18.11.2020 - 11:09 | Son Güncellenme:
AA
Türkiye İMSAD tarafından düzenlenen Gündem Buluşmalarının 38'incisi "Değişmeyen Gündem: Deprem Gerçeği" başlığıyla online olarak gerçekleştirildi.
Moderatörlüğünü Türkiye İMSAD Yönetim Kurulu Başkan Vekili Ferdi Erdoğan'ın yaptığı etkinlikte konuşan Küçükoğlu, tüm şehirlerde önceliğin "depreme dayanıklı, çevre dostu yapılarla can ve mal güvenliğini sağlamak" olması gerektiğini söyledi.
"Cumhurbaşkanımız İzmir depreminin ardından yaptığı açıklamada; şu ana kadar riskli yapı tespiti yapılan 1 milyon 395 bin bağımsız birimdeki kentsel dönüşüm çalışmaları için 5 milyon kişiye yaklaşık 15,5 milyar liralık destek verildiğini belirtti." diyen Küçükoğlu, şu açıklamalaarda bulundu:
"Cumhurbaşkanımız ayrıca hala 6,7 milyon konutun dönüşmesi gerektiğini hatırlattı. Kentsel dönüşüm eylem planına göre önümüzdeki 5 yılda da 1,5 milyon konutun dönüştürülmesi hedefleniyor. Ortalama bir hesap yaptığımızda kamunun kentsel dönüşüme destek için bugünkü fiyatlarla kira ve taşınma için 28 milyar TL, konut üretimi için ise 280 milyar TL kaynağı aktarması gerekecek. Ancak ülkemizin de sınırlı kaynakları olduğunun farkındayız. Dolayısıyla bizlerin, binalarımızda deprem güvenliği konusunda tüm ümidimizi ucuz kredilere ve kentsel dönüşüm desteklerine bağlamadan, bilinçli hareket ederek, kendi kaynaklarımızı da zorlamamız gerekiyor. Bunun için de, toplumun motivasyonunu yükseltmeyi, bilinçlenmenin kuvvetlenmesini sağlamayı ve depreme karşı mücadeleyi artırmayı amaçlamalıyız. 6,7 milyon konutta, TÜİK verilerine göre konut başına 3,4 kişi düştüğünden yola çıkarak hesapladığımızda 22 milyon vatandaşımızın riskli binalarda yaşadığını görüyoruz. Ortada böyle bir veri varken toplumun da artık acilen harekete geçmesi gerektiğine inanıyoruz. Halkımızın kaynaklarını bilinçli bir şekilde buraya aktarması lazım. Bir can bile kurtarmak bizim gururumuz olacaktır.”
Küçükoğlu, "Deprem Güvenliği Bilinç Endeksi" oluşturarak toplumu doğru yönlendirmek için hep birlikte çaba gösterilmesi gerektiğini vurguladı.
"Her müteahhit her projeye uygun değil"
Türkiye Müteahhitler Birliği (TMB) Yönetim Kurulu Başkanı Mithat Yenigün, Türkiye'nin deprem ülkesi olduğunu ve yapıların proje sürecinden itibaren bunun unutulmaması gerektiğini söyledi.
Son olarak İzmir depreminde yıkılan binaların ve yitirilen canların doğru tasarımın, ehil müteahhitliğin ve yapı denetiminin hayati önemini bir kez daha acı biçimde ortaya koyduğunu vurgulayan Yenigün, "Bu depremde en çok hasarın Bayraklı ve Bornova'da yaşanmasında bu bölgelerde zemin etüdünün yapılmamış olmasının, planlama ve yapı tasarımı süreçlerinde zemin şartlarının dikkate alınmamasının etkisi görülmektedir. Dolayısıyla yaşadığımız can kayıplarının asıl nedeni deprem değil ihmal ve kusurlu yapılardır." dedi.
Yenigün, Türkiye'de şaşırtıcı olmakla birlikte yaklaşık 450 bin müteahhidin olduğunu kaydederek, her müteahhidin her projeye uygun olmadığını ve bu çerçevede sektörde yeterlilik sisteminin etkin biçimde uygulanması gerektiğini söyledi.
Depreme dayanıklı yapılar için doğru malzemenin ehil biçimde kullanılmasının ve yapı denetimlerinin de önemli olduğunu vurgulayan Yenigün, şu ifadeleri kullandı:
"Beton dökerken, demiri kullanırken, temel atarken özen gösterilmeli. Aksi halde bunlar o binanın ömründen götürür. Oysa ihmaller mevcut. Dolayısıyla nasıl güveneceksiniz? 'Güven' çok geniş kapsamı olan bir kavram. Bizde her geçen gün azalıyor. Dolayısıyla sektörde yeterliliklere göre sınıflandırma son derece önemli. Bu adımlarda liyakat sahibi STK'lar ve kamunun iş birliği de sağlanmalı."
"Kentsel dönüşümde köklü çözüm için mevzuat yetersiz"
Gayrimenkul ve Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı Derneği (GYODER) Başkanı Mehmet Kalyoncu, kentsel dönüşümün kentsel kalkınmanın bir parçası olduğunu belirterek, "Kentsel dönüşüm sürecine, riskli yapı stokunun yıkılıp yeniden yapılması olarak değil; ekonomik, sosyolojik, insani boyutlarını da düşünerek bütüncül bir biçimde bakmamız gerekiyor." dedi.
Türkiye'nin yapılaşma alanında geçmişten bugüne yansıyan sorunlarının çözümü ve köklü bir değişimi için mevzuatın yetersiz olduğunu dile getiren Kalyoncu, kentsel dönüşüm sürecinde çoğunlukla mülk sahibi ile anlaşmazlıklar üzerinden oluşan problemlerin görüldüğünü anlattı.
Kalyoncu, "Bence mülk sahibi ile uzlaşıda özel sektörün değil kamunun olması halinde güven ortamı oluşur. Kentsel dönüşümü başarmak ancak güven iklimi oluşturarak, uyumlu bir ekip çalışmasıyla mümkün. Bu ekip çalışmasının kilit paydaşları olan mülk sahibi, planlamacı, tasarımcı, geliştirici ve kamu; birbirine güvenen, prensipleri net bir ilişki içerisinde bulunmalı. Bu güven ortamının tesis edilmesiyle kentsel dönüşüm çok hızlanacaktır." dedi.
Kentsel dönüşüm sürecinde, kentsel kaliteyi artırmak gibi bir fırsat olduğuna dikkati çeken Kalyoncu, sözlerini şöyle tamamladı:
"Biz sadece deprem olduğunda değil, deprem olmasa da bir araya gelmeliyiz. Bilgi birikimimizi, tecrübelerimizi ve imkanlarımızı kullanacağımız, depreme hazırlık için seferberlik başlatacağımız bir platforma ihtiyaç var. Bugün bir araya geldiğimiz toplantının en somut katkısının, depreme yönelik güçlü bir platform oluşturmak için ilk adımın atılması olduğuna inanıyorum. Bu platformda periyodik toplanılmalı, depreme hazırlık için hedefler konulmalı ve bu hedefler takip edilmeli."
"İnsanlar başını soktuğu evi sorgulamalı"
Türkiye İMSAD Başkan Vekili Ferdi Erdoğan, konut alırken deprem güvenliğinin sorgulanması gerektiğini belirterek, insanların buzdolabı veya çamaşır makinesi satın alırken, makinenin harcadığı enerjiyi ve enerji sınıfını sorguladığını, otomobilin güvenlik sistemlerinden frenleme mesafesine, tükettiği yakıttan yol tutuşuna kadar sorgulama yaptığını anlattı.
"Ancak başını soktuğu evin başta deprem olmak üzere yangın ve diğer doğal afetlere karşı dayanıklılığını, kendisine nasıl bir konfor, yaşam ve hava kalitesi, enerji ve su tasarrufu ile atık yönetimi sağladığını aynı duyarlılıkla sorgulamıyor." diyen Erdoğan, sorgulamaya en azından kentsel dönüşüm sürecinde yenilenen binalarla başlanabileceğini söyledi.
Erdoğan, bu binaların gerçekten ne kadar dönüştüğünün kullanıcılar tarafından takip edilmesi gerektiğini kaydederek, konutun enerji kimlik belgesi, ortam hava kalitesi, ses kirliliği, su tasarrufu, depreme dayanıklılık gibi kriterlerinin sorgulanmasın gerektiğini vurguladı.
Marmara Bölgesinde bir deprem olması halinde Türkiye'nin duracağını dile getiren Erdoğan, şu açıklamalarda bulundu:
"Bölgede 11 il bulunuyor, 26 milyona yakın insan yaşıyor. Nüfusun yüzde 30'dan fazlasının yaşadığı Marmara Bölgesi, ekonomik büyüklüğün de yüzde 50'sini üretiyor, istihdamın da 3'te birini bünyesinde bulunduruyor. Bu nedenle Marmara Denizi'ndeki olası bir deprem sadece bu bölgenin değil, topyekün Türkiye'nin sorunudur. Sanayi, ticaret, üretim, ihracat çok ciddi zarar görür. Bu bakımdan can kaybı başta olmak üzere tüm risklerin önüne geçmek için doğru yol haritasının çıkarılması gerekiyor."