07.02.2022 - 07:00 | Son Güncellenme:
Asla pes etmeyen birini unutmak zordur. Kahramanlar (ara sıra) hatırlanır. Efsaneler ise asla ölmez.
Babe Ruth
Onun spor ayakkabılarının markasını, her servis kullanışında kamera yakın çekime alıyor. Görebiliyorsunuz ayakkabılarının topuklarını. Rafa... Dünyada en çok sayıda seyirci ile izlenen oyun futbol... Ben de bir futbol hastasıyım. Zorunlu olarak hafta sonları en az 6 maç izliyorum. Bir, bilemediniz ikinci maçtan sonra gözkapaklarım zorlanıyor, süngüm düşüyor. Tenis, kimilerine göre toplumda sosyal-kültürel düzeyi yüksek kesimlerin oyunu. Yanılıyorlar. Bence değil. O, raketin ucundan kazanılan son sayıya değin halkın, kalabalıkların güzel oyunu coşkuyla, tutkuyla, beyniyle, yarışmacı karakteriyle izlenen... Geride bıraktığımız bir önceki pazarın öğle saatleri. Avustralya Açık’ta final oynanacak. Bir yanda şimdilerde dünya iki numarası Rus Medvedev... Genç bir adam. 25 yaşında. Önünde daha uzun yıllar var. Karşısında 36 yaşında, sakatlıktan yeni çıkmış, 20 Grand Slam şampiyonu, toprak kort ustası İspanyol Rafael Nadal. Yani ‘Rafa’... Yaşı ilerlemiş. Setler uzadıkça yorgun düşen beklentilerini kortta sıra dışı, olağanüstü duruşuyla, yarışmacı kimliğiyle gözler önüne seren bir kahraman. Daha doğrusu efsane. Tamı tamına 5 saat 24 dakika. İnanılmaz bir dik duruş. Yaptığı işe, rakibine, izleyenlere saygı yüklü, muhteşem bir centilmen. Başaranlar, bahane bulmakta başarısız insanlardır. Futbol izlerken maçların sayısı arttıkça kapanan gözkapaklarım, bu kez oyun uzadıkça daha da açıldı. Dikkat kesildiler, odaklandılar bir kahramanın yaptığı işe ve rakibine saygısından. “Hayatta yorum biçiminiz kadar seçeneğiniz oluşur. Hayat kalitemizi, yorum biçimimiz belirler” diyor Mümin Sekman. Ve bundan sonraki satırlar da yine Mümin Sekman’ın ‘Şampiyon Sözleri’ isimleri sıra dışı gelişme, öğrenme, uygulama evrelerini içeren kitabının 159. sayfasından. Rafael Nadal konuşuyor: “İspanyolcada ‘buena cara’, ‘iyi yüz’ demektir. İyi yüze sahip olmak demek, oyun sırasında ciddi, odaklı, olabildiğince az sayıda olumsuz duygu taşıyan sebat ve ‘profesyonel disiplin’ tutumunu yansıtan bir yüz ifadesi takınmaktır. İyi yüzün zıt anlamlısı, öfkeni, sinirini, gerginliğini, korkunu, hatta hissettiğin coşkuyu yansıtmandır. Koçum Toni’nin (amcası olur) bakış açısından bu sadece ya da doğru davranış meselesi değildir. Teoriye göre yüzdeki ifade, kişinin zihinsel durumunu önemli ölçüde koşullandırır. Bir tenisçi için bedensel işlevselleri de koşullandırır. Maç sırasında iyi yüzünü koruyabilirsen, yaptığın atış iyi ya da kötü de olsa puanı alsan da almasan da bunların dikkatini dağıtması ihtimali daha düşüktür. Çünkü, zihni bütünüyle yaptığın işin o andaki gerekliliğine odaklanmıştır. Kendini koruyucu bir zırh içine hapsetmeli ve kansız bir savaşçıya dönüştürmelisin. Bu bir çeşit öz-hipnoz gibi. Zayıflıklarını kendinden ve rakibinden gizlemeye çalıştığın ölümüne bir ciddiyetle oynadığın bir oyun.”
Rafa’nın 21. kez kazandığı Grand Slam şampiyonluğunun gizi, işte bu son satırlarda ete kemiğe bürünüyor. Zayıflıklarını, kendinden ve rakibinden gizlemeye çalıştığın, ölümüne bir ciddiyetle oynadığın bir oyun.
Esen kalın... Aydınlık günler...
Gülümseyelim
Sınıf yemeği
15 sınıf arkadaşı, 50 yıl sonra bir öğle yemeğinde kentin en lüks otelinde buluşmuşlar. VIP salonunda yenilen harika yemekler ve içilen şaraplar sonunda iş hesap ödemeye gelince müthiş bir “Hesabı ben ödeyeceğim” savaşı başlamış. Otel müdürü bu sahneyi görünce, 50 yıl sonra bile gelen bu yüksek hesaba rağmen insanların aralarında sönmeyen arkadaşlık duyguları onu çok duygulandırmış. Gruptakilerden biri, “Minik bir yarış düzenleyelim o zaman” demiş. “Otelin çevresinde bir tur atalım, resepsiyona kim önce gelirse hesap onun... Tamam mı?... Anlaştık mı?” Müdür artık iyice hassaslaşmış. “O zaman ‘Başla’ düdüğünü ben çalacağım” demiş gözleri nemlenerek... “Kim önce gelirse hesabı o ödeyecek.” Bugün 3. gün. Bizim müdür elinde düdük ile hâlâ otelin önünde beklemekte.
Bir dâhi
“Albert Einstein, 18 Nisan 1955’in erken saatlerinde ABD’nin Princeton Hastanesi’nde öldüğünde beyni çıkarılıp tıbbi araştırmalar için saklandı. Bu büyük adamın beyninin araştırmalara konu oluşu gerçeği bile bir dâhi olarak ne denli önemli olduğunu gösterir. Beyni ile ilgili kapsamlı çalışmada hiçbir özel bulguya ulaşılamadıysa da önemli olan bu değil.
Ömrü boyunca kullandığı sıra dışı zekânın gerekçelerini merak ediyordu insanoğlu. Einstein’ın ünü, bilim çerçevesinin çok ötesine yayılmıştı. Örneğin, Fransız şarkıcı Édith Piaf, yatağının başucunda her zaman bir Aziz Teresa resmi, bir İncil ve İzafiyet hakkında bir kitap bulundururmuş. Piaf, 1947’de New York’a gittiğinde, kendisine tanışmak istediği ilk kişi sorulmuş. Verdiği yanıt, “Albert Einstein” olmuş.
(Alıntı-Dâhiler ve Aşkları)