanya, Fransa, Hindistan, Japonya ve Güney Kore gibi yüklü ithalat yapan ülkeler fiyat artışının yaratacağı şoku en fazla hissedenler arasında olacaklar ama etkilenecekler sadece onlar olmayacak. Bir de bizim gibi gelişmekte olan piyasa ekonomileri var. Türkiye, Arjantin, Güney Afrika ve Pakistan gibi ülkeler de olumsuz etkilenebilecekler arasında yer alıyor.
İŞTE BİR YOL HARİTASI
Bir yanda petrol satmak ve fiyatları belirli bir eşiğin üzerinde tutmak isteyen satıcılar, diğer yanda ise ısınmak ve üretebilmek için ithal petrole bağımlı olan ülkeler... Bu paradoksu özellikle acil hale getiren şey ise iklim değişikliği tehdidi.
Petrol gibi fosil yakıtlar, sera gazı emisyonlarının en büyük kaynağı. Ne kadar çok petrol kullanırsak, iklim krizi o kadar kötü hale gelir. Buna rağmen petrol üreten ülkeler, ekonomileri için önemli bir gelir kaynağı olduğu için satmaya devam etmeye teşvik edilmektedirler.
Peki bu paradoksla ne yapabiliriz? Cevabı kolay değil, ancak atılabilecek bazı adımlar var. Bunlardan birisi güneş, rüzgar ve jeotermal enerji gibi alternatif enerji kaynaklarına yatırım yapmak. Daha temiz enerji kaynaklarına geçerek, fosil yakıtlara olan bağımlılık azaltılabilir ve iklim değişikliğinin olumsuz etkileri hafifletilebilir.
Başka bir adım ise, küresel enerji piyasasının şiddetlenen ekonomik eşitsizliğini ele almak. Petrol ihraç edenlerden umut yok ama petrol ithal eden zengin ülkeler, yardım sağlayarak, kalkınma projelerine yatırım yaparak ve sürdürülebilir enerji girişimlerini destekleyerek, yoksul ülkelere yardımcı olabilirler.
Petrol paradoksu, küresel enerji piyasasının karmaşık ve çelişkilerle dolu olduğunu bize her an hatırlatan bir durum. Ekonomik kalkınma ile çevresel sürdürülebilirlik arasında sadece seçim yapmak yeterli değildir. Bu rekabet eden çıkarları dengelemek, aynı zamanda problemi kötüleştiren ekonomik eşitsizliği ele almak için uygulanabilir yollar bulmamız gerekiyor. Yaratıcı düşünce ve cesur adımlarla, kendimiz ve gezegenimiz için daha iyi bir gelecek inşa edebiliriz.
Daha önce de bu soruyu defalarca sormuştuk: Bu kaostan aydınlık bir tablo çıkar mı? Cevap o zaman da “belki”ydi. Şimdi de “belki”. Eğer petrol ve gaz fiyatlarındaki artışlar alternatif enerji kaynaklarına yönelimi hızlandırır, yenilenebilir enerji yatırımlarını artırır, temiz enerjiye geçişi sağlayacak teknolojilerin daha hızlı gelişmesini sağlarsa dünya krizi fırsata çevirmiş olur.