24.04.2016 - 02:30 | Son Güncellenme:
Otokolik Kısa Tur - Levent Köprülü
Biraz “iç sıkıntısı”, belki bir miktar “gönül ağrısı”, bir parça da “Gitmek bana yakışıyor havaları” derken, insanın atlayıp, uzaklara gidesi geliyor... Hele de havalar biraz “hoşaf” kıvamında ısınıp, börtü böcek görünmeye görsün... “Yolcudur, bağlasan durmaz” sesleri geliverir içten içe...
Tabii bunlar normal insanlar için. Yani haftanın 5 günü iş, iki günü tatil filan gibi “normal düzlemde” çalışanları kastediyorum. Ancak izin gününüz “tek” ise, o “yegane” ve “biricik” izin gününüzü nerenizde saklayacağınızı şaşırıyorsunuz. O zaman da, öyle “uzaklar” filan gibi lükslerinizi hak getire... İşte böyle bir durumda, “hem iş, hem ziyaret” deyip, Land Rover’ın direksiyonuna geçtim ve kendisine “Haydi Disco, bizi kırlara götür” deyiverdim! En azından, iki “fırt” çayır çimen kokusu içime çekip, “İngiliz beyzade”nin fotoğraflarını da aradan çıkartma fırsatı doğmuş olacaktı... Görüldüğü gibi, doğdu da...
Eskiden eser yok!
Kendisini ve tüm model yelpazesini adeta yeniden yaratan, tüm “hantallığı”ndan kurtulmak isteyen İngilizlerin “beyefendi arazicisi” Land Rover, Range Rover kadar lüks duran, hatta pahada da ona yaklaşan Discovery’yi de, tamamen farklı bir araç haline sokuvermiş.
Eskiden hayli heybetli duran, köşeli hatlara sahip Discovery, “Discovery Sport” ile daha “zıpır” bir hale gelmiş. Bir kere, Range Rover Evoque gibi basık ve yuvarlak hatlara bürünmüş, Tasarım olarak da bu modelden bir hayli “esinti” almış. Arkadan (şayet adını okuyamazsanız) onu bir Evoque sanmak bile olası hatta. Tabii o kadar kolay değil, ama, olabilir de. Zira Discovery Sport’un stop lambaları, yanıyorken farklı bir görüntü veriyor. Ayrıca arka camı da, Evoque’dan daha geniş filan... Zaten birazdan, Discovery Sport size “O eski halimden, eser yok şimdi!..” şarkısını söyleyecek!..
Discovery Sport’un bu denli değişim geçirmesinin ve “makul boyutlara” inmesinin bir nedeni var elbet. Çünkü o, artık en küçük Land Rover olan Freelander’ın yerine geçmiş. Bir anlamda, Land Rover deneyimine “giriş bileti” kıvamında.
Aile mirasları...
Dışında kompakt görünen “Disco”, iç mekanında Freelander’dan daha geniş bir oturma alanı ve ferahlık sunuyor. Camların genişliği ve cam tavan da, buna hatırı sayılır katkı yapıyor. Ön koltukların oturma pozisyonu gayet iyi. Hatta kullandığımız araçta bel desteği bile vardı, ki benim gibi “yaşlanmış editör”ler için düşünüldüğü kanaatindeyim... “Bel ağrılarımı hafifletti kurban olayım!
İç mekanda bir çok unsur, kardeş marka Jaguar’dan tanıdık geldi tabii. Gösterge paneli, dokunmatik ekran ve multimedya sistemi, “çevirmeli vites düğmesi”ne XE’den aşinayım zira... Bu da, “buram buram” Land Rover’la Jaguar “sinerjisi” anlamına geliyor. Yani “Biz bir aileyiz” durumu. Tıpkı VW Grubu ve benzerlerinde olduğu gibi.
Aracın iç mekan sessizliği, bana göre bir miktar daha iyi olabilirdi. Ancak, yola çıktığınızda, bunu pek de önemsemediğinizi anlıyorsunuz. Nitekim süspansiyon sisteminin rahatlığı, size her şeyi unutturuyor. Motor ise, bu “2 tona yakın” ağırlığa rağmen gayet başarılı.
Her ne kadar “giriş seviyesi” desek de, Discovery Sport’un başlangıç fiyatı 84 bin euro civarında. Ancak o, bir İngiliz arazi aracı efsanesinin soyundan geliyor. Bunu da unutmamalı!
Vites bir çıkıyor, bir kayboluyor!
- Arkadaş neyin nesi?
Tanıştırayım; kendisi “Land Rover”giller familyasından olup, Freelander modelinin yerine gelmiştir. Discovery, her ne kadar tanınsa da, “Sport” diye bir kardeşi olmamıştı şimdiye kadar! Ancak aile, böyle bir kardeş gelmesinin gerekli olduğuna inandırmış herhalde Discovery’yi. Yani, hiç itiraz ettiğini duymadım.... (Neler saçmalamaya başladım ben yine yaaa? Bi yüzümü mü yıkasam?)
- Neleri var peki? Donanım filan?
Pek çok şeyi var elbette. Akıllı Stop/Start, Terrain Response, Eğim İniş Kontrolü (HDC), Elektronik Çekiş Kontrol sistemi, Yokuşta Kalkış Yardımı, Dinamik Stabilite Kontrolü (DSC), Araç Denge Kontrolü (RSC) ve bir dolu kontrol filan. Kullandığım araçta fazladan navigasyon, akıllı farlar, elektrikli ve bel destekli ön koltuklar, deri döşeme filan da vardı. Arka koltuklar ileri-geri kaydırılabiliyor. Bagaj ise elektrikli açılıp-kapanıyor. Ama en komiği, “vites düğmesi” elbette. Bir çıkıyor, bir kayboluyor. Yani aracı çalıştırınca “pıt” diye çıkarken, stop edince kayboluyor. Vitese takmak içinse düğmeyi “çeviriyorsun” sadece. Pek rastlanır değil tabii, idare edin!
- Motor durumu?
İyi... 2.0 litre 180 HP’lik bir dizel mevcut. Ayrıca 9 ileri otomatik şanzıman da var. Böyle olunca, motorun devri çok yükselmiyor ve belirli bir hıza kadar gayet “uysal” ve “makul” devirlerde çalışıyor. Bu, elbette tüketimin azaltılması için de yapılmış. Nitekim, bir depoyla 600 km kadar yol gidebiliyor. 54 litre deposu var. Karma kullanımda 100 km’de 8-85. lt’yi buluyor. Eh, aracın biraz ağır olmasının da bunda etkisi var. Ancak makul denilebilecek bir seviye. Ayrıca kütlesine rağmen performansı gayet tatmin edici.
EDİTÖRÜN SON SÖZÜ
Hazır gitmişken papatya falına bakayım dedim, papatya bulamadım... Sarı papatyalara da kıyamadım! Çevreciliğim kurusun!