22.12.2024 - 00:31 | Son Güncellenme:
FATİH TANFER / ASLI ÖKTENER
FATİH TANFER / ASLI ÖKTENER- Sizi biraz tanıyabilir miyiz?
1951 İstanbul doğumluyum. Babamın babası doktor; annemin babası ise gümrük müdürüydü. Ama ne yazık ki çok küçük yaşlarda onları kaybettiğim için dede zevkini çok yaşayamadık. Ama anneannemiz, babaannemiz 20 yaşına kadar bizlerleydi. Babam da doktordu. 1940 yılında İstanbul Tıp’tan mezun olduğu yıllarda Mısır’a oradan da Hindistan’a kadar gezgin bir babanın oğlu olarak büyüdüm. O yıllardan kalan bir sandık fotoğraf bana hobimi aşıladı. Zaten ilkokula geldiğim de babam bana bir fotoğraf makinesi hediye etmişti, hala bu hobim devam ediyor.
Ayrıca babam bana bir gün olsun, “Böyle yapacaksın” demeden hayatı öğretti. Misal pazar günü Eşrefpaşa Hastanesi’ne giderdik. Dönüşte Basmane Otogarı’na geldiğimizde, hedefimiz sıfır, önümüze hangi otobüs çıkıyorsa Ödemiş, Ayvalık ona binerdik. Doktor önemli tabi... Gittiğimiz yerlerdeki meydanda oturduk mu bütün herkes çevremize toplanırdı. Bugün de hep diyorum ki babam bana hedefsiz bir yere gitmeyi ve orada hemen ilişki kurayı öğretmiş. Ama zorla değil. Bu çok önemli. Şimdi benim için de seyahat biçimi böyle. Bana Nijerya deyin 5 dakika sonra giderim. Vardığımda da 5 dakika sonra görüşeceğim adamı bulurum. Hayat bu kadar basit. Gençlere de her fırsatta bunları anlatıyorum. O gözlerinde büyüyen şeyin ne kadar basit olduğunu. İlla birden değil, adım adım ilerlemeleri gerektiğini. Bir de babam mesleği gereği önce Şemi Karahisar’a, oradan Gönen’e, oradan da İzmir’e tayin oldu. Ve İzmir’de büyüdük. Kentleri çok küçük yaşlardan itibaren tek başıma gezip öğrenmiştim. O yüzden herkese diyorum ki çocuğunuzu küçümsemeyin. Kayıt cihazı gibi siz ne yaparsanız izliyor, öğreniyorlar.
Üniversitede ne okudunuz?
Hakimiyet-i Milliye İlkokulu, İzmir Özel Türk Koleji’nin ardından Ege Üniversitesi hayatımın o yıllardaki en güzel eğitimi oldu. Tekstil Fakültesi’ni Almanlar kurduğu için; Bornova’daki kampüsün içinde tekstil fakültemizin arkasında her türlü makinenin olduğu fabrika kısmı vardı. Yani tam bir mühendis olarak yetiştirilirken sadece ders, konuşma değil; her türlü pratik de orada yapılıyordu. İlk girdiğimiz yıl 1968, 8 kişi Aydın Tekstil’e gittik. 1 yıl orada staj yaptık. Aydın Tekstil, Türkiye’nin bir numaralı kadife üretimi yapan fabrikasıydı. İlk iki sene staj, dört sene okul yani tekstil fakültesi toplamda altı seneydi. Bu arada Almanya’dan bir sonraki yıl için 5 kişilik bir staj imkânı geldi. İzmir’deki tüm arkadaşlarımız 32 kişi, Goethe Enstitüsü’ne gittiler. Bizler Aydın’da tekstilde top oynuyorduk. Bu arada tabii ki babam hep her hafta geldiğimde nasihat ediyordu, “Oğlum lisanı çalış ve Almanya’ya git” diye. Bir gün sözünü dinleyeceğim tuttu. Aydın Lisesi’nde genç, değerli bir Almanca hocasını buldum ve çalışmaya başladım. Bu arada ben başlayınca iki-üç arkadaşım “Ya biz de senle gelelim” dediler. Hepimiz Almanca çalışmaya başladık ve Aydın Tekstil’deki dört arkadaş imtihanı kazanarak Almanya’ya gittik. Tabi 1969 yılında Almanya’da 1 yıl kalmak, staj yapmak bizim bütün kültürümüzü bakış açımızı hayattaki gidişatımızı her şeyi pozitif olarak değiştirdi. Diğer yıllarda da 74 yılında mezun olana kadar her yıl yaz stajlarımızı ayarladık ve gittik. Bu bizim Almanya’da öğrendiklerimiz; ailemizin verdiklerinden sonra hayattaki en başarılı dönüm noktası olmuştur.
1974 yılında mezun olduk. 2 yıl askerlik. Biz 2 yıl için askere gittikten sonra, 4 aylık askerlik çıktı. Bizden sonraki birçok insan 4 ayda gelip askerliğini yapıp gitti. Böylece ülkemizin ilk vatandaşları arasındaki eşitsizliğini yaşamış olduk.
50 ülkeye ihracat
Peki, iş yaşamına nasıl adım attınız?
İlkokuldan itibaren babamın Kemeraltı’ndaki Mimar Kemalettin’deki esnaf dostlarının yanında hep çıraklık yaptığım için bilmeden kendimi hayata hazırlamıştım. İşe girmeyecektim, kendi işimi kuracaktım. Hep o niyetle büyüdüm. 1976 yılında geldiğimde çok değerli dostlarımız Ali Rıza Aktar ve yeğeni Haydar Gökçimen bana konfeksiyon fabrikası kurmayı teklif ettiler. Sermaye onlardan, bilgi bizden olarak. Ve o yıllarda İzmir’in bir numaralı konfeksiyon markası olan “Jönkent” markasını oluşturduk. Elhamla Sineması’nın karşısında ve Havuzlubey Çarşısı’nda mağazamızı açtık. Bir yıl sonra 300 kişinin çalıştığı büyük bir fabrika olmuştuk.
Bu arada eşim o dönemde ODTÜ Metalurji Mühendisi. Türkiye’nin ve İzmir’in en saygın, en büyük fabrikası METAŞ’ ta çalışıyor. Metalurji mühendisi arkadaşları ile oturduğumuz zaman devamlı anlatıyorlar ısıl işlem diye bir iş var diye. Sonunda “Ben bu işi yaparım” diye bu yola çıktık. Ve 1979 yılında ISTAŞ -İzmir Isıl İşlem Sanayi Şirketi’ni çok değerli ortağım Erol Kınalıkuzu ile kurduk. 1 yıl sonra, Metalurji Mühendisi ve işi teknik olarak bilen Ahmet Demirok takımımıza katıldı. Bursa’da, İstanbul’da, Ankara’da, Adana’da şubelerimizi açarak, Türkiye’nin o günden bugüne bir numaralı Isıl işlem fabrikası olarak geldik.
2012 yılında da dünyanın bir numaralı fason üretim fabrika zinciri olan Bodycoat firmasını Türkiye’ye getirerek, hisselerimizi satarak onları ortak ettik. Bu arada İbrahim Aydın Telseren’de şirketimize ortak olarak, bugünlere kadar başarı ile geldik.1983 yılında ISTAŞ-İzmir Isıl İşlem Sanayi bir ısıl işlem tuzu kullanıyordu. Bunun temsilciliğini alıp ticaretini yapayım diyerek Almanya Petrofer firması ile çalışmaya başladım. 1995 yılına geldiğimizde hem başarılarımızdan dolayı hem de iki firma olarak birbirimize duyduğumuz güvenden dolayı İzmir Atatürk OSB’de Almanlarla ortak Petrofer Endüstriyel Yağlar Tic. şirketini kurduk. Bugün Kazakistan’dan Angola’ya kadar 50 ülkeye ihracat yapıyor, 1000 çeşit,30 sektöre hitap eden endüstriyel yağlar üretiyoruz. Bugün geldiğimiz noktada, 30 bin metrekare fabrikada; 80’i beyaz yakalı 150 değerli arkadaşlarımızla hizmet sunuyoruz.
Sizce mesleki eğitim ülkemizde hangi noktada?
İzmir Atatürk OSB’de çok değerli sanayici büyüğümüz Nedim Uysal’ın öncülük ettiği “Özel İzmir Atatürk Organize Sanayi Bölgesi Nedim Uysal Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi her türlü ihtiyacımızı karşılıyor. Bu konuda şanslıyız. Ama genelde ülkemizdeki teknik liselerin kesinlikle artan bir destekle geliştirilmeleri lazım. Ülkemizin geleceği iyi eğitilen, gençlerle olacaktır.
Peki, ülkemiz ekonomisi ne zaman düze çıkar sizce?
Şimdi bu firma krizdeyse onu bu durumdan aşağıdaki işçi çıkaramaz, ben çıkarırım. Geçenlerde İstanbul Ticaret Odası Başkanı da söyledi, bende aylardır söylüyorum.
Edirne’de Gaziantep’e 1000 tane 30 sektörde firmayla görüşüyoruz. Hiçbir müşterimizi kaybetmemize rağmen bu yıl küçüldük. Türkiye’de minimum küçülme yüzde 20 maksimum yüzde 50. Dövizin tutulması şu anda ülkemizi bitiriyor. 45 olsa sanayi nefes alacak. Asgari ücret şu an Türkiye Cumhuriyeti’nde 750 dolar olamaz.
Yeni fabrika yatırımı
2024 yılı Petrofer için nasıl geçti? Yeni yılda yeni yatırımlarınız olacak mı?
Şu anda dünya genelince ciddi bir kriz var. Sanayi devi Almanya da ABD de İran da aynı durumda. Ancak biz Türkiye sanayisine hiçbir zaman çekinerek bakmadık. Ve o yüzden de yatırımlarımıza her zaman devam ettik. 2 hafta evvel aldığımız yeni fabrikayla da 2025 yılında da yatırımlarımıza ve büyümeye devam edeceğiz.
Her iyilik hayatta size bambaşka kapılar açar
Hobileriniz var mı?
En büyük hobim denizcilik, yelkencilik. Çeşme Yelken Kulübü’nün bir dönem başkanlığını yaptım. Çok değerli gençler yetiştirdik. Birçok Türkiye, Avrupa dünya şampiyonaları organize ettik. 1995-2005 arasında yelkenci olan gençlerimiz bugün hepsi başarılı birer iş insanı.
Gezmeyi de seviyorsunuz. Kaç ülkeyi gezdiniz?
135 ülke gezdim. Daha görmek islediğim pek çok yer var.
Sizin neslin başarısı ardınızdan gelen kuşakta çok görülmüyor? Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Geçmişte Ege Bölgesi Sanayi Odası Başkanlığı’nda da bulundum. Bunun sebepler var; döviz krizi, ekonomik kriz geliyor. Sektör bitiyor, aile kavgaları yaşanıyor. Şimdi ben tanımadığım Almanla 40 senedir ortağım. Türk ortaklarımla 50 yıldır ortağım neden? 4 kişiysek birini ben yiyorsam tamam ama, “İkisini de ben yiyeceğim” diyorsan ertesi gün bitiyor bu iş. Bazen iş dünyasından bana çocuklarını gönderenler oluyor. Onlara “Sizin fabrika mülteci botlarına benziyor” diyorum. Baba kurmuş. 3 çocuk gelmiş. Sonra o 3 çocuğun çocukları gelmiş. Hepsi içeri girmeye çalışıyor. Çocuklarıma hep şunu söyledim, “Bu iş zaten sizin. Gidin kendi işinizi yapın”. Ve oğlum adımı soyadımı kullanmadan kendi işini kurdu. Bugün beni geçti, 800 çalışanı var. İlk 500 listesinde. ABD’ye ihracat yapıyor. Bazen başka saksıda yetişen çiçek daha güzel yetişiyor. Hepsini aynı saksıya koymaya gerek yok.
Genç girişimlerinize öğütleriniz neler olur?
Kendime göre biçtiğim iki hedefim var. Bir tanesi sanayi odalarında iş adamlarına veya elemanlarına Afrika kıtası ve 54 ülke ile nasıl ihracat yapılır, konularını işliyorum. Üniversitelerde, meslek okullarında ise gençlere nasıl müteşebbis olabilirler, nasıl iş adamı olabilirler bunları anlatıyorum. Öncelikle cesaret diyorum. Yelkenle başlıyorum sunumuma. 7 yaşındaki bir çocuğu düşünün denizin ortasında Eşek Adası’na gidiyor. Bu çocuk tek başına yola çıkıyor, teknesini idare ediyor, rüzgarla, dalgayla ve rakipleriyle mücadele ediyor. Bu çok önemli. Kendi iradesiyle karar vermeyi öğreniyor. Mesela bana iş başvurusu için gençler geliyor. O okul, bu diploma değil. Misal Himalayalara, Ağrı Dağı’na çıkmış mı, tek başına nereleri görmüş? Yani tek başına bir şey başarmış mı ona bakıyorum. Ayrıca şunu ekliyorum; hayallerinize giden yolda önünüze çıkan problemler karşısında kolayca vazgeçmeyin. Bir şekilde çözüm arayın, çabalayın, çalışın. En önemlisi de karşılık beklemeden iyilik yapın, hayata pozitif bakın. Çünkü hayat size o zaman bambaşka kapılar açıyor. Bir gün, dışarda hava da 45 derece. Ofisimizin yakınında bir Alman gördüm, adres soruyordu. “Soğuk bir şeyler içer misin?” diye içeri davet ettim. Geldi, sohbet ediyoruz. İşimi sordu. Doğu Almanya’da tüm fabrikaların kapandığını orada satılık fırınlar, makineler olduğunu söyledi. 1 ay sonra adamdan 50 bin mark teklif geldi. Alacağım şey 500 bin mark. Parayı ödedim, gittik sökmeye. Orada aldığım aynı makinelerin bir başka şirkette 5 bin marka satıldığını öğrendim. Ama o adama hala kızmıyorum. Çünkü onun sayesinde o makinelere ulaşmıştım. Böylece 6 fabrika satın alıp getirdim. O benim çağ atlamamdı. Ki bir soğuk içecek ikramıyla buna ulaşmıştım. Bir de gençlere hep şunu diyorum. Tramplene çıkın, döndünüz bir daha ömür boyu atlayamazsınız. Atladınız, çıkar çıkar atlarsınız.
Güney Afrika tanıtım elçisi
Kaç dil biliyorsunuz?
Almanca, İngilizce. Ama artık bu iki dil de yetmiyor. Ya sen konuşacaksın ya da konuşan takımını kuracaksın.
Siz Güney Afrika Fahri Konsolosunuz da... Bu nasıl oldu?
Yine bir yaz. Satış elemanım geldi. “Tamer bey az önce birine rastladım. Eşinizin sınıf arkadaşıymış” dedi. Hemen, “Adamı git bul” dedim. İlgilenmeye de bilirdim ama adamı bulduk, eve davet ettim. Güney Afrika’da çalışıyormuş. Yeni yılda bizi davet etti. Hemen biletlerimizi aldık gittik ve hayran kaldık. Ardından yine gittik. Sonra bir gün gazetede bir haber gördüm, “Güney Afrika Cumhuriyeti İstanbul’da konsolosluk açtı” diye. Bana ne demedim, aldım 1 kilo baklava ziyaret ettik. Sevdim ya bir kez o ülkeyi. Tam kalkarken Rotary broşürü gördüm masada. Biz de Rotary üyesiyiz, konsolosu İzmir’e davet ettik. Ardından heyetler gelmeye başladı, ilgilendik. 9 ay sonra konsolos beni çağırdı, “Seni fahri konsolos yapıyoruz” dedi. Ve şimdi ben bütün Afrika ile iş yapıyor ancak Güney Afrika ile yapmıyorum, çünkü benim görevim tanıtmak.